Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cüneyt Arcayürek’ten “KuDeTa, Ada’da Son Darbe” ‘Korkmuyorum! İçeri tıkarlar en çok...’ Usta gazeteci Cüneyt Arcayürek, Kenan Evren cuntasının yoğun sansürbaskı ortamında cesurca yayımlanan, dönemin sosyopolitik durumunu hicvettiği ilk “KuDeTa” kitabından otuz yıl sonra serinin üçüncü kitabını kaleme aldı. Düşsel bir adada geçen olayları, demokrasi tutkunu bir gazetecinin dilinden anlatan Arcayürek, Ada’daki medyaişadamıhükümet ilişkileri ve toplumsal baskı ortamını hicvederek, o günden bu yana ne çok şeyin aslında hiç değişmediğini çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Cüneyt Arcayürek ile “KuDeTa, Ada’da Son Darbe”yi konuştuk. r Gamze AKDEMİR uDeTa nasıl doğdu? 12 Eylül darbesinden sonra yapılan seçimle yönetim sivillere devredilmişti. Sözde bir demokrasi ile yönetiliyordu ülke. Zira örneğin medyanın ve siyasal gelişmelerin odak noktası İstanbul hâlâ sıkıyönetim altındaydı. Sözde demokrasi vardı ama 12 Eylül darbesini eleştiren yazı yazmak veya o dönemde olup biteni inceleyen kitap yazmak kimsenin cesaret edeceği bir girişim değildi. 12 Eylül darbesinin temel nedeni neydi? İnsanların sokağa çıkmaya cesaret edemediği, her gün bir veya birkaç kişinin öldürüldüğü bu kanlı günlere bir türlü çare bulup uygulamayan sivil yönetimden, halkın tek dilediği, yaka silktiği terör ve anarşiden bir an önce kurtulmak değil miydi? Askerler toplumdaki bu içten eğilimi neden yaparak yönetime el koydu. Oysa beklentimiz terör ve anarşiyi ortadan kaldırdıktan sonra yönetimi sivillere devretmeleriydi. Fakat asker bu temel görevleri adeta unuttu ve Türkiye’yi toplumsal ve siyasal açıdan yeniden düzenleyecekleri bir çalışma içine girdi. Ben dahil başta İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Ali Sirmen gibi önder yazarlar askerlerin Türkiye’yi S A Y F A 2 0 n 1 2 K yeniden kurmak gibi giriştikleri abartılı çabaların aleyhine en azından imalı yazılar yazmaya başladı. Kenan Evren 12 Eylül’ün amaç saptıran, Türkiye’yi yeniden kurmaya, kurgulamaya çalışan ve nihayet hedef saptıran cunta yönetimini eleştiren Cumhuriyet yazarlarının, hepimizin yazılarını “12 Eylül’ü önce övdüler ve şimdi aleyhine yazıyorlar” diye bir kitapta topladı. İşte KuDeTa, 1985’te, hâlâ sıkıyönetimin egemen olduğu ve kuşkusuz cumhurbaşkanlığına seçilen Evren’in etkisinde kitap yazılabilir olan böyle bir dönemde doğdu. 1985’in yaz aylarında bir gün mademki darbeyi ve darbecileri eleştiren yazı, kitap ve yazı dizisi yazılamıyordu, öyleyse 1980 darbesini ve darbeyi yapanları hicveden bir kitap yazılabilirdi. “KİTABI, BASILMAZ VE GAZETEDE YAYIMLANMAZ SANDIM, İKİSİ DE OLDU!” Bilmeyenler olur, ilk kez duyanlar olur, KuDeTa ismine nasıl karar verdiniz? Çarpıcı bir ad koymak gerekiyordu, “1980Darbe” gibi. Ama bu ad bile sıkıyönetimi harekete geçirebilirdi. Zira kitap, hayali bir adadaki olayları, hayali kişilerin anlatımını içerecekti ama 12 Eylül’ü hicveden, darbeyi yapan beş generali bir adanın yönetimine el koyan M A R T 2 0 1 5 “12 Eylül döneminde Cumhuriyet yazarları medyada en çok hırpalanan, hapislere düşen yazarlardı. Bu nedenle KuDeTa gibi darbeyi ve darbecileri hicveden bir kitabı gazetemin yayınlamasını bekleyemezdim.” yayınlanması... Kesinlikle. Ülkenin içinde bulunduğu koşullar ortada. 