03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Vitrindekiler Gündüz Güzeli / Joseph Kessel / Çeviren: Aykut Derman / Can Yayınları / 176 s. Joseph Kessel’in 1928’de yazdığı, yayımlanmasıyla birlikte büyük bir skandala yol açan kült romanı Gündüz Güzeli, yazıldıkları dönemi aşıp zamana karşı durmayı başarmış edebiyat metinlerinin en başarılı örneklerinden biri. Ünlü bir cerrahla evli genç ve güzel Séverine’in kocasına duyduğu aşka rağmen tensel haz arayışı içinde gündüzleri lüks bir randevuevinde fahişe, akşamları ise sevgi dolu bir eş olarak sürdürdüğü çifte yaşamının beklenmedik bir karşılaşma sonrasında altüst olmasının hikâyesinin anlatıldığı roman, Luis Buñuel’in romandan aynı adla uyarladığı unutulmaz filmi dolayısıyla sinema tarihinin de önemli bir parçası. Gündüz Güzeli, Aykut Derman’ın çevirisiyle okuyucu karşısında. Mitoloji – Hayali Dünyalara Eksiksiz Rehber / Christopher Dell / Çeviren: Nurettin Elhüseyni / Yapı Kredi Yayınları / 352 s. Her kültürün kendi mitleri var. İşte, elimizdeki kitap da bu doğrultuda insanoğlunun en kalıcı hikâyelerine eğiliyor. Yer kürenin her köşesinden doğan efsane örneklerinden yola çıkarak dünyanın yaratılışına, ölmeyen aşka, kıskanç Tanrılara, azimli kahramanlara, korkunç canavarlara, öbür dünyaya ve yer altı diyarına elini uzatıyor. Kitabın yazarı Christopher Dell, mitolojinin belirleyici temalarına bakarken, ne kadar çok mitin ortak kalıplar taşıdığını gösteriyor ve çağlar boyunca hayal gücünün bütün çeşitliliğiyle kendini ifade edişinin izlerini sürüyor. Yüzlerce renkli ve çarpıcı görsel malzemeyle çok farklı bir boyut kazanan çalışma, dünyayı alımlamak için masallara ihtiyaç duyan herkes için bir el kitabı olma niteliği taşıyor. İs Odası / Doğan Yarıcı / Yapı Kredi Yayınları / 104 s. İlk öykü kitabı Evlâ 1993’te yayımlanan, ikinci öykü kitabı Kemik ile 1994 Yaşar Nabi Nayır Ödülü birinciliğini kazanan, Gece Kelebekleri, Her Aşk Gibi Yarım, Kıyıda ve O Boşluk adlı kitaplarıyla çağdaş edebiyatın önemli kalemlerinden gösterilen Doğan Yarıcı, yeni öyküleriyle okuyucu karşısında: İs Odası... Karanlık hastane koridorlarından rutubetli bodrum katlarına, gölgeli arka bahçelerden gece yalnızı lunaparklara, yaması yarabandı eski fotoğraflardan sıkıntılı ev içlerine, radyo cızırtısından suskun ve nemrut kahvelere... Küçücük bir ânı, kaçamak bir bakışı, bir anlık dalgınlığı, aralık kapıların ardındaki “mümkün”leri ya da belki artık mümkünü olmayan “keşke”leri kelimelerle mühürlüyor Doğan Yarıcı yeni öykülerinde. Mütevazı Bir İntikam / Bahadır Cüneyt Yalçın / APRIL Yayıncılık / 286 s. Yeni bir eve taşınıyorsunuz. Deli saçması, İspanyol paça mektuplar almaya başlıyorsunuz. Mektupları yazanın semtinizde bulunan hapishanedeki bir S A Y F A 2 6 n 1 0 N İ S A N 2 0 1 4 kesip yok etmekti.” Bernard Lewis, bu kitabında, Şia mezhebi içerisinde yer alan ve bugünlerde sıkça ismini duyduğumuz Haşhaşîler tarikatının köklerinin izini sürmekle kalmayıp, hem tarikatın öğretilerinin hem de gizemli önderi Dağın Şeyhi Hasan Sabbah’ın efsanevî yaşamının güncesini tutuyor. Sudan Gelen / Emrah Güler / İthaki Yayınları / 322 s. mahkum olduğunu anlıyorsunuz. Bir akşam eve geliyorsunuz ve deli mahkum karşınızda… Ve sizin kahramanı olduğunuzu söylüyor! Kuş kafesi kokan, duvarları kitap sayfalarıyla kaplı bir evde spor yazıları yazan inovatif anarşist Ali. Uğruna hapisten kaçılan Selin, uğruna hapise düşülesi cevval Şevval. Pırlanta asker Muhterem, utanmaz mafyöz Tanju. Bahadır Cüneyt Yalçın ilk romanıyla okuyucu karşısında: Mütevazı Bir İntikam. Yaz Korkuları / Fadime Uslu / Can Yayınları / 98 s. “Hafif, nemli rüzgâr. Yağsa, otlar, ağaçlar, tarlalardaki sebzeler ve ben rahatlayacağız.” Fadime Uslu, yeni öykülerini Yaz Korkuları adı altında bir araya getiriyor. Ele aldığı konularla, anlattığı çevrelerle artık kendi çizgisini oturtmuş, öykü okurunun yakından tanıdığı bir yazar Uslu. Öykülerinde, zamana direnen sevgilerin, duygularına gem vurmak istemeyen küçük insanların izi var. Yaz Korkuları, okuru daha ilk sayfalarında bu güzel, içli insanların dünyasına buyur edecek nitelikte. Baobab Ağacına Yolculuk / Wilma Stockenstörm / Çeviren: Aslı Mertan / Everest Yayınları / 128 s. Baobab Ağacına Yolculuk, topluma ayak uyduramayan ama her şartta erki reddeden güçsüz bir karakterin dokunaklı varoluş mücadelesini