Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O K U RLA R A tilla Dorsay, en verimli yılını yaşıyor sanırım. Kısa sürede dört kitapla çıktı okurlarının karşısına. “Quo Vadis İstanbulBir Kentin 20 Yıllık Tarihi ve Bugünü”, “Emek Yoksa Ben de Yokum!Bir Kültür Semtinin Çöküşü”, “100 Yılın 100 Türk Filmi”, “Türkan Sultan’a Armağan.” Hepsi de Atilla Dorsay imzalı. İlk ikisinde 1994’ten beri kent üzerine yazdığı yazılardan bir seçme sunuyor Dorsay. Halkın direnişinin Emek’le başlayıp Gezi’yle sürdüğünü düşünen Dorsay, halkın direnişine şapka çıkarıyor. Türk Sinemasının 100. yılı dolayısıyla hazırladığı “100 Yılın 100 Türk Filmi”nde ise 1930’lardan başlayarak bulabildiği tüm önemli filmleri DVD’lerden izleyerek yepyeni yorumlarla yeniden kaleme alıyor. “Türkan Sultan’a Armağan” kitabında da 2007’den bu yana dijital makineyle çektiği 100 Şoray fotoğrafının yanı sıra sinemacılar hakkında kaleme aldığı kimi yazılarla da buluşturuyor okuru. Dorsay’la kitaplarını ve her alanda süregelen direnişi konuştuk. Senem Duruel Erkılıç “Türk Sinemasında Tarih ve Bellek” adlı çalışmasında, bir yandan düşünsel ve biçimsel olarak özgün yapımların ortaya çıkmasını sağlarken öte yandan zihnimizdeki geçmiş kurgularını güçlendirmiş ya da altüst etmiş bir bağlantıyı; sinemanın tarihle ve bellekle çok yönlü, tartışmalı ilişkisini irdeliyor. Duruel, geçmişten günümüze kadar Türk sinemasında tarihin temsilinin hangi uğraklardan geçerek bugünkü biçimini aldığına dair örneklerin yanı sıra bu biçimin gelecekte nasıl bir hal alabileceği konusunda ipuçları sunuyor. Kılıçer’le kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. “Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle” dizisi, yayımlanan iki yeni kitapla devam ediyor. Bunlardan ilki “Merhaba Asker”. Kitap, Türkiye’nin özellikle son yirmiotuz yılının önemli ve acılı bir gündem maddesini oluşturan şüpheli asker ölümlerinin etrafında dolaşan, her yazarın, konuyu kendi yazarlık meşrebine uygun bir tutum ve yaklaşımla ele alıp işlediği, özel olarak bu kitap için yazılmış on altı öyküden oluşuyor. İkincisi, “Kadınlar Arasında” ise benzeyen ve ayrılan yönleriyle birbirinden farklı çevre ve kesimlerden, farklı yaşlarda kadınlar arasında yaşanan aşkların anlatıldığı yirmi dört hikâyeyi barındırıyor. Kitapları Eray Ak değerlendirdi. Bol kitaplı günler... Stephen Grosz’dan “İncelenen Hayatlar” A Takıldığımız eşikler, tosladığımız duvarlar “İncelenen Hayatlar”, ABD’li psikiyatr Stephen Grosz’un çalıştığı vakalardan bir seçki. Her biri öykü ve kısa roman tadındaki bu hikâyeler, Grosz’un anlama, dinleme ve anlaşılma üzerine kurduğu yapıyı özetliyor. r Ali BULUNMAZ sikolog ve psikiyatrların (şimdilerde “danışan” denilen) hastalarıyla paylaştıklarının yayımlanması ya da ortalıkta gezinmesi hep tartışma konusuydu. Aslında bunların da bir öykü olduğu, bir yerde öyle kabul edilmesi gerektiği de düşünülebilir. ABD’nin ünlü psikiyatrlarından Stephen Grosz da aynı görüşteymiş ki İncelenen Hayatlar adlı kitabında hastalarının öykülerine (elbette isimleri değiştirerek) yer vermiş. kılmaya uğraşmaları bir yana, bu vakalar karmaşık sokaklara dalarak çözüm imkânını zaman zaman tehlikeye atmış. Öyküsünü anlatamayanlar da öfkesini ve kafa karışıklığını yansıtarak rahatlamış. Kısacası kimi öyküsünü anlatmış kimi öyküsünün kendisini anlatmasına izin vermiş. Tabii işin içine kaçınılmaz olarak rüyalar da giriyor, zeki çocukların zekâsının övülmesiyle nasıl özgüven kaybına uğrayıp en basit problemleri çözmede zorlanışı da. Grosz, özellikle ikinci vakada çok kilit bir yere dokunuyor: Övgü yerine özenli bir dikkat. Grosz’un uğraştığı vakaların en önemlilerinden biri de patolojik yalancılar. “Başkalarını kontrol etmek için mi yoksa yetersizliğini gidermek için mi yalan söylü yorlar?” Grosz, terapiler dışında da bu soruya kafa yoruyor. İlginç biçimde gerçeklik duygusunun zayıflaması ve yalan arasında alttan alta bağlantılar kurabileceğimiz olaylar