Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K Son iki ayda kırk dolayında öykü kitabından söz ettim. Öyküler için yaptığım bu tür toplu değerlendirme yazılarını ileriki yarımaylarda da sürdüreceğim emal Gündüzalp, Dünyanın Öyküsü dergisinde (ŞubatMart 2015), “Kadir Yüksel’in katkıları ve desteği” ile son altı yılın öykü dökümünü verirken, 204’ü “ilk öykü kitabı”, 112’si “yeni öykü kitabı” olmak üzere toplam 316 öykü kitabının yayımlandığını duyuruyor 2014 içinde. %56 hata payı nedeniyle atlanan kitap olabileceğini de belirtiyor. Buna göre 2014’te 365 günün neredeyse her birinde yeni bir öykü kitabının okur önüne geldiği anlaşılıyor. Okurun bu hıza ayak uydurabilmesi olası mı? Önceki yıllardan okunamayıp bu sayıya eklenenler olacağı da düşünüldüğünde kimi kitapların bırakalım okunmayı, görülmeden, adları bile duyulmadan geçiştirileceği apaçık… Buna bakarak üzerinde durulan her kitabın değerli, adları anılmayan kitapların ise değersiz olacağı yargısı kendiliğinden havada kalmaz mı? Son iki ayda kırk dolayında öykü kitabından söz ettim… Yıl boyunca kaleme alacağım yirmi altı “Kitaplar Adası” yazısının her birini onar öykü kitabına ayırsam bile tüm öykü kitaplarına yer açamayacağım ortada… Bunca öykü kitabına herhangi öykü dergisinin yer açması da olanaksız zaten. Bu yüzden yeni çıkanlar, okunamadan kalanlarla buluşunca iyice karışıyor hesap… Yoğun emekli çalışmaları, geniş yelpazedeki verimleriyle Kemal Gündüzalp de son iki kitabıyla bu yazarlardan. Öykü yayıncılığındaki çabasıyla övgüyü hak eden Kadir Aydemir’le çiçeği burnunda genç öykücü Hakkı İnanç da… KEMAL GÜNDÜZALP… Kemal Gündüzalp, Yangın Gülleri’nin (NezihEr, 2013) ardından iki yıl bile dolmadan yeni öykü kitabını yayımladı: Aşkın Üç Gecesi (Kanguru, 2015). Yazar, şairliğini de yedeğine alarak kurduğu sözdizimleri, yerleştirdiği minik ama işlevsel ayrıntıları, yığışıma yol açmadan değinip geçiverdiği öykü öğeleri, gereçleri ile yine ışıldatıyor anlatısını. Yoğunlaştığı “dramatik an”larla, işleyip geliştirdiği katmanlı düğümlerle, bu çerçevede dondurup sergilediği kesitlerle, bir bulandırıp bir belirginleştirdiği yaklaşımıyla da dikkati çekiyor. Eleştiri, deneme alanındaki çalışmalarını geçtim, şiirlerini, öykülerini, romanını gereğince tanıyor muyuz peki onun? KADİR AYDEMİR… İlk öykü kitabı Aşksız Gölgeler’den (YiS A Y F A 2 2 n 1 9 itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com 365 günde 316 öykü kitabı tik Ülke, 2007) yedi yıl sonra ikinci öykü kitabını yayımladı Kadir: Sonsuz Unutuş (Yitik Ülke, 2012). İlk öykü kitabında nesnel gerçekliğin öznel köşeleriyle uçlarını herhangi düzlem, zaman kaydırmaksızın oyunlarla yanılsamalar eşliğinde birbirine ulayan Kadir, bu kez kıpkısa öykülerle, “kendini göremeyen ayna”larla (15) karşımıza çıkıyor. Gelecek beklentisini geçmişteki anda biriktirip, buna odaklanırken şiirle derine inen zembile dönüştürüyor kimileyin öyküyü. Orada, o bir an için kişilerin sorunsal boyutuna dönüşen nesi varsa okuru bununla yüzleştiriyor… katıldı: Hoşgör