Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ki aleviBektaşi kültüründen geliyor; Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman’da, Melulî Baba’nın, “Muhammet miraca gidermiş gece/ Bizim miracımız yâr kucağıdır” dizelerinin epigraf edilmesi, bir veri. Dolayısıyla Ercan’ın şiirinde ortaya çıkan ve kitaplarının adlarında vücuda gelen zaman imgetasarımının bir bağlamını bu kültürel temelde aramak gerekir. Zaman geçtiği her şeyi öperken yaşam yarına ertelenemez ve yarına ertelenen yaşam eksik bir yaşamdır. Enver Ercan’in şiirinde, dinsel kavram ve figürlere yapılan atıf, hatırı sayılı bir biçimdedir. Şu dizeleri irdeleyelim: “Gök yüzünü çevir bana/ gezinsin tutkunun alevden dili/ uçarken çıkardığın o ses var ya/ bütün sözcüklerin özeti gibi// tanrı bu geceyi korusun” (Gök Yüzünü Çevir Bana). İkinci örnek yeni kitaptan: “Serum bu, şişede durduğu gibi durmuyor/ tam 6 gün/ tam 12 saat’ şıp şıp/ su yürüdü damarlarıma/ tümör akciğerlere sıçramış/ ayaklarım artık sapasağlam ama/ sırat köprüsünden/ tekerlekli sandalyeyle geçecek değildik ya”. Bu terimlerde dile gelen dinsellik, Sünni teolojisine bir gönderme içermez ve Ercan’ın şiirinde dile gelen “tanrı” ifadesi, Âdem’in, İbrahim’in, Muhammet’in tanrısından çok, örneğin Melulî Baba’nın tanrısına yakın bir tanrı kavramına işaret eder. İKİ TEMATİK PROBLEM Bu şiiri ayırıcı kılan üçüncü bileşene, toplumsal/ tarihsel olanı dile getiren bileşene gelince. Enver Ercan’ın şiirinde, ikinci kitabından başlayarak dördüncü kitabındaki şiirlerde de devam eden, birbirinin açılımı durumunda olan iki tematik problem var. Birincisi şiirde konuşan anlatıcıbenin, başlangıçta (bu başlangıç, bu öznenin, eğitimli kişilerle, örneğin ustaşairlerle karşılaştığı düzlemde ortaya çıkar) “ukala”, “cüretkar”, “kaba” yani eğitimsiz bir mizaca sahip olması. Yukarıda girizgâhını alıntıladığım, “3. Rüya/ Sabahattin Kudret Aksal’ın Evinde” şirinin açılımı şöyledir: “Ne kadar suskun olduğunu bildiğimden üsteledim/ ‘herkes farklı olduğunu düşünür ama/ insanların iç dünyaları birbirine benzer’ diyor/ iyi de Dante, Rimbaud, Eluard, Ahmatova, Oktay Rifat;/ nasıl benzer ki iç dünyaları birbirine/ ‘onlar iç dünyalarını terbiye etmiş insanlar’ diyor” Ercan’ın şiirinde, Bektaşi nüktesi dediğim ironi de tam bu noktada ortaya çıkar. Ama huylar da değişir. Dolayısıyla, bu şiir öznesi, kendisini içsel olarak terbiye etme, kendisine çeki düzen verme çabasında olan bir öznedir. Sürçüyor Zaman’ı oluşturan şiirler tam bu bağlamın şiirleridir. Kabalık, cüretkârlık, ukalalık, eğitimsizlik ve kendini içsel bakımdan eğitme çabası içinde olan anlatıcıben. “Güngenci” şiirinin girizgâhı şöyle: “işte sokaktasın/ ağzında akşamdan kalama bin küfür/ evlerin boğduğu yollardan geçiyorsun/düşbozgunu insanlar karışıyor kalabalığına/ sözün küfre dönüşüyor küfrün mühür.” Ne kentin ne de içgöçün öznesidir bu. Sürçüyor Zaman’ı oluşturan şiirlerin öznesi, ne Sabahattin kudret Aksal’ın şiirinin öznesine benzer ne de Cahit Külebi’nin şiirinin öznesine. Türk C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Türkçenin Dudaklarısın Sen Dünya, yaşam hakkında zekâ işi, ironik değer üretmek, bir yapıya sahip olmayan soyut imgesel dünyaya sokulmak demektir; bunu şiirde yapmak imgenin soyut dünyasını yeniden somutlaştırmak anlamına gelir. Gerçeği andıran bir dünyası olan, kendilerine geçeklikle ilgili gölgelikler yaratan somut olma halidir bu. Enver Ercan’ın gözünden yeniden vücut bulmuş bir dünyayı görüyoruz: anlattığı şairlerin şiirleri yanında kişilikleri de dolduruyor zihnimizi, yaşamı her yanıyla görme gücünü elde ediyoruz. Dahası hayata tutunmak üzre bir güç ediniyoruz. r Metin CENGİZ ir sanat eserini değerlendirirken, o sanat eserinin karşısındaki kişisel durumumuz yerine genel insanlık düşünce ve duygularımız etkili olur. Yani kendimizi parantez içine alarak öyle veririz hükmümüzü, kamu adına, herkes için. Eleştirinin kaçınılmaz koşuludur bu, işlevi de bu koşullar zemininde işlerlik kazanır. Parantez içine aldığımız aynı zamanda o sanat eserine bakışımızda iyice geriye çekilmiş olan olumsal duygu ve arzulardır. Bizi özyıkıma götürebilecek olan arzuların itici gücünden de korur bizi bu estetik değerlendirme hattı. Enver Ercan’ın Türkçenin Dudaklarısın Sen’i okurken aklıma üşüşen duygular bunlar oldu. İlkini saymaz isek Sürçüyor Zaman (1988), Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman (1997) adlı kitaplarıyla iyice şiirinin içine sokulan Enver Ercan, bu kitabında, yine yaşamından yola çıksa da başkaları hakkındaki gözlemler, o başkalarının yol açtığı duygu ve düşünceler üstüne bina etmiş şiirini. İki bölüme ayırdığı kitabının ilkinde, çok sevdiği, şiirleri üstüne kendileriyle röportajlar yaptığı, giderek arkadaş olduğu, ve ama artık hiçbiri hayatta olmayan, aynı zamanda da Türkçenin önemli şairlerinin çarpıcı özelliklerini şiirleştirmiş bu defa. İkinci bölümündeyse hastalığının tedavi sürecinde yaşadıklarını, bir tanıklığa dönüştürebilmiş. Girişte söylediğimiz değerlendirme zemininden yazmış yazacağını. Enver Ercan’ın ilk iki kitabı hakkında Islık dergisinde yaptığım kısa değerlendirmede şiiri özellikleri üstünde dururken kendi öz yaşamından yola çıktığını belirtmiştim. Bu genel ve ağırlıklı özelliği öne çıkarmak istediğim için olsa gerek, şiirinin diğer özelliklerine değinmemiştim. Bu son kitabındaysa, bu kitabında yaşam temel olsa da kendini iyice geriye çektiği için olsa gerek, şiirini inşa ederken başvurduğu şu iki özellik iyice öne çıkmış: İnce bir zeka ve ironi. İlk iki kitabında söyleyişi örgütleyen bu iki temel özellik, bu kitabında şiiri inşa eden özelliğe dönüşmüşler. Hem anlatanın kendini, hem de özne edindiği şairleri ve tedavi ile ilgilenen insanları, bize hınzır bir zekanın ürünü metinler olarak sunan şiirler bunlar. Gerçek ile “boş vermiş, dünyayı hafife alan bir edayla” örtüşen bir zihnin özgürlüğü için kaçınılmaz, yazılmazsa olmaz türden metinler bunlar. Özgürlük ve dünyayı hafife almak... İnsanın zor dönemlerinde hükümranlığı altına alan yoğunlaşmış, maddi bir güç haline gelmiş, handiyse elle tutulabilir duygudüşüncelerdir. Nasıl ve nereye yönelirlerse yönelsinler aynı zamanda tarih boyunca insanı insan kılan değerlerdir bunlar. İnsanı daha yüce olana yönlendirirler, insana anlamak üzre bakmaya zorlarlar. Enver Ercan içinde yaşadığı güç kişisel koşulların cenderesinden böylece çıkıp üreteceği insani değerler için yol alıyor. Hem ülkemiz edebiyatında ağırlıklı yeri olan şairler hakkında, onların kişilikleri yanında şiirleri hakkında da bilgi verecek