da sıralıyor yazar. Örneğin kocasının kendisini aldattığını düşünen bir kadının, buna uygun bir ortam kurgulayıp ardından ona inanması ve terapide bunları gerçekmiş gibi anlatması. Adeta kötü bir şaka! Grosz bir sürü gerçeği samimiyetle ortaya koyarken ara sıra mola verip lafı kendine (ve genel olarak psikiyatrlara) getiriyor; “Bir psikanalistin hayatı boyunca başarısızlıkla mücadele ettiği sorununu, hastasının çözmesine yardımcı olması alışılmadık bir şey değildir” diyor. “TUR REHBERİ” Grosz’un kitaba aldığı vakalar, aslına bakılırsa “kurgulansa ancak bu kadar olur” denecek türden. İnce ayrım, bunların gerçek oluşu. Grosz’un bir psikiyatr ve anlattıklarının da hastalarına ait olduğunu bir an unutsak bunlar bize hayli iyi oluşturulmuş kısa ve psikolojik derinliği bulunan öyküler gibi gelebilir. Hatta Grosz’un bölümlere ayırışından yola çıkıp bunları tematik öyküler şeklinde de algılayabiliriz. Az önce bahsi geçen psikolojik derinliğe, bir olay üzerine söylediği şu söz örnek gösterilebilir: “Acil durumlarda bile belki özellikle acil durumlarda bizi tam olarak nereye götüreceğini bilmediğimiz bir çıkışı istemeyiz. Hemen eklemek isterim ki hasta da olsak psikanalist de böyledir bu.” Grosz’un uğraştığı vakalar, üç aşağı beş yukarı pek çok psikiyatrın elinden geçmiştir. Fakat önemli olan, bunların kâğıda dökülmesi belki de. Dahası onun ulaştığı sonuçların yazılıp çizilmesi. Buyurun bir tane daha: “Unutulmuş bir şey olmaktansa bir şey kaybetmiş olmak daha iyiydi.” Bu ve buna benzer cümleler, Grosz’un bilmeceler ve onları çözmeye adanmış yaşamından birer parça. Kitaptaki bilmecevari belirlemelerin en babalarından biri de şu: “Psikanalistler, geçmişin şimdiki zamanda yaşadığını işaret etmekten hoşlanır. Ama gelecek de şimdiki zamanda yaşıyordur. Gelecek, gitmekte olduğumuz bir yer değil, şu an zihnimizde olan bir düşüncedir. Onu biz yaratıyoruzdur, karşılığında o da bizi yaratır. Gelecek, şimdiki zamanımızı şekillendiren bir fantezidir.” Buradan bakınca Grosz’un kendini bazen bir “tur rehberi” gibi hissetmesine şaşmamalı. Açıktan olmasa da kitapta, “Psikiyatr ve psikologlar yükünü nasıl hafifletir?” sorusunun yanıtlarına dair ipuçları da var. Grosz’un kitaba aldığı vakalara bakınca İncelenen Hayatlar’da, hemen hepimizin takıldığı eşiklerin ve tosladığı duvarların hayatımızı nasıl tepetaklak edilebileceği anlatılıyor. İster eşik olsun ister duvar, her iki durumda da kendi kendimize çözmekte zorlandığımız bir sorun yumağı beliriyor. O zaman da devreye Grosz gibi bilmece meraklıları giriyor. n alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr İncelenen Hayatlar/ Stephen Grosz/ Çeviren: Begüm Kovulmaz/ Yapı Kredi Yayınları/ 200 s. P turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap TURHAN GÜNAY ÖVGÜ YERİNE ÖZENLİ BİR DİKKAT Grosz, hastalarıyla uzun soluklu konuşmalarında hep anlama ve anlaşılma çabasını öne almış. Basit ama zor olan; dinleme üzerine kurulan görüşmeler, Grosz ve hastaları arasındaki bağı da güçlendirmiş. Grosz bu konuşma, anlama ve dinleme sürecini “hayatın olağan bir parçası” diye tanımlıyor. Bu süreç aynı zamanda sözcüklerin arasındaki boşlukları dinlemeyi ve anlamayı da içeriyor. Grosz, çok uzun zamandır psikanalistlik yapmasına karşın tecrübenin kibrine kapılmış görünmüyor. Yani nereden nereye geldiğinin bilincinde. Çalıştığı vakalardaki insanların birbirinden ne kadar farklı olduğunu anlaması epey vaktini almış. Terapi yatağına işin esprisi olarak ve psikanalizin doğası gereği ilkin kendisini yatırıyor. Çaylaklık döneminde yaşadığı zorlukları bir bir sıralıyor. Başlangıç onun için hayli sarsıcıymış çünkü neredeyse en ağır vakalarla yola çıkmış: İntihara eğilimli kişiler, bulimialılar, kronik depresyonlular… Öykülerini anlatarak yaşamını anlamlı Grosz’un kitaba aldığı vakalar, aslına bakılırsa “kurgulansa ancak bu kadar olur” denecek türden. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1257 20 MART 2014 n S A Y F A 3