12 Eylül döneminde Cumhuriyet yazarları medyada en çok hırpalanan, hapislere düşen yazarlardı. Bu nedenle KuDeTa gibi darbeyi ve darbecileri hicveden bir kitabı gazetemin yayınlamasını bekleyemezdim. Lakin mutlaka yayınlamak da istiyordum. Çekine çekine yayıncım Bilgi Yayınevi’nin sahibi rahmetli Ahmet Küflü’nün kapısını çaldım. Koşullar malum. Kitabı yayınlayan yayınevini kapatabilirlerdi. Olumsuz yanıt alacağımı zannederek konusunu anlattım. Beklemediğim bir yanıt verdi: “Basarım!” Hatta kitabı Tan Oral’ın çizgileriyle renklendirebileceğini de söyledi. Dünyalar benim oldu. İlk KuDeTa’yı yazmaya koyuldum. Aralıksız çalışarak tamamladım ve yayınevine teslim edeceğim sırada hiç beklemediğim bir gelişme oldu. Sevgili dostum İlhan Selçuk Ankara’ya geldi ve beni aradı. “Akşam gel de hem yemek yeriz hem de konuşuruz” dedi. Gittim. Bir ara konu gazetenin yapacağı hamleye geldi. Selçuk, Genel Yayın Müdürümüz Hasan Cemal’in Ankara’ya geldiğini söyledi, bana ve Ankara’daki yazarlara hamleye katkımızın ne olabileceğini sordu. Cemal de bana hamleye ne katkım olabileceğini sormuştu. Aylar önce hamlenin her haftasında yayınlayacağı dizileri, araştırmaları önceden saptamıştı Cemal. TV reklamları da bu programa göre her hafta yayınlanacaktı. Ben de Cemal’e yayınevine teslim etmek üzere olduğum KuDeTa’dan söz etmiştim. İlhan’a Cemal’le o görüşmemi anlattım. O da tabii konuyu sordu. Kitapta hayali bir ada’da yönetime el koyan beş bekçinin hayali serüvenlerini anlattığımı söyledim. İlhan güldü ve elbette asıl amacımı anladı. “Peki, senin bu hamlede yerin ne?” dedi. “KuDeTa olabilirdi,” dedim. Haklı olarak Cemal’in KuDeTa’yı yayınlamakta tereddüt edebileceğini de söyledim. Yalnız “Konusunu anlattığın kitapta sakınılacak ne var?” dedi. O kadar! İlhan İstanbul’a döndü ve kitabı Bilgi’ye teslim edeceğim gün Cemal aradı. “Kitabı hemen gönder, dizi yapacağız” dedi. Yayınevine KuDeTa’yı Cumhuriyet’in yayınlamak istediğini nasıl söyleyecektim? Yine hayret ettiğim bir yanıt aldım Ahmet Küflü’den: “Elbette, gazete de yayınlayabilir kitabı. Bizde biter bitmez kitabı piyasaya veririz.” Cumhuriyet, KuDeTa’yı dokuz gün tam sayfa yayınladı. Beklediğimden fazla ilgi gördü. Herkes beş bekçinin kimler olduğunu, kitapta yüce insan Sacret adını verdiğim, ada yönetimine el koyan beş bekçinin liderini, yönetimini hicveden, alaya alan serüvenlerini konuşuyordu. “BARANSEL’İN PAŞASI ‘CÜNEYT’İN BİZİ ALAYA ALDIĞINI ANLAMADIK MI?’ DEMİŞ” Ok yaydan çıktı! Varsın biraz da cunta düşünsün! Tabii. Evren’in kitaba tepkisinin ne olduğunu merak ediyordum. Telefon çaldı. Dostum, pek sevdiğim, on yedi yıl gibi uzun bir süre cumhurbaşkanlığı basın danışmanlığı yapan Ali Baransel aradı ve “Bana beş dakikanızı ayırabilir misiniz” dedi. “Sana beş dakika” dedim. Geldi. “Paşam soruyor” dedi. K İ T A P S A Y I 1 3 0 8 beş bekçi diye anlatan kitap sıkıyönetimin elbette dikkatini çekecekti. Tüm olumsuz olasılıklara karşın darbecileri hicveden böyle bir kitap yazmaya ve adını KuDeTa (darbe) koymaya karar verdim. Kitap olarak basılmasını ummuyorsunuz, ne ki Cumhuriyet’te dizi olarak C U M H U R İ Y E T Fotoğraflar:Necati SAVAŞ