Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TURGAY OLCAYTO’DAN “ÜZGÜN SARDUNYALAR” ‘Siyasetçi gider, gazeteci kalır!’’ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto’nun yeni kitabı “Üzgün Sardunyalar”, Evrensel gazetesindeki köşesinde ve çeşitli yayın organlarında yayınlanan yazı ve denemelerinden oluşuyor. Ana temaları medya, edebiyat, siyaset, doğa, yaşam. “Sendikayı bitirdiler. Bugün basın sektöründe beş sendika var, sendikalı sayısını yüzdeye vurduğun zaman yüzde üç civarında. Bunu da beş sendika paylaşacak. Olacak iş değil.” GAMZE AKDEMİR gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr olfgang Borchert’le yakınlığınızı sorarak başlayalım. Öğreniyoruz ki bu sadece kitabınıza adını verdiğiniz Üzgün Sardunyalar öyküsüyle sınırlı değil. n Evet, başlarda kitabın adını “Türkiye’nin Ölümlerle Dansı” diye düşünmüştüm fakat yayıncı arkadaşlarla Borchert’te karar kılmakta zorlanmadık. Hem benim hem de eşimin çok sevdiğimiz bir isim Borchert. Evimizdeki kitaplığa bir fotoğrafını bile koymuştuk. Gelenler “Bu kim?” diye sorduklarında eşim “İkinci oğlumuz” der, o denli. Borchert’in okuduğum ilk yapıtları “Üzgün Sardunyalar” ve “Bu Salı”ydı. Özellikle “Üzgün Sardunyalar”a vuruldum. Şiir kitabı “Gece, Fener ve Yıldızlar” da Behçet Necatigil’in çevirisiyle yayımlandı. Borchert, artık benim yazarım, şairimdi. Borchert, faşizmin kurban ettiği gencecik bir yazar. Hayatı hastalıklarla dolu. Yirmi bir yaşında askere alınıyor, hasta hasta cepheye sürülüyor. Tam bir savaş karşıtı. Bu nedenle hapse de giriyor. Savaşı, faşizmi anlatıyor, tepki gösteriyor yapıtlarında. Nazizmi W anlatan oyunu “Kapıların Dışında” İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda kapalı gişe oynamıştı fakat sonra kaldırdılar tabii. 1947’de yirmi altı yaşında ölüyor. Asıl çarpıcı tarafı kısacık bir ömre bu kadar çok şey sığdırabilmesi. Yazdığı her şey yumruk gibi. n Yazılarınızda da onunla benzer bir bakış söz konusu diyebiliriz öyleyse. n İnsana, hayata bakışımız çok örtüşüyor. İnsanların savaşa kayıtsızlıklarıyla ilgili bir manifestosu var. Celâl Üster’in çok başarılı bir çevirisiyle yayımlandı. O manifesto beni her zaman çok etkiledi. Ben de Borchert gibi ömrüm yettikçe faşizme “HAYIR” diyeceğim. Bu kitabımda yer alan barıştan, özgürlükten, emekten yana tüm yazılarımı da o duygularla kaleme aldım. “VATANSEVERİM AMA ÖNCE İNSANI SEÇERİM” n Üzgün Sardunyalar, başka hangi duyguların baskın çıktığı bir kitap? n İsyan, umut ve sevgi. n Her yazınızın finalini bir şiirle veya edebiyat yapıtlarından ibretlik referanslarla yapma geleneğiniz bu toplamda da dışavuruyor. n Şiire olağanüstü bir sevgim var. Metinle örtüşen şiirlere çok önem veriyorum. Karşınıza öyleleri çıkabiliyor ki sanki bugünleri anlatmış, görmüşler. n Vahşi, sert alıntılar değil hiçbiri. n Herman Hesse’nin bir lafı var ben ona çok inanırım: “Ben bir vatanseverim. Ama vatan ve insan söz konusu olduğunda birinden birini seçmem gerekirse önce insanı seçerim.” Benim için de böyle. Biz çok ırkçı duygular ve marşlarla büyüdük. Şimdi böyle bir ortamda kardeşlik, barış laflarını etmek belki biraz romantiklik oluyor, “Bugün bu ortamda bunu nasıl ya da niye söylüyorsun, bugün bu ortamda gerçekte böyle bir şey var mı, yaşanıyor mu?” diye soranlar olacaktır. Ben olacağına, yaşanacağına inanıyorum ve o inançla da yazıyorum. n Gazeteciliğin geldiği durum hakkında önemli