Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ENİS BATUR’UN YENİ KİTABI “BASİT BİR ES” Üç bilinenli denklem Enis Batur, “Basit Bir Es” ile yazarokurkitap üçgeni üzerinden yazma eylemine, kurguya ve yazın dünyasına uzanıyor. VEDAT ARIK GÜLTEKİN EMRE olculuğu, treni sonraya bırakıyorum, kompartımanı da. Önce yazar, sonra okur, daha sonra kitap sıraya giriyor çünkü Basit Bir Es’te. Enis Batur’un bu birer paragraflık sıkı metinlerini okurken başka türlü de kurmak (oluşturmak) olası bu cümleyi: Yazarkitapokur üçlemesiyle, sacayağıyla. Bir de bakıyorum ki sonra da okurkitapyazara sıra geliveriyor hiç farkına varmadan. Bir de kitaptan yola çıkılıyor elbette, yapıtı onu öne alarak şu formüle ulaşıyoruz: Kitapyazarokur. Tersi de hemen devreye giriyor; okuryazarkitap. Bir de bu üçlünün dışında bir başka göz, kalem, anlatım, yazar var yazara okura ve kitaba dışarıdan bakan, kitabı, anlatımı kurgulayan. Zaman kıştır, sabahtır ve trende yolculuk eden bir yazar vardır. Ülkesinden uzakta bir yerde, “taşra istasyonundan binen tek yolcu” gelip yazarın karşısındaki “boş koltuğa oturur.” Çantasından yazarın yıllarca önce yazdığı kitabı çıkarıp okumaya başlar. Bu bir kurgudur ve bir başkası tarafından yazar için yazılmıştır. Bu okur yolcu nasıl biridir? Neden o kitabı seçmiştir yolda okumak için? Karşısında oturan kişinin okuduğu kitabın yazarı olduğundan haberi yoktur (yoksa var mı?). Yazar, bir başka ülkede yabancıdır. Karşısındaki kişi o ülkenin yerlisi midir, yoksa o da mı yabancıdır yazar gibi? Y BİR BAŞKA OKUR TİPİ Kitabını okuyan okuru için karşısında oturan yazarın yüzü “bomboş”tur. Hangi yazarın yüzünü kitabıyla özdeşleştiririz? Yapıt mı daha önemlidir, yoksa yazarın yüzü mü? Okura göre değişen bir durumdur bu aslında. Yazarın yüzünü merak eden okurlar olduğu gibi, yapıtla yetinen de ne çok sıkı okur vardır kim bilir. Bazıları imza günlerinde yazarı tanımak, kitabını imzalatmak için can atar. Yazarla, kitabıyla okur olarak bir ilişki kurma biçimidir bu. Sahne kurulmuştur ve fotoğraf çekilmiştir: yazar karşısında “kitabını okuyan bir yolcuyla uzak bir ülkede güneyden kuzeye tırmanan trende baş başa” seyahat ediyorlar. Yazar durumu biliyor, okur ise bu olaydan (yazardan) habersiz, yapıta dalıp gitmiştir. Yapıt da yolcudur aslında hem kendi başına hem okurla hem de onu yazan yazarla. Başka okurlarla da genişleyen bir halkanın parçası, yolcusudur yazarokurkitap. Karşısındaki okurun iç dünyasını bilemeyen yazar, onun dış görünüşünü şöyle betimliyor: “Genç bir adam”dır “kitabının okuru yolcu, 20’li yaşların ilk yarısında, delikanlılık çağından yeni çıkmış, açık kumral saçlı, gür sakallı... ince uzun, gösterişsiz giyimli biri.” Giysisinden tütün kokusu yayılıyordur ve “omuzuna büyükbabadan yadigâr bir klâsik Leica asmış, çantası babadan devralınmış, görmüş geçirmiş deriden, boynunda lâcivert bir yün atkı, gözünde şimdiden çift mercekli, yuvarlak camlı, açık renk kemik çerçeveli gözlüğü.” Okur mudur, yazar mıdır, yoksa yazar bunu hayal mi ediyordur, sahneyi tekrar tekrar geriye sararak izlemek, sayfayı yeniden okumak, fotoğrafa iyice bakmak gerekiyor. Elbette iyi yazar zihninden geçirdiklerini yazdıklarıyla, betimlemeleriyle okuruna aktarmanın bir yolunu bulur. Aslında bir başka okur