Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş iir Atlası Alejandra PIZARNIK/ Şiirler/ Çeviren: Ali KARABAYRAM CEVAT ÇAPAN ‘Güneşli bir gece düşlüyorum, çırçıplak’ Uyanmak ALEJANDRA PIZARNIK (19361972): Arjantinli şair. Yahudi göçmeni bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Buenos Aires Üniversitesi’nde edebiyat, gazetecilik ve felsefe okudu. Bir süre bursiyer olarak ABD’de bulundu. Aşırı bir duyarlılıkla örülü şiirleri daha çok Fransız simgeciliğinin etkisi altındadır. 1972 yılında, ağır bir depresyon nedeniyle ve iki intihar girişiminin ardından yatırıldığı bir psikiyatri kliniğinden bir hafta izin alarak ayrıldığı sırada aşırı miktarda ilaç içerek hayatına son verdi. León Ostrov’a Bayım Bir kuş oldu kafes ve uçtu ve kalbim bir deli haykırıyor ölüme ve gülüyor rüzgârın ardından tüm sayıklamalarıma. Ne olacak bu korkuyla benim halim. Ne olacak bu korkuyla benim halim. Değil mi ki raksetmiyor gülüşümde ışık ne de zihnimdeki güvercinleri alazlayan mevsimler çırçıplak kaldı ellerim ve gitti ölümün ölülere yaşamayı öğrettiği yere. Bayım Var olduğum için havanın bu ezası Kanımı içen ecinni Havanın ardında. Bir felaket ki O mebzul boşluk işte kerahet Şimdi vaktidir dudaklara kilit vurmanın Haykırdığını duymanın forsaların Seyre dalmanın Hiçlikte asılmış her bir ismimi. Bayım Yaşım yirmi Gözlerim de var bir yirmisinde Aşikâr ki tek bir söz çıkmıyor ağızlarından. Bayım Bir lahzada tükettim hayatımı Paramparça oldu son masumiyet Hat’a ve kat’a Paramparça. Ne yapayım kendime kıymayıp bir aynanın önünde Bir kez daha yitmeden denizde Işıkları yanan Koca bir sefinenin beni beklediği? Damarlarımı söküp bedenimden Gecenin öte yanına aşan bir merdiven yapmayacaksam Ne yapayım ki onları? Başlangıç nihayeti doğurdu Her şey aynı kalacak Ziyan olan gülüşler Mütecessis merak aşka öykünen onca jest Her şey aynı kalacak Ne ki kollarım ısrarlı dünyayı kucaklamaya çünkü hâlâ öğretmemiş kimse onlara artık çok geç olduğunu Bayım Kanımdan tabut saç etrafa Çocukluğumu hatırlıyorum küçük bir kız olduğum günleri Çiçekler elimde solardı Zira yaban dansı neşenin Paramparça ederdi kalplerini Güneşin kapkara doğduğu sabahları hatırlıyorum Küçük bir kızken 2014 Alejandra Pizarnik Dünden öte değil hani Hani şu asırlar öncesi Bayım Bir kuş olup uçtu kafes ve yiyip bitirdi tüm ümitlerimi Bayım Bir kuş olup uçtu kafes Ne olacak bu korkuyla benim halim. Senin Doğum Günün Al benim bu yüzümü, dilsiz, yakaran Senden dilediğim bu aşkı al. Al bende aslında sen olan ne varsa. Sessizlikler Hep yanıbaşımda ölüm. Dinliyorum ağzından çıkanı. Tek duyduğum kendimim. Kurtuluş Kaçıp gidiyor ada. Ve genç kız tekrar adımlıyor rüzgârı yeniden keşfediyor ölümünü yalvaç kuşun. Şimdi boyun eğdiriliyor ateşe. Şimdi ten yaprak taş her biri yitmiş ezanın pınarında gecenin düşmüşlüğünü arıtan medeniyet ürküsünde başıboş denizci gibi. Şimdi bengiliğin maskesini buluyor genç kız ve kırıyor şiirin duvarını. Kül Halkaları Cristina Campo’ya Benim seslerim bu şarkı söyleyen, söylemesin diye şafakta vakarla susturulanlar yağmurda kasvetli kuş postuna bürünenler. Kırılıp dağılan, leylak kokulu bir uğultu var bekleyişte. Ve vakit gelip gün doğduğunda Küçük kara güneşlere bölünen bir miskal güneş. Hep olduğu gibi, gece gelip çattığında, hançeremde sığınak arayan sakat edilmiş sözcükler budunu, işte sırf onlar şarkı söylemesin diye o lanetliler, efendileri sessizliğin. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1257 Şiir Sen seçiyorsun yaranın yerini içinde sessizliğimizin dile geldiği. Sensin hayatımdan bu ölçüsüz merasimi yaratan. Güneşler ve Yağmurlar Kadim arayışının izinde geri döneni suyun taşı örtmesi havanın kuşu örtmesi gibi kaplıyor gece. Seven iki bedenin kapanması gibi birbirinin üzerine. Unutuş gecenin öte kıyısında aşk mümkün götür beni götür beni her gün hatıranda ölen tatlı özütlerin arasına. Uzaklık Beyaz barkalarla yüklü varlığım Duyuşların patlayıp saçıldığı varlığım Alaşağı ediyorum gözlerinden kalan ne varsa Yok etmek istiyorum kirpiklerinin batışını Kaçmak istiyorum dudaklarının yeisinden Çünkü sarıyor düşvari hayaletin bu saatlerde şarap kadehlerini. Şafak Güneşli bir gece düşlüyorum, çırçıplak. Günlerim oldu bir hayvandan farksız. Rüzgâr ve yağmur silip götürdü bir ateşi ya da duvara yazılı bir şiiri silip götürür gibi. Gelecek Günlerin Gölgeleri Ivonne A. Bordelois için Yarın gün sökerken külle donatacaklar beni çiçek istifleyecekler ağzıma. Uyumayı öğreneceğim bir duvarın hatırasında soluk alıp verişinde düş gören bir hayvanın. S A Y F A 24 n 20 M A R T