tespitleriniz, iktidara ciddi eleştirileriniz var yazılarınızda. n Türkiye’de yalnız gazetecilere yönelik bir şey değil bu tavırları, her yerde, her alanda temel hak ve özgürlükler kıskaca alınmış. Ankara’da ülke siyasi tarihinin en büyük katliamı gerçekleşmiş. Üzerinde konuşamıyor, yazıp çizemiyorsunuz. Ölenlerin sayısını ve ağır yaralıları kamuoyu ve yakınları için araştıramıyorsunuz. Biz gazetecilere düşman gözüyle bakılıyor. Gazeteci dayak yiyor, ensesine silah dayanıyor. Böyle bir ortamda gerçek bir gazetecilik yapmak hele ki Güneydoğu’da neredeyse imkânsız. Ama pes edecek değiliz, siyasiler gelir gider, gazeteciler ise hep kalacak. yor, neyi merak ediyorlar? n Bu ortamda nasıl çalışabiliyor, nasıl yazabiliyorsunuz diye soruyorlar. Onlar tabii alışık değil bizdeki yasak ortamına. Sadece yasaklar da değil, can güvenliğiniz yok. Darp edilmeniz, kurşunlanmanız an meselesi. Yakın tarihimizdeki gazeteci cinayetleri ortada. Hukuk da aynı durumda. Haberi tüm gerçekleriyle verir, kamuoyunu doğru bilgilendirirsen vatan haini olarak yaftalanıyorsun. Yabancı gazetecilere Türkiye’de bir demokrasi sorunu olduğunu ifade ediyoruz. Baskılardan yılmadan mücadele etmeye devam edeceğimizi anlatıyoruz. “İktidarla da görüşüyor musunuz?” diye soruyorlar. “Tabii görüşüyoruz” diyoruz. Mesela yakınlarda Ankara’ya basınla ilgili düşüncelerimizi ileten bir rapor götürdük. CHP, HDP, MHP bizi kabul etti, raporlarımızı verdik. Fakat AKP herhangi bir yanıt vermedi. Aynısı yabancı gazetecilere de oldu, aralarında New York’tan Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Fransa’dan Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) de yer aldığı sekiz ayrı örgüt de görüşme talebinde bulundu. Diğerleriyle görüştüler ama AKP’den bir yanıt alamadılar. İktidar bizdeki muhaliflere nasıl bakıyorsa bu örgütlere de öyle bakıyor diye düşünüyorum. Yani muhalifsen kötüsün, casussun, vatan hainisin. n Başka hangi kesimlerle görüşüyorsunuz? n Her kesimle görüşüyorum. Mesela bir süredir iktidarın paralel dediği grup sık geliyor. Onlar Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle “bir dönemin savcıları, hâkimleriydi”. Bu döneminse mağdurları. Görüşüyoruz ama bu eskiyi, yaptıklarını, pek çok arkadaşımızın çektiği çileleri unuttuğumuz anlamına gelmiyor. “SENDİKAYI BİTİRDİLER” n Evet, dediğiniz gibi diğer ülkelerde polis seni korur, sendikalar da güçlüdür. Türkiye’de bu yok tabii. n Sendikayı bitirdiler. Bugün basın sektöründe beş sendika var, sendikalı sayısını yüzdeye vurduğun zaman yüzde üç civarında. Bunu da beş sendika paylaşacak. Olacak iş değil. Bir de devlet nasıl kendi gazetelerini, televizyonlarını kurduruyorsa kendi sendikasını da kurduruyor. Anadolu Ajansı’nda Hakİş’e bağlı bir sendikası kurdurdular Medyaİş diye. Zaten bir gariplikler ülkesi Türkiye, en çok sendikalı Anadolu Ajansı gibi devlet destekli bir ajansta bulunuyor. O noktada çocukları baskılarla Türkiye Gazeteciler Sendikası’ndan (TGS) istifa ettirip ve kurdurdukları Medyaİş’e üye ettirdiler. Sendika Yasası değişince DİSK de bir sendika kurdu. Cemaat’in kurduğu Pakİş diye bir sendika var. Onun Aksiyonİş diye bir kolu var yine basına ilişkin. n Üzgün Sardunyalar/ Turgay Olcayto/ Ozan Yayıncılık/ 176 s. “İKTİDARA GÖRE MUHALİFSEN CASUSSUN, VATAN HAİNİSİN!” n Kitaptaki bazı değerlendirmeleriniz yabancı gazetecilerin size yönelttikleri sorularla ilgili. En çok ne soru 16 3 Aralık 2015 KItap