tipini de hayal eder yazar, kitabını doktora öğrencisi kızı armağan etmiştir babasına. Magazin dünyasının çekiciğine, reklamların önemine inanmış yazarlar olduğu gibi fotoğraf çektirmeyen, söyleşi yapmayan, kendi Olymposu’nda yaşayan çekici, etkili ve yanına bin bir labirenti zorlayarak ulaşılan, etkilenilen yazarlar da yok mudur? Kitaplarını hangi ve nasıl okurların alıp okuduğunu merak etmeyen yazar var mıdır acaba? Kitabını okuduktan sonra ne düşündüğünü hangi yazar merak etmez? Yazar, karşısında kitabına dalıp gitmiş okuru gözlemlerken, bir yandan da içinden “okuduğunuz kitabın yazarı benim” demek ister; buna can atar. Ama kendini tutar. Okuru şaşırtmak ister ya da “Okuduğunuz kitabın yazarı karşınızda otursaydı ne yapardınız?” demek için kıvranır ama kendini kapıp koyuvermez. Okur yerine koymak ister kendini, dener içinden bunu. Kurduğu denklemlerdeki değerlerin, cümlelerin, fotoğrafların, düşüncelerin yerini sürekli değiştirip durur. Okuma edimi üzerine düşünceler geliştirirken bir yandan da “Kitabını okumakta olan bir okura rastlayabileceğini aklından hiç geçirmemiş bir yazarın hayal gücünün kısır kaldığını söylemek abartılı” mıdır acaba? Kitabını okuyan yolcuyla vaktinin azaldığını düşünür yazar. “Nerede, hangi istasyonda ineceğini biliyor yolcu, okumasını sürdürmek için ne kadar zamanın yaklaşık olarak kaldığını da Enis Batur’un bu birer paragraflık sıkı metinleri, okur yazar dünyasına kapsamlı bir bakışın yansıması kestiriyordur.” Okur yolcu hangi istasyonda ineceğini biliyor ama yazar bunu bilmiyordur. Okuyamadığı “bir dile çevrilmiş kitabı”nı “görür görmez” tanır yazar. Okur yolcunun kitabını nereye kadar okuduğunu da merak eder içten içe. Her yazarın kitabı dostluk ve düşmanlık getirir. Önemli olan dostlukların derinliği, dipsizliği, kalıcılığı. Düşmanlık, çekememezlik sığlıktır, bunun da ne çok örneği vardır edebiyat dünyamızın geçmişinde, bugününde. Yazarın okuru olarak “Gür sakallı genç, tweed ceketli adam, yaşlı kadın, bir başkası, hangisiyse hangisi”yle kitabın yazarı olduğundan söz etmeden konuşmayı deneyemez mi? İleride hayıflanacağını düşünerek içinde (zihninde) parlayan kıvılcımı söndürür. Bu nasıl bir olasılıktır? Trende onca kompartıman varken bir yolcu gelip yazarın karşısına oturduktan sonra yıllarca önce yazdığı kitabının çeviri sini okumaya başlıyor. Yazarla okur ve kitabı arasında zihinsel, trenin makas değiştirmesi gibi, gidip gelmeler, atak düşünceler ve frenler birbirini izliyor. Yazar, okur, yayınevi, kitap, çeviri, yabancı ülke, metin, kurmaca, yazma eylemi... üstüne derinlikli düşüncelerle yol alıyor okur bir trende gider gibi. Yazarkitapokur; yazarokurkitap... Kitapokuryazar; kitapyazarokur... Okurkitapyazar; okuryazarkitap... Denklemlerin çatısı, omurgası sürekli değişiyor, kurgusu da elbette. Bir de tüm bunları yönlendiren bir başka kalem, göz, yazar vardır sahnede. Bütün bu denklemlerin, formüllerin, kavramların, sözcüklerin, düşüncelerin arasındaki sıkı bağ yazın dünyamıza, okura, yazara farklı, can alıcı ışık da tutuyor. Enis Batur, Basit Bir Es’te enfes bir kurguyla yazarokurkitap üzerinden yazma eylemine, kurguya, yazın dünyasına çok katmanlı biçimde uzanıyor. n Basit Bir Es/ Enis Batur/ Kırmızı Kedi Yayınevi/ 78 s. 8 3 Aralık 2015 KItap