Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Atilla Dorsay’dan dört kitap ‘Emek adeta provaydı, Gezi’yi tetikledi!’ r Gamze AKDEMİR mek yoksa ben de yokum!” sözünüz, şaşırtan ve iddialı bir karardı. Aralık 2011 tarihli aynı adlı yazımda Emek Sineması yıkıldığı zaman okurlarıma, yazı yazmayı, gazeteciliği, edebiyatı değil ama Sabah’taki köşemi yani gündelik gazeteciliği bırakacağıma dair bir söz vermiştim. Bu, biraz rötarla da olsa Nisan 2013’te gerçekleşti. Aynı adlı “Emek yoksa ben de yokum!” kitabınızda “Emek sanki bir provaydı. Emek olayı Gezi olaylarını tetikledi, hızlandırdı, toplumsal altyapısını oluşturdu” diye yazıyorsunuz. “E “Quo Vadis İstanbulBir Kentin 20 Yıllık Tarihi ve Bugünü”, “Emek Yoksa Ben de Yokum!Bir Kültür Semtinin Çöküşü”, “100 Yılın 100 Türk Filmi”, “Türkan Sultan’a Armağan.” Hepsi de Atilla Dorsay imzalı ve kısa süre önce raflardaki yerini aldı. İlk ikisinde 1994’ten beri kent üzerine yazdığı yazılardan bir seçme sunuyor Dorsay. Halkın direnişinin Emek’le başlayıp Gezi’yle sürdüğünü düşünen Dorsay, halkın direnişine şapka çıkarıyor. Türk sinemasının 100. yılı dolayısıyla hazırladığı “100 Yılın 100 Türk Filmi”nde ise 1930’lardan başlayarak bulabildiği tüm önemli filmleri DVD’lerden izleyerek yepyeni yorumlarla yeniden kaleme alıyor. “Türkan Sultan’a Armağan” kitabında da 2007’den bu yana dijital makineyle çektiği 100 Şoray fotoğrafın yanısıra sinemacılar hakkında kaleme aldığı kimi yazılarla da buluşturuyor okurlarını. Dorsay’la kitaplarını ve her alanda süregelen direnişi konuştuk. S A Y F A 1 6 n 2 0 M A R T “EMEK’İ BAŞBAKAN’IN YIKTIRDIĞINI ENGİN ARDIÇ BİLE “MELEK’TEN EMEK’E KABUL ETTİ!” DÖNÜŞ, SOSYETEDEN Emek’in korunması adına yürüttüğüHALKA DÖNÜŞTÜ” nüz girişimlerde size açıkça yalan söylen Gezi Direnişi, Emek olayının üzedi. Başka? rinden iki ay bile geçmeden başladı. Evet, açıkça... Bu iktidar bize bunu Toplumsal olaylar, böyle çığın düşmesi açık açık yaptı. Bakanlarla, Büyükşehir gibi giderek büyüyen, etkileşen olaylarve Beyoğlu Belediye Başkanlarıyla kaç dır. Emek bir kilometre taşı oldu. İnakez konuştum, ricalarda bulundum. nıyorum ki biri öbürüne ilham vermiş Hatta Başbakana bir mektup bile yazolabilir. Düşündüğüm ve yazdığım gibi dım. İlk defa “Emek Yoksa Ben de eğer bu olayların sırası değişik olsaydı Yokum!” kitabımda yer alıyor. Gayet Emek Sineması’nı da safça, hâlâ bir aydın yazarın kurtarabilirdik belki. kültür çığlığına kulak vereFakat emin olun Gezi bileceğini düşünüp yazdım Parkı’nı kurtarmış o mektubu Başbakan’a. olmak da benim için Hiçbir etkisi olmadı tabii. Emek kadar değerli. Bize hiçbir zaman doğru Emek Sineması’nın lar söylenmedi. Çok açık bir seyircilerinin nasıl bir örnek: TÜRSAK’ın yürütsosyolojik profilde seytüğü Uluslararası Randevu rettiğini de irdeliyorİstanbul Film Festivali’nde sunuz. Önceleri biraz bana onur ödülü verilmişti. seçkinler kulübü gibi. Cemal Reşit Rey’deki ödül gecesinde sahneye çıkan dö Şişli’den, nemin bakanlarından EgeNişantaşı’ndan Sosmen Bağış “Atilla Dorsay yete adeta akın ederdi üzülmesin, biz Emek’i olduçünkü. Emek, bir ğu gibi koruyacağız ve kim zamanlar ki adıyla bilir ona o salonda daha Melek, sosyetik diye kaç ödül vereceğiz” dedi. tabir edilen bir sineBunu sadece bana söylememaydı. Daha sonra di, koca