Köftecisi (YKY, 2012) . Şair, şiirlerinden sızan görmüş geçirmişliğin, hoşgörünün dizginlerini elden bırakmaksızın kendine özgü alaysamayla, iyimserlikle bu tür makaslardan geçirerek kuruyor anlatısını. Ama sonuçta, diyelim Cahit Sıtkı’dan, Ziya Osman’dan farklı bir damara dayalı öyküler getiriyor okur önüne. Sözgelimi “Kan”, günümüz öykücülüğüne yetmiş yıl öncesinden ciddi bir selam anlayana. E, ne diyor zaten Orhan Veli: “Bir yazarın edebi hüviyetini sadece işçiliği tayin eder.” (22) İRFAN YALÇIN… İrfan Yalçın, yazınımızda farklı türlerde ürünler vermiş önemli bir imza. Cellat Ağlıyor (Can, 2010) başlıklı öyküler demeti de yazınsal verimindeki değerini göstermeye yetiyor onun. Sıkı örgülü, yoğun anlamlı sözdizimleriyle küçük insanlara özgülenmiş örnekler bunlar. Romanlarını da bu yönde ilmekleyen bir yazar değil mi o? İşte bu kez de “Tanrı’nın her şeye karıştığı” (18) kasabalardan insanın insanca döl tutamadığı yaşamlara uzanıyor bir kez daha: “Yaratmıştır Allah beni Çingene… Anlarım ki, değildir Allah Çingene.” (21) Yalçın, bir zamanlar görece daha iyi yaşadığını düşünen ama sonrasında sefalete yuvarlanmış küçük insanlarla bir geçit töreni yapıyor öykülerinde adeta. Onları kendi acılarıyla yüzleştirirken okuru da bu olguyu sorgulamaya çağırıyor. Sağlam dokulu, dokunaklı öyküler… YİĞİT OKUR… Yiğit Okur, son on beş yıl içinde yayımladığı roman, öykü on beş kadar kitabın yanında yeni bir öykü kitabıyla daha okuru selamlıyor: TIR Kamyonları (Can, 2011). Gerek evrenleri, kişileri gerekse işlenişleri yönüyle öykülerin, yaşanmışlıklara dayalı olduğu, anısal değerler kuşandığı görülebiliyor. Durmuş oturmuş, yunmuş arınmış bir dili var Yiğit Okur’un. Ne ki çapkın hatta yer yer bıçkın bir anlatıcı yine de o. Kıpırdak, muzip, uçucu bir dil olsa da bu, ötesinde derinlere inen anlam ağları kurabiliyor yazar. Bu bağlamda Yiğit Okur’un öyküler demetinin yazın, sanat, ekin tarihi açısından da kimi küçük dipnotlarıyla önem taşıdığı savlanabilir… ŞÜKRAN FARIMAZ… Kaynayıp gitmemesi gereken kitaplardan biri de Şükran Farımaz’ın: Aşk Bu (Can, 2009) adlı yapıtı. Öykülerini duygululuk rotasında, ama bunu duyarlıkla dengeleyerek örüyor yazar, çok da ince ayrıntılar yerleştirerek. Belki bu yüzden “mendil, atan bir yürek gibi kıpırdıyor” (19) anlatısında. Kişilerse “inatla kendi geçmişine tün(üyor)” (43) öykülerde. Birbirinin içinden geçirerek yapılandırdığı uzam çeşitlemeleriyle yaşam, minicik ayrıntılar kuşanarak zenginleşiyor böylece. Buruk, hüzünlü gülümseyişler eşliğinde tabii… Yoğun anlamlandırma örgüleriyle yapılandırdığı öykülerinde Farımaz, inceliklerle, duyarlıkları şiirsel sözceler gibi parıldayan yapıtaşları halinde yerleştiriyor anlatısına. REMZİ KARABULUT… Remzi Karabulut’un Acı Gösteri (Sel, 2011) başlıklı öyküler toplamında akılları alıp başını gitmiş [“kafadan firik” (40), “firik kafalı” (44)], çaresiz, yoksul, ötekileştirilmiş insanların öykülerini okuyoruz. Sonuçta sevgiyle, iyimserlikle, yüreğe değen hüzünle kaleme alınmış verimler bunlar ya da tek