Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B. Nihan Eren’den yeni öykü kitabı Kör Pencerede Uyuyan Nihan Eren’i 2008’de yayımladığı “Yavaş” adını taşıyan öykü toplamıyla tanıdık. Şimdi ise aradan geçen yedi yıldan sonra ikinci öykü toplamı geldi. r Bülent ONBAŞI ihan Eren, bundan yaklaşık yedi yıl önce yayımlanan ilk öykü kitabı Yavaş’ta gözlem gücünü göstermişti bize. Öyküleri, bilindik dünyaların göze batmayan detaylarından seçtiği ayrıntılarla sahne kurma ve bu sahneleri detaylandırmadaki doğallığıyla dikkat çekmişti. Öyle ki her öyküsü “birer kısa film” tadındaydı Eren’in ve yoğunluğu, anlatıcının diliyle zenginleşen sinematografik izler taşıyordu. Bu sinematgrafik izler ise salt gözlemin ve paralelinde öyküye yansıyan görselliğin zenginliğinde değil, barındırdıkları derin duygu çekim noktalarından da besleniyordu. Üstelik yazarın yakaladığı masalsı ve naif dil, Yavaş’taki öyküleri daha da çekici kılıyordu. Bu masalsı dille fantastik sınırlarında gezinüflediği taze bir nefesle aşmıştı Nihan Eren. İkinci kitabı beklenenler listesinde ismi de uzun süre bekledi çünkü yedi yıl gibi bir süre geçmesi gerekti Eren’in kitabını okuyabilmemiz için. Bu ikinci kitap ise yazarın ilk kitabıyla yazın yolculuğuna dair verdiği nüveleri pekiştirmeyi, yanında da her kitabıyla farklılıkların peşinde bir yazarla tekrar tanışmamızı sağladı. Tekrar tanışma diyorum çünkü Eren, ilk kitabında kurduğu öykü evreninden farklı bir yola saparak değişik dünyaların peşinde koşuyor Kör Pencerede Uyuyan’da. Kitapataki öykülerin farklılığı ise daha ilk elden biçimsel olarak kendini ele veriyor. GECENİN VE GÜNÜN ÖYKÜLERİ Birbirlerinin hikâyelerini tamamlayan öykülerden örmüş yeni kitabını Nihan Eren. Bir öykünün bittiği yerden diğer hikâye başlıyor, bazen bir önceki yaşananın birkaç adım gerisine gidip başka bir kahramanın hikâyesinden yola çıkarak iki öyküyü buluşturuyor, bazen öyküleri değil kahramanları birbirine değiyor, bazen de bambaşka bir hayattan kopan öykü, diğer öykülerin dünyasının içinden geçiveriyor. Devam hikâyesi gibi okuduğumuz, bunun yanında birbirinden bağımsız da kendi vücutlarını oluşturabilen N Nihan Eren mişliği de olmuştu Eren’in. Kasaba insanlarının öykülerini anlatmış, bu kasaba ise yazarın kurduğu dille eğlenceli ve ironik bir düş dünyasına sahne olmuştu. Bu, Nihan Eren’in ilk kitabı. Eren’in ikinci öykü toplamı yayımlanmasına rağmen birinci kitabı biraz detaylandırarak anlatmamın nedenini ise bir sonraki cümlede açıklayacağım. Bir yazarın dünyasına, yazı macerasına dair önemli sinir uçları verir elimize ilk kitaplar. Bir diğer anlamıyla pusuladır diyebiliriz onlar için. Birçok yazarın ikinci kitabını bekleyip beklemeyeceğimizi, daha bu ilk kitaplardan karar vermedik mi? İşte bu ilk aşamayı, öyküler de var aynı zamanda Eren’in yeni kitabında. İki bölümden oluşan kitapta, bir gecenin bir de günün öykülerini okuyoruz. Hasılı aslında öyküleriyle beslediği farklı bir roman evreninin kapılarını açıyor bize Eren. Ancak biçimin romansı bir havası olması, Eren’in biçeminin sapına kada öykü olduğu gerçeğini değiştirmiyor tabii. Ancak her ne olursa biliyoruz ki tedirgin bir dünyanın mırıltılarını taşıyacak cümlelerinin arasına yazar. O nedenle de öykü kime ya da neye değerse değsin “tehlike” ve “endişe” bu öykülerin anahtar kelimeleri. Umut da karışmıyor değil bu öykülerin duygu trenine ancak bu umut ancak ve ancak bahsedilen tedirginliğin geçip gitmesine yönelik bir iyi dilek sadece. İlk kitabının naif eğlencesinin aksine, bu kitaptaki öyküler dert karası bir diğer yandan. Yazarın dili de bu dert karası dünyaya ayak uydurup ağırlaşmış. Ancak yaşam dediğimiz böyle bir labirent işte ve eğlencesi nasıl ki hafifletirse derdi de ağırlaştırır insanı. Nihan Eren’in bu yeni öykülerini kurduğu dil de işte bu ağırlığın yansıması. Hayat nasıl yavaş sindirilir ve ağır aksak geçilir bir eşikse Eren’in öyküleri de hayatın bu omza yüklenen ağırlığını sırtlamış işte. Bu ağırlığa rağmen Kör Pencerede Uyuyan’la Nihan Eren’den bir haber almak güzel. Uzun bir aradan sonra kendini tekrar hatırlattı okurlara bu öykü toplamıyla ve bu öykü toplamı, Eren’in yazı macerası izlenmeye değer bir isim olduğunu yeniden kanıtladı. n Kör Pencerede Uyuyan/ B. Nihan Eren/ Yapı Kredi Yayınları/ 176 s. atılmasına