Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AHMET ÜMİT’TEN “ELVEDA GÜZEL VATANIM!” ‘İttihat ve Terakki’nin fotoğrafını çekmek istedim’ Ahmet Ümit’in ilk tarihi romanı “Elveda Güzel Vatanım!”, bir aşk hikâyesi üzerinden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 19061926 arasındaki döneminde yaşananları anlatıyor. Yazar olmak isteyen ve âşık olduğu şair Ester ile yerleşmek üzere Fransa’ya gitmek üzereyken devrim rüzgârına kapılan Selanikli genç Şehsuvar Sami’nin kaderi bütünüyle değişir. Tam bir çöküş yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nda, giderek örgütün ön saflarda yer alan bir neferine, fedaisine hatta tetikçisine dönüşen bu genç Osmanlı hayatının son yirmi yılını, ideallerini, üye olduğu cemiyetteki inanılmaz dönüşümü ve insanlığı sorgular. GAMZE AKDEMİR gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr azar olmak isterken devrimci olan Şehsuvar Sami sana ne kadar benziyor? n Epeyce. Ben de o yaşlarda devrimci olmuştum, gençtim ve kimliğimi arıyordum. 12 Mart bitmiş, Deniz Gezmişler asılmış, Mahir Çayanlar vurulmuştu. Önümde insanlık için kendilerini adamış, ülkesi için iyi şeyler yapmış rol modeller vardı. Şehsuvar Sami’de ise durum şöyle; Sami, Galatasaray Lisesi’nde okumuş, Fransızcayı ve Fransız Devrimi’ni bilen aydın bir genç. Diderot, Rousseau, Voltaire gibi ilgiyle okuduğu yazarlar Fransız Aydınlanması’nın isimleri. Dönem de Osmanlı İmparatorluğu’nun giderek çöktüğü, parçalandığı bir dönem. Durum fena, despot bir sultan, Abdülhamit işbaşında. Pek çok aydını Sami’nin babası da dahil sürgüne yollamış. Dolayısıyla bütün ilerici, okuyan gençler gibi Sami de despotizme karşı, özgürlük istiyor. n İttihat ve Terakki Cemiyeti de Fransız Devrimi’ni model alıyor. Buraya kadar sorun yok çünkü tıkanmış, çürümüş bir monarşi var ve değişmesi şart. Fakat olmuyor. n Olmuyor. “Başlarda” Fransız Devrimi’ni model alan ve hürriyet, eşitlik, kardeşlik, adalet şiarıyla yola çıkan İttihat ve Terakki çok kısa sürede eleştirdiği yönetimin ta kendisine dönüşerek hepsini rafa kaldırıyor. Mesela gazeteci öldürmeye, gazeteleri yasaklamaya başlıyor. Romanda da şöyle bir cümleye yer veriyorum; “Zalimin en büyük başarısı mazlumu zalime dönüştürmesidir.” n Niye hep böyle oluyor? Özgürlük deyip deyip despotlaşıyoruz. Romanında bunu adım adım ortaya koyuyorsun. n Bir kere coğrafyayla ve kültürle Y “Zamanı gelmiş fikirden daha güçlü hiçbir şey yoktur.” Victor Hugo çok ilgisi var. Bu topraklardaki kul kültürü sökülemiyor. Son üç bin yılda üç büyük imparatorluk görüyoruz; Hitit, Roma ve Osmanlı. Yetkiyi Tanrı’dan aldıklarını söyleyen imparatorlarca yönetiliyorlar. Olayın içine Tanrı girince iş değişiyor. Yani herkes kul. İttihat ve Terakki düşüncesi de buna karşı. “Biz Fransız Devrimi’ni örnek aldık, biz birey, vatandaş yaratacağız” diyor ama kısa sürede ne özgürlük bırakıyor, ne birey! Kul kültürünün dışında bir başka kötü gelenek de devleti kutsal sayma geleneği. Devlet kutsal bir aygıt değil, basit bir hizmet aygıtıdır. Kutsal olan yaşamdır. Devlet karşısında tek bir insanın kılına zarar gelmesinin çok yanlış bir şey olduğunu anladığımızda her şey çözülecek. Bizde “devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” anlayışı