bir anlatıcının yol verdiği bağlamlı öyküler. Zaten Yılancı Yunus, anlatıcının arkadaşı Levent ortak kişiler. Tarsus yöresinden, “kafadan firik” Yılancı Yunus’un şu sözleri, Mersin’in son vahşisi yanında, Anadolu’nun sözüm ona öteki erkeklerine de ders olabilse keşke: “Dilan beni sevsin, başkasıyla evlensin, bir şey olmaz. O benimle evlenmez, yılanlardan korkar çünkü. Ben Dilan’ın korkmasını istemem, severim çünkü onu.” (30) Remzi, kitabındaki öykülerin ilk bölümünü işte böylesi karakterlerine ayırıyor: “Firikler”. İkinci bölümde ise “Ve Öbürleri” geliyor öykülerinin. FUAT SEVİMAY… Fuat Sevimay, daha önce roman yayımlamış olsa da ilk öykü kitabıyla selamlıyor öykü severleri: Ara Nağme (Aylak Adam, 2013). İnsanı sıcacık sarıp sarmalayan bir anlatısı var yazarın. Kimileri bağlamlı ya da bakışımlı duran bu öyküler, insanı ağlatacak denli yüreğe dokunuyor denebilir. Geleneksel olmaya evet, geleneksel, ama yazarın bunu elden geçirip havalandıran tutumu gözden kaçıyor değil. Ancak, “Çiğ Börek” öyküsünde havaifişek gösterisine dalıp börek tablasını yitiren yoksul çocuk, yaşamda karşımıza çıkabilir elbette, ama olgunun yazınsal gerçeklik açısından ayrıca yapılandırılması gerekiyor. Oysa “Ara Nağme”de, fazla söze de bulaşmadan nasıl da ustalıkla kuruyor öyküsünü yazar. Yazınsal gerçekliği de mıh gibi sıkılayabiliyor… Öyküler için yaptığım bu tür toplu değerlendirme yazılarını ileriki yarımaylarda da sürdüreceğim, ama biraz da romanlar üzerinde duralım, değil mi ya? Bir iki ara yazıdan sonra sıranın romana geleceğini söyleyeyim. Şunca yıl içinde, 27 Mart’ın boşluğa düştüğü belki de tek yazı bu yarımayınki… Tiyatro odaklı kitaplara değinemiyorum, bari oyunlardan söz açayım… İstanbul’da yaşayan okurlara bir avuç genç tiyatroyu izlemelerini öneriyorum: Tiyatro Hal, Moda Sahnesi, Tiyatro Adam, İkinci Kat, Galataperform vb… Anamadıklarımla birlikte genç topluluklarımızın, tiyatromuzda bir “Gezi” yarattıklarını sizler de göğsünüz kabararak izleyeceksiniz… Dünya Tiyatro Günü şimdiden kutlu olsun! n K İ T A P S A Y I 1 3 0 9 K HAKKI İNANÇ… Kırmızı Kedi’nin Hakkı İnanç’tan peş peşe yayımladığı iki öykü kitabı: Bozuk (2013), Ateş Etme Silahsızım (2014). İlkiyle ikincisi bir yıl arayla yayımlanmış, ama bunu hak etmiş iki öykü kitabı. Bir öykü, yeniden okunma açlığı, isteği duyuruyorsa insanda, bu, onun değerini ele veren önemli bir gösterge kuşkusuz. Hakkı’nın kimileri bağlamlı öykülerinde de insan, işte böyle bir duygunun etkisinde kalıyor. Birdenbire önümüzü kesiveren geçişlerle uzam, zaman oynamalarının, aynı anda karşımıza çıkan ileri geri sarışların da bunda etkisi var elbette. “Kendi boşluğunda” yaşayan kişileriyle öykümüze çentik atabilecek bir imza Hakkı… ORHAN VELİ… İlkler, yeniler derken ustaların öncelerde yayımlanmış öykü kitaplarına da yer açmak gerekiyor kuşkusuz. Daha önce farklı başlıklar altında bir araya getirilen öykülerinin bağımsız kitap olarak yayımlanışıyla Orhan Veli de bunlar arasına M A R T 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T