salonda herkesin Melek Sineması büyük önünde söyledi. Bunu bir dönüşüm geçirdi. söyledikten bilmem kaç ay 1960’ların sonlarında sonra Emek yıkıldı. Engin Emekli Sandığı aldı Ardıç da Sabah’ta bana sinemayı ve adı da saldırdığı ve benim T24’te Emek oldu. Bu aynı cevap verdiğim yazıda şöyle zamanda politik bir diyordu: “Atilla Dorsay ne dönüşümdür. Halka bekliyordu ki? Gazetenin açıldı, sanata, kültüpatronu Sabah demiyor re daha çok açıldı. Gamze Akdemir, Atilla Dorsay’la kitapları üzerine konuştu. Dorsay Sabah’tan ayrıltabii Başbakan’a telefon Tam da bu sıralarda dıktan sonra geçirdiği dönemin hayatının en verimli dönemi olduğunu belirtti. 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1257 sinemada sıkı bir hareketlilik başladı, işte Sinematek’in kurulmuş olması, yeni çıkan dergiler, başlayan tartışmalar, art arda gösterime giren François Truffaut’lar, Jacques Demy’ler, Ingmar Bergman gibi önemli Avrupalı yönetmenlerin filmleri derken halkın şansına sinemada sıkı bir hareketlilik başladı. 1970’lerde de Emek gayet iyi işler yaptı ama 1980’lerde başka bir şey oldu. İstanbul Film Festivali kendine asıl salon olarak daha 1982’den itibaren Emek’i seçti, harika bir ekstra ilgiyi beraberinde getirdi bu durum, kuyruklar sokağı dolanırdı. Bu festivalle birlikte Emek, bir sürü yeni kuşak seyirci artı yönetmen yetiştiren bir büyük etkinliğin ana yuvası oldu. Böylece Beyoğlu’nun tarihi içinde kendini yenileyen, yeni akımlara, toplumsal değişimlere ayak uyduran ve sosyetenin gözdesi bir mekândan sanatın ve her kesimden halkın yuvası olan bir mekâna dönüştü. Soyluluğunu, eşsiz etki gücünü hep koruyarak… Böyle bir yerdi Emek. Bu ortamı yaşamayanlar ise yıkılmasında beis görmedi. Tabii ki bugün bizi yönetenlerden Başbakandan, Bakanlardan “Niye vaktinde gidip Emek’i görmedin, festivallerde film izlemedin, bu keyfi niye tatmadın?” diye hesap soramayız. Onların farklı hayat hikâyeleri olmuştur ve buna da saygım var. Ama bizler de aynı saygıyı hak ediyoruz. Böyle düşünenlerimiz de çok şükür ki az değil. Emek kapatılıyor dendi ve insanlar yürüdü! Türkiye’de bir sinema salonunun kapatılması karşısında böyle bir hareketin olması beklenebilir miydi? Tabii nasıl Gezi Direnişi’ne teşhis koyamadılarsa hâlâ da öyle Emek direnişine de teşhis koyamadılar. Ait olmadıkları, bilmedikleri, kendilerine yakın hissetmedikleri siyasi ve ideolojik görüşlere karşı oldukları gibi kültürel yaşamları simgeleyen mekânlara da karşılar. En azından antipati duyuyorlar, Emek, Atlas ve Lale kapanmış, hiçbir şey ifade etmiyor. Sadece bu da değil bu mekânlara karşı olmalarında kadın erkek birlikteliğine karşı olmalarının da etken olabileceğini düşünüyorum; festivallerde insanlar kadın erkek birlikte de sinemalara, tiyatrolara gidebiliyor çünkü. Kendilerine karşı muhalefetin yükseldiği ve yuvalandığı yerler olarak da görüyorlar. Doğrudur, nerede kültür yeşerirse orada muhalefet oluşur. Artık muhalif olmak eskiden olduğu gibi aydınların veya seçkinlerin işi değil. Bugün muhalefet iktidarın beceriksizlerinin de katkısıyla topluma geniş biçimde yayıldı. İnsanlar sadece kültürel değerler için değil, Anadolu’nun her yerinde HES’lere, barajlara, altın madenlerine karşı da harekete geçmiş durumda. Çok ciddi bir kırsal kesim muhalefeti söz konusu.