hüküm sürdüğü sürece bu mümkün değil ki şu anda bunun en korkunç halini yaşıyoruz. Şehsuvar Sami’nin bunu anlaması için yirmi yıl boyunca o süreci yaşaması ve bir tetikçiye, katile dönüşmesi gerekiyor. “İTTİHAT TERAKKİCUMHURİYET HATTI ÇOK ÖNEMLİ” n Romanın yapısı Şehsuvar Sami’nin devrimi tercih ettiği aşkı Ester’e yazdığı mektuplardan mürekkep. n Kırk beş mektup var. Ester, Sami’nin âşık olduğu Yahudi kızı. Sami tüm o dönemde yaşadıklarını, ikilemlerini, korkularını, baskınları, cinayetleri o mektuplarda paylaşıyor. Günah çıkarıyor, vicdanı perperişan ve korkuyor, tetikte. n Ester çok önemli zira karşıt açıyı, görüşü temsil ediyor. n Ester, hürriyet kavgasına insan hayatını önceleyerek bakan bir göz, Sami’yi insanlığa, sağduyu ve vicdana çağıran bir ses. Reddettiğimiz bir seçeneği ve o seçeneğin bize sunacaklarını simgeliyor. Sami kadar Ester de biz! Tarihin akışı Sami’yi devrime sürüklese de onun aklında hep Ester’li yaşam var. Devrim adına yapılanlar ve kendi yaptıklarından dolayı yaşadığı yıkımlar keşkelerini tetikliyor. Tersi olsaydı da yine keşkeleri olacaktı. Burada yazar olarak Sami’ye bilerek bir kötülük yaptım ve hüznü, ikilemleri ve sıkışmışlığını en iyi şekilde ortaya koymak çabasıyla böyle arafta yarattım onu. n Elveda Güzel Vatanım!, İttihat ve Terakki’yi kötüleyen bir roman değil. n Hayır, İttihat Terakki bir çırpıda iyidir ya da kötüdür, ilerici veya gerici bir örgüttür diyemeyiz. Bu tanımlama çok eksik kalır. Ben bir romancıyım. Nasıl ki Boris Pasternak, Doktor Jivago’da bize bir aşk hikâyesi üzerinden devrimi anlattıysa ben de Şehsuvar Sami ve Ester üzerinden İttihat ve Terakki’yi anlatmak istedim. Bunu yaparken İttihat ve Terakki’nin ve bir devrin toplu fotoğrafını çekmek istedim. Sonuçta bugünkü Cumhuriyetin kurulmasının nedeni İttihat Terakki. O hat çok önemli. Bakın Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Celâl Bayar başta Cumhuriyeti kuran kadroların hepsi ittihatçıydı. Sonra hep öyle bilinir ya; ilk meclis 23 Nisan 1920’de kuruldu. Hayır, ilk meclis kısa ömürlü olsa da 1876’da açıldı. İkinci kez ise 23 Temmuz 1908’de. 1908 yıllarca bayram olarak kutlandı. Dolayısıyla Cumhuriyet oradan gelen bir birikim sonucunda kuruldu, birdenbire ortaya çıkmadı. “HAKİKATİ TARTIŞMALIYIZ” n O bağlamda özellikle Mustafa Kemal’in ittihatçılığını da yazıyorsun. n Tabii. Mustafa Kemal de İttihat Terakki üyesi, bir asker aydın olarak bu durumun değişmesi gerektiği görüşünde. Orada kitabın arka motiflerinden biri olarak Mustafa Kemal’le onun çabalarını sürekli engellemeye çalışan Enver Bey’in ünlü çatışmalarına da yer verdim. Dikkat çektiğim bir nokta da; İttihat Terakki yöneticileri Enver, Talât ve Cemal Paşalar 2 Kasım 1918’de kaçar, altı ay sonra da Mustafa Kemal sahneye çıkar. Mustafa Kemal’in onlardan ayrıldığı özellikle iki yaklaşımını biliyoruz. Birincisi; Selanik’teki bir kongrede “Asker olarak bizler politikaya müdahale etmemeliyiz” der. İkincisi; 1913’te Babıâli Baskını olduğunda Fethi Okyar ile birlikte buna karşı çıkar. Ama aslında baştaki temel fikirler anlamında söylüyorum ayrı Ahmet Ümit, roman karakterleri üzerinden İttihat ve Terakki’yi anlatıyor... >> 14 3 Aralık 2015 KItap