ihtimal bile verilmiyordu. Zira mektupsuz bir dünya, kör, sağır bir dünya demekti, insanın günlük yaşamının vazgeçilmez bir parçasıydı. Mektup yollamak hala mümkün ama daha hızlı alternatifler olduktan sonra postane, kalem kullanmak, pul yalamak tercih edilmiyor. Eposta hayatımıza giren bir kolaylık, bütün o zahmetli süreç bitti ama beraberinde romantizmi, duyguları da alıp götürdü. Hazin havadisler, zorluklar, çarpıcı gözlemlerinin yanı sıra Nihan’ın, “(…) Demin mutfakta iş görürken geldi aklıma, Engin’i görebilseydim Çınaraltı’na gidelim diyecektim. Ah Güzin, Çınaraltı’nda otursaydık öğleden sonra, yağmur yağsaydı, hava patlasaydı sonra… (s. 135) diye yazması şefkatli bir dokunuş gibi. Kısacısı anlatıcının dışındaki satırlarda bize sırlarını açan karakterlerle ilişkimiz hayattaki dostluklar kadar eksiksiz. Ama karakterleri bu denli canlı kılan yazarın diyaloglardaki ustalığı. İhtimal, anlattığı hikâye kadar, özenli dili ile de roman tadında bir roman. Her karakterin hayata bakışlarındaki değişiklikler, dönüşümler de onları gözümüzde son derece son derece sahici kılıyor. Özellikle sahafın, “(…) Unutulmuş güzel bir anı gibi ansızın su yüzüne çıkan bu ihtimal için içi gitti” (s.128) diye düşünmesi, beni çok etkiledi. Çünkü roman her şeye rağmen sevgiyi, umudu, dostluğu ve bunların gerçekleşme ihtimalini ve hayatta hepimizin birçok ihtimali gerçekleştirmek için çaba gösterdiğimizi hatırlattı. n İhtimal/ Selma Sancı/ Sel Yayıncılık/ 144 s. K İ T A P S A Y I 1309 Selma Sancı’nın yeni romanı “İhtimal” İhtimal’in büyüsü... “İhtimal”, en yakın dostların ve arkadaşların bazen ne kadar duygusuz olabileceğini son derece sahici hayatlar üzerinden anlatıyor. r Hamit ERDEM itabı elime aldığımda başlığı üzerinde biraz kafa yordum çünkü İhtimal, gereğinden fazla avuntu barındırıyordu; hayat da her türlü ihtimalden ibaretti zaten. Selma Sancı’nın bu yeni kitabının sürükleyici hikâyesi ise umutları, hayattan beklentileri, bekledikleri olanların romanı; anlattığı çevre, demliğinin sapını yaptıran Kıymet Hanım, komşusuna darılan Melahat Hanım, lizöz ören teyze sanki çocukken yaşadığımız mahallenin bireyleri gibi. Kitapçı ve dükkânında iş olmadıkça, bunaldıkça konuştuğu kedi Fahri de… Sancı’nın edebiyatla ilişkisi öğrencilik yıllarında doğmuş, çeşitli dergilerde öyküleri yayımlanmış, ilk kitabı Espas’ta, içinde bulunduğu sektörü, dergilerin mutfaklarını, rotatifleri, mücellitleri ve günümüzde yok olup giden müzelik olan daha pek çok şeyi anlatmıştı; hem Babıâli çalışanlarının yaptıkları işleri ve iş yerlerini hem de dönemin tedirgin atmosferinde gündelik hayatlarında yaşadıkları korkuları, sıkıntıları edebiyata taşımasıyla dikkat çekmişti. İhtimal ise en yakın dostların ve arkadaşların bazen ne kadar duygusuz olabileceğini son derece sahici hayatlar üzerinden anlatıyor. Bir yandan sevgilisine kavuşma umuduyla yanıp tutuşan Nihan’ın arkadaşlarından koptuğu, bağlarının kesildiği bir dönemde yalnız kalması ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir tür küskünlüğün hikâyesi ki biraz da Türkiye’nin son 3040 yılındaki bitmeyen tartışmalarını hatırlatıyor. ÇELİŞKİLER, ARAYIŞLAR Diğer yandan boşandıktan sonra Ankara’yı terk eden, kendine yeni bir düzen kuran kitapçı Ali’nin de huzursuz iç dünyasında dolaşıyor, hayatına büyük ölçüde tanık oluyoruz; beklemediği bir anda dönüp geçmişe bakması, insanın kendisiyle karşılaşması ya da yapmak M A R T 2 0 1 5 K Selma Sancı istediğiyle karşılaşması üzerine, unutuluş, çelişkiler ve arayışlar üzerine kurulu bir roman. Her ikisinin birbirine paralel hikâyesiyle mutluluğun ihtimal dâhilinde olabileceğinin altını çizen roman. Nihan’ın yurt dışındaki kuzenine yazdığı mektuplar son derece mütevazı bir şekilde sürdürülen bir yaşantının izlerini taşıdığı gibi aynı zamanda romanın kurgusuyla da ilişkili. Mektuplar, itirafları, duygusallığı ve samimiyetiyle okuyanı kucaklıyor; akşam yemeğinde ne konuşuldu, gün nasıl geçti, sevincinden nasıl havalara uçtu, pişmanlığından nasıl kahroldu, her şey onlarda. Belki de romanın en çekici yanı öylesine doğrudan, yoğun, öylesine sevgiyle yazılan mektuplar. İletişimin çeşitlenmesi hayatımızda çok ciddi değişimlere sebep oldu, ancak bir dönem mektupların pabucunun dama S A Y F A 1 6 n 1 9 C U M H U R İ Y E T