anlatıyor. Kitabın kadın anlatıcısı, Afrika’nın içlerine yol alan bir sefer sırasında, bir kaza sonucu tek başına kalır. Vahşetin dur durak bilmediği bu dünyada çareyi ormanın derinlerine çekilmekte bulan eski köle kadın, dev bir baobab ağacının kovuğuna sığınarak hayata tutunur. Zaman içinde bir yandan korkunç geçmişiyle hesaplaşırken bâkir doğanın gücüyle arınarak kişiliğini, cinsel kimliğini, ağacını, hayvanları ve dünyayı yeniden tanır. Nobelli yazar J. M. Coetzee’nin İngilizceye çevirmesiyle başka birçok dile çevrilen ve tiyatroya uyarlanan Wilma Stockenström’ün bu romanı, insanın doğadaki yeri, doğaya dönüş, ekofeminizm gibi güncel temaları işleyen çarpıcı bir yeniden doğuş öyküsü. Haşhaşîler: İslâm’da Radikal Bir Tarikat / Bernard Lewis / Çeviren: Kemal Sarısözen / Kapı Yayınları / 232 s. “Suikast, İsmailî Haşhaşîlerin keşfi değildi; onların yaptığı, işin adını koymaktan ibaretti. Burası kesin olarak bilinmelidir ki, dinî bir davanın adanmış hizmetlileri olan Haşhaşîler, ellerinde hançerleriyle, parayı bastıran için adam kesen bir katil güruhundan ibaret sayılamazlar. Önlerine gerçek imamlığın tesisi gibi siyasi bir hedef koymuşlar ve ne müritleri ne de liderleri, başkalarının şahsi ihtiraslarına alet olmuşlardır. Nihaî hedefleri, Sünnî nizamın önünü “Süper kahraman olduğunu öğrenmeye kimsenin hazır olduğunu sanmıyorum. Ben ise çizgi roman okumayı, süper kahraman filmlerine gitmeyi hayatından özenle uzak tutan birisi olarak daha da hazırlıksız yakalandım. Hâlâ ara sıra kendime bir süper kahraman olduğumu, dahası süper kahramanlar arasında da özel bir yere sahip olduğumu hatırlatmam gerekiyor.” Emrah Güler’in popüler kültür tutkusu, üç yaşında Snoopy ve televizyonla tanışmasıyla ortaya çıktı. Şeker Kız Candy, Dallas ve Zagor’la büyüdü. Eğitimini vampirler üzerine bir tez yazarak tamamladı. İlk kitabını kimsenin anlamadığı Lost üzerine yazdı. Kendisi de Lost’u pek anlamadı. Gene de yazmaya devam etti. Çizgi roman okuyor, film izliyor, dizi izliyor. Bir yandan da yazıyor. Hâlâ süper gücünün ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Bu romanında ise bir süper kahramanın günlüklerini açıyor okuruna Güler. Saraydan Sokağa Oyun / Hazırlayanlar: Fatma Akyürek, Gül Özturanlı / Kabalcı Yayıncılık / 232 s. “İnsanın olduğu her yerde, insanın olduğu her zamanda oyunlar oynandı. İnsana ait hangi eylemin oyun içerisinde karşılaşılamaz bir oldu olduğunu söyleyebiliriz. Kendi kendimize oynadık. Takımlar halinde oynadık. Ekip olduk. Nesneler ürettik, adına oyuncak dedik. Bir küçük masum kürenin ardında yıllarca ve milyonlarca koşturduk. Padişah kızları da bebeklerine elbise dikti, sokak kızları da... Oynarken kurduğumuz mekânlar gerçeğin en fazla ortaya döküldüğü sahneler oldu. Yaşadığımız mekânları oyun mekanlarına, oyun mekânlarını yaşam mekânlarına dönüştürdük.” Elimizdeki kitap da bu bağlamda, insan yaşamı üzerinde bu denli etkili olan oyun süreçlerini farklı çerçevelerde ele alan on bir yazarın kaleme getirdiklerinden oluşuyor. Kültürün temel öğelerinden biri olarak görülen oyun kavramı aracılığı ile insana dair farklı bakış açılarını yakalamaya çalışıyor. Simgesel Düşüncenin Doğuşu / Alan Barnard / Çeviren: Mehmet Doğan / Boğaziçi Üniversitesi Yayınları / 200 s. Simgesel Düşüncenin Doğuşu, avcıtoplayıcı düşünce biçiminin kökenine ve simge marifetiyle doğayla, dünya ruhuyla ve insanlarla iletişimin başlangıcına göz atmaya çalışıyor. Simgesel düşünce bir kez vücut bulunca dili, ritüeli, müziği, sanatı, inancı etkiler ve ardından daha teşekküllü bir dil gelişir. Bu kültürel biçimlerden de nihayetinde, mitolojik düşünce için gerekli olan dilsel karmaşıklık filizlenir, yani mit aracılığıyla simgesel düşüncenin gitgide daha kapsamlı permütasyonları ortaya çıkar. Mitolojik düşünce, giderek daha karmaşıklaşan bir dil gerektirir, ardından bu da giderek karmaşıklaşan mitolojik ve simgesel bir düşünme biçimi doğurur. Alan Barnard bu çalışmasında ilgisini, dilsel karmaşıklık ile kültürel karmaşıklık ilişkisine ve sosyal antropolojinin görkemli sorularından birisi olan simgesel düşünmenin kökenlerine yöneltiyor; insanların simgelerle düşündüğü tahminen son 130.000 yılın kısa bir tarihçesini ortaya koymaya çalışıyor. n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1260
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle