Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Enver Topaloğlu'nun yeni şiir kitabı "Aşk Kayıtları” ‘Şiir dilin bileği taşı’ Enver Topaloğlu yeni kitabı “Aşk Kayıtları”nda bu kez aşk şiirleriyle selamlıyor okurunu. “Aşk Kayıtları” sesi, izleğiyle kırk şiirin birçoğunun birbirine benzeyen, benzemeyen özellikleriyle kırk şiirden oluşuyor. Fakat ev sevgilinin kalbi, aşk da sevgiliye göçme dizelerinde her daim... Topaloğlu’yla “Aşk Kayıtları”nı konuştuk. r Gamze AKDEMİR iirle uzun yıllara varan sıkı yoldaşlığını sorarak başlayalım söyleşimize. Nasıl başladı ilk ve nasıl devam etti?.. “Şiirle yoldaşlık”, sahiden de öyle. Şiiri kendime yoldaş seçtim. Ergenlik, kişinin bir arayışa yönelse bile yolculuğun başında geldiği kapıyı, bir adım bile dışarı atmadan, üstüne sıkı sıkı kapatabileceği bir dönemdir aynı zamanda. Topluma bakın bunu görürsünüz. Bu bölünmekle korkutulmuş, çok kimlikli, çokça bölünmüş toplumu bir de biz sınıflandıralım, arayışta olanlarla olmayanlar diye. Ergenlik sürecinde o kapıdan çıkanlar ve o kapıyı sıkı sıkı üstlerine kapatanlar... Birinci gruptan şairler, devrimciler, düşünürler çıkar; ikincisinden diktatörler. Arayışta olanların sanırım, Türkçenin kültür ikliminde ilk uğraklarından biri oluyor şiir. Ama galiba çok azı o uğrağı sığınağa, zamanla yoldaşlığa dönüştürüyor. Bence ergenlik arayışının odağında bir dil gereksinimi bulunuyor. Dil, arayışın ilk gereci olarak görünüyor. Bir süre sonra amaç haline de gelebilir. Şiir ise dilin bileği taşıdır. Benim için de şiir bir dil aradığım dönemde, yani ergenlikte başladı. Bir dil edinme ve onu kullanma mücadelesi oldu. İlk şiirim yirmi yaşımdayken yayımlandı. 1990 sonrası döneme kadar da bir iki şiir dışında, dergilerde yayımlanan şiirim olmadı. Ancak doksanlı yıllardan, sonra başta Metis Defter dergisi olmak üzere birçok dergide okuruyla buluştu şiirlerim. İlk kitabım “Yakamoz ve Tebessüm” 1993’te E Yayınları’ndan, ikinci kitabım “Kristal Kral” Noyirmiyedi, üçüncü kitabım “Divane” Şiirden Yayınları’ndan çıktı. 2002’de “Pervaneler Kadar” adlı dosyam Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü’nü aldı. “KIRK SEBEBİM VAR/ BİR EV EDER” Şu ünlemle bitiyor kitaptaki şiirlerin: “Beni eve götür sevgilim.” Perdeyi kapatan o cümle, hayatın antraktı gibi (mi), sığınak ve yegâne olmanın kutsanışı mı? Bir ünlem olarak okunduğunda değişik anlamlar çıkarılabilir. Bir dua sonu mırıltısı, “amin” sözü gibi de yorumlanabilir. “Aşk Kayıtları” kırk şiirden S A Y F A 2 4 n 6 M A R T sama alanına giren, çağrıştırdığı tüm anlamlar arasında benim için “primus inter pares” olanı şöyle tanımlayayım: Ev sevgilinin kalbidir. Bugünün herkesi yersiz, yurtsuzlaştıran zulüm çağında sevgilinin kalbinden daha huzurlu, daha güvenli daha barışçıl ve daha özgür bir ev yoktur. Kitabın aşk sözü olarak beliren “azalma” “eksilme” “bütünlenme” “tamamlanma” eylem kiplerinde ifadesini bulan duygu ve düşüncelerin bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. Aşkla ilgili bir düşüncem de şu: Aşk sevgiliye göçmektir. Kişi için yeryüzündeki tek olumlu göç budur. “BUGÜNÜN ŞAİRİ OKURUNU DA ŞİİRİNE KATMALI” Şiirinin toprağı doğaya vardırıyor kalemini… Metaforlara boğulmuyorsa da bürünüyor yer yer ehilce… Metaforlarla aran, mesafen nasıl ve hele ki doğa nasıl bir yansıtıcı ruh aynasının? Doğanın aynası, aynaya da doğa oluyor diyerek yanıt versem nasıl olur? Küçük bir dil oyunu, ama öte yandan söyleneni tersine çevirme yoluyla meramını ifade imkânından yararlanma tembelliği. Biraz gülelim diye ekleyeceğim: Safdiller şair tembelliği diyebilir buna. Oysa Breton, gündüz vakti uyumak için girdiği odanın kapısına “Şair çalışıyor” tabelası asmıştır. Çünkü şair içeride düş görüyordur. Düş görmek şairin en ciddi işidir. İmge şiirin dilidir. Yalınlıkla imge karşıtlarmış gibi karıştırılıyor zaman zaman. Konuşma dilinin ritmine, o ritme eşlik eden ezgi önemli benim için. Benzetmelerin, metaforların, imgelerin, simgelerin şiirde bir dengesi olmalı. Kendi şiir anlayışıma göre bir şiir dilim olduğunu düşünüyorum. Zorlamam da, zorlanmam da yok bu konuda. Doğa şiirin, şiir dilinin soluğudur. Yani o kadar yakın. Doğadan uzaklaşıp yabancılaştığında şiir dilinin tembelleşeceğini, dahası dilin şiiri yitireceğini düşünüyorum. Derdini ve sorularını kendine olduğu kadar okura yönelten de bir şiir kitabı “Aşk Kayıtları.” Paylaşmanın önemini ve doğru bir yöntem olduğunu Gezi isyanı ve direnişi herkese anlattı. Şair, bugünün şairi okurunu da şiirine katmalı. Başlattığı şiirini okurun sürdürmesine olanak tanımalı. Poetik bir ilke bu benim için. Beni meşgul eden sorunu kendimle tartışırken sosyalleştirmeyi birlikte düşünmeyi, tartışmayı önemsiyor, bir yöntem olarak benimsiyorum. Şiirlerinin şaire fena halde benzemesi güzel. Zarif bir “düello” da söz konusu sanki. Çok değilse de kendine dönüşlerde acımasız olduğu da oluyor… Kıskanıyor seven, deliye döndüğü de vaki… Güya çaktırmıyor sevgiliye ama... Şair duyarlılığı denir ya hani; işte o şair duyarlılığı, “suda yanan kireç taşının/ köpüre köpüre söndürdüğü ne” dizesinde dile getirilen soruda olduğu gibi. Şair bir sorudur. Ama “havada kaybolan zarlar gibi” olduğunda soruları, artık bir sorundur. O “düello/ iki eksi bir” dizesi de öyle. Kaybetmeyi göze almadan şiir diliyle neyi ifade edebilirsin ki. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Aşk Kayıtları/ Enver Topaloğlu/ Yitik Ülke Yayınları/ 72 s. K İ T A P S A Y I 1255 Ş lıyor pek belli değil. Şiirin, şiir dilinin, şiir sözünün belki bir hakikatin arayışı olarak zaman zaman dile getirdiği bir tanım varsa bu bilimsel bir tanım değildir ki. “Yeşil evin son yaprağı da düştü” dediğimde tanım var mı, var ama bana göre yok. Çünkü yok olanı tanımlıyor. “ŞİİRİN DİLİ BOŞLUK YARATIR, Şiirin dili boşluk yaratır, yoklukta deviYOKLUKTA DEVİNİR” nir. Şiir yokluğu söyler; varlığı bile bir yokluk hali içinde algılayarak söyler. Aşk nasıl bir bütünlenme, yenilenme, Eksiltir, eksilir, eksiklenir öyle söyler. eksiğin tamamı, olmazın oluru, derdin O nedenle şiir sözü tanım yaptığı dudermanı dizelerinde ve aşk bir rumlarda bile tanımlamaz. Öte isyan çünkü... yandan şiir sözü etik yasalara “Beni eve götür sevgilim” bağlıdır. Şiir sözünde müphemdizesini bir aşk tanımı olarak lik vardır. Ama sahtekârlık, itidüşündüm. Eksik olanı da tabarsızlık, ikiyüzlülük, onursuzmam olanı da olmazın olurunu luk yoktur. Kaldı ki müphem da ancak isyan yerine getirebilir. olarak görünen de aslında şiir Nerdeyse yasa gibi kabul gören dilinin yapısından gelmektedir. bir görüş var: Şiir tanımlar yapŞiirde derinliğin, genişliğin yamaz. Ama tanımdan ne anlaşırattığı müphemliğin baş dönmesi, algı zorlaması ise kaçınılmaz oluyor elbet. Şiir iki türlü okunur. Dikey okuma ve yatay okuma. Dikey okumada şiirdeki bir sözcüğün kapsama alanına giren uzak yakın tüm anlamlar etkinleşir. Tekrar edilen “beni eve götür sevgilim” dizesindeki ev için önce ev neresi diye sorulmalı. Yinelendikçe, yeni anlamlar yüklenen dizedeki İlk şiiri yirmili yaşlarında yayımlanan Enver Topaloğlu, Gamze ev metaforunun kapAkdemir’le yeni kitabı üzerine söyleşti... 2 0 1 4 oluşuyor. Kırk şiirin birçoğunun birbirine benzeyen, benzemeyen özellikleri var, sesi, izleği... Postmodern çağın uygarlığında bütünlüklü bir birey olmakla ilgili sorunlar yaşıyoruz. Bütünlük, tamamlanma gibi genel olarak varlık ve varoluş sorunları sanatın da, şiirin de ilgi alanında. Çünkü paramparçayız. Parçalanmış bir bireyim ben de ve bu dilime, şiirlerime yansıyor, yansımıştır. Şiirlerin sonundaki dizede ve o dizenin sonuna gelen şiirde, bir ev yapmak değil de ev arayışıdır ifadesini bulan. Kitaba bir bütünlük katma işlevi de var tabii. Soruna, “kırk sebebim var/ bir ev eder” dizesini de söylesem bir karşılık olur mu? C U M H U R İ Y E T