şiirsel bir bilgi üretebiliyor, hem tedavisiyle ilgilenen sağlık çalışanları ile arasındaki süreç hakkında bilgi üretebiliyor; hem onları hem kendini nesne edinerek. (İnsanın kendine bakması, aklın ilgi ve arzudan özgürleşmesi doğrultusunda düşünsel bir manevradır.) Metin olarak üretilen değerler böylece hayata dayanarak kendi kendini temellendirmektedir. Dünya, yaşam hakkında zeka işi, ironik değer üretmek, bir yapıya sahip olmayan soyut imgesel dünyaya sokulmak demektir; bunu şiirde yapmak imgenin soyut dünyasını yeniden somutlaştırmak anlamına gelir. Gerçeği andıran bir dünyası olan, kendilerine geçeklikle ilgili gölgelikler yaratan somut olma halidir bu. Enver Ercan’ın gözünden yeniden vücut bulmuş bir dünyayı görüyoruz: Anlattığı şairlerin şiirleri yanında kişilikleri de dolduruyor zihnimizi, yaşamı her yanıyla görme gücünü elde ediyoruz. Dahası hayata tutunmak üzre bir güç ediniyoruz: Tedavi uzun hayat kısa. n örnek: “Öyle güzelsiniz ki/ Keşke evli olmasaydınız bayan/ Verirdim bu şiiri size/ Koynunuza kordunuz onu/ Sürtünürdü memelerinize// Ayıp mı… daha ne ayıp şeyler düşündüm/ Seyrederken sizi, ilişkin ikimize” (Vapurda). Enver Ercan’da güzelleştirme efekti tam da bu noktada ortaya çıkar ve çirkinleşmenin önünü keser. Kuşkusuz bu tema da ayrı bir yazı konusu. Enver Ercan için “aşk şairi” diyebilir miyiz? Aşk, aşk acısını, bir kalp metafiziğini de içerir. Erotizm, daha çok öne çıkıyor. Ama erotizm de bir kurgudur. Türkçenin Dudaklarısın Sen’de yer alan, “Ah Kalbim” şiirinin kapanış dizeleriyle, içerdiği ironi göz ardı etmeden, bitirelim: “Galiba bir tek kalbim sağlam/o da pek fazla kullanmadığımdan.” n Türkçenin Dudaklarısın Sen/ Enver Ercan/ Varlık Yayınları/ 56 s. 2 0 1 4 n S A Y F A 1 5 B şiirinde ortaya çıkan tamamen yeni bir öznedir burada söz konusu olan. İranlı düşünür Daryush Shayegan’dan aldığım bir kavramla “istila öznesi” diyeceğim buna. Şehrin, kır tarafından istila edilmesi. Ercan’ın Sürçüyor Zaman’daki şiirleri, bu kavramlaştırma bakımından, Konformist’deki Metin Celal ile Akgün Akova’nın şiirleriyle içerik bakımından aynı düzlemde yer alır. Daha sonra, Ahmet Oktay ve Enis Batur da, “istila” dediğim bu durumu problem edineceklerdir (Bkz: Türk Şiirinde İstila İmgesi, YKY). Toplumsal/ tarihsel olanı dile getiren ayırıcı bileşenin ikincisi ise bir erkeğin, bir kadınla karşılaşmasının başlangıcının nasıl olduğunu izlekleştirir: Sokakta karşılaşılan güzel kadın karşısında yaşanılan erotizm ve hayali olarak iletişim kurma/kuramama durumu bir örnek. Yeni kitaptaki “Haklısınız” şiirinin ilk 1260 Enver Ercan’in şiirinde, dinsel kavram ve figürlere yapılan atıf, hatırı sayılı bir biçimdedir. “Tanrı” ifadesi, Âdem’in, İbrahim’in, Muhammet’in tanrısından çok, Melulî Baba’nın tanrısına yakın bir tanrı kavramına işaret eder. parçası şöyle: “Dün sesiniz kalmıştı durakta/ arkanızdan yetişemedim/ bari şimdi dinleyin lütfen/ kanat uçup durmasın adımlarınız/ günler var ki size niyetliyim/ ama hep böyle durgun dudaklısınız// çok mu gevezeyim/ haklısınız…” Aslında bu izlek, istila öznesi izleğinin bir açılımıdır. Bu izlek bakımında, Enver Ercan’in şiiri, İsmail Uyaroğlu’nun şiiriyle, 5+2’ler kitabının İsmail Uyaroğlu’su ile aynı algı içinde yer alır. Uyaroğlu’ndan bir 1 0 N İ S A N