26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Günümüz izdüşümlerini açarak tam da bu bağlamda sorarsak Reha İsvan maruz kaldıkları anlamında hangi değişmeyenlerin de simgesi olmuştu ve kitabınız bu bağlama nasıl bir vurgudur? 12 Eylül 1980’den bu yana çok yıllar geçti ama yarattığı tahribat geçmedi, bitmedi. Faşist askeri darbe bu ülkeyi birkaç on yıl geriye götürdü ama ya şimdiki darbe? Şimdilerde dillerden düşmeyen sorular şöyle: Acaba AKP’nin sivil darbesi ülkeyi kaç yıl geriye götürdü? Ya eğitim birliğinin bozulması? Ya kadın erkek eşitliği? Ya yargı bağımsızlığı? Ya sendikal haklar? Ya haberleşme özgürlüğü? Düşünce ve ifade özgürlüğü? Günümüzde, 12 Eylül Anayasası hâlâ yürürlükte. Antidemokratik seçim ve parti yasaları hâlâ geçerli. Yapılan yasal düzenlemeler, çağdaş ve evrensel değerlerden çok uzak. Tamam, 12 Eylül 1980’den bu yana çok yıllar geçti ama yarattığı tahribat geçmedi, bitmedi. Kimileri aksini iddia etse de demokratik gelişmeye hâlâ geçit yok! Bunu vurgulamak hepimizin boynunun borcu. Bakın, geçen mayıs sonunda, Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı çıktıklarında, bir avuç gençtiler. İktidarın ve kolluk güçlerinin saldırganlığıyla, baskıcı şiddetiyle, orantısız gücüyle ve acımasız tutumuyla kitlesel eylemlere dönüşen bir hareket yarattılar. Yaşamıma karışma, dediler. Bana saygı duy, dediler. Bir parka saygı duymakla insanlık onuruna saygı duymak arasında fark görmediklerinden, eylemleri ülkemin her yanına yayıldı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bu kesin. Şarkıyla, müzikle, kitapla, şiirle, çiçekle, mizahla, sanatla, yaratıcılıkla, akılla, düş gücüyle direndiler. Durarak direndiler, gülerek direndiler, yaralanarak, sakat kalarak, ölerek direndiler... Bugün ülkemin cezaevleri yine insanlık onurunu savunan genç direnişçilerle dolu... Sevgili Reha İsvan, Gezi Direnişi’ni göremedi. İstedim ki bugünün gençleri Reha İsvan’ı, o günlerdeki direnişin ve umudun sesini tanısın. Askeri darbelerde de sivil darbelerde de işkencenin, baskının, yasakların, acının sesi değişmiyor. İstedim ki o sesi herkes yeniden duysun, daha önce duymuş olanlar hatırlasın... İstedim ki hiç ama hiçbir şeyin unutulmadığı bilinsin... yana olanlarla savaşanlardanım! Bunu böyle bilesiniz” diye haykırıyordu. “TUTUKLU DEĞİL ESİRİM DİYORDU” Direnişin özgün bir simgesiydi.. Cezaevindeki direnişi sadece ve sadece insanlık onuru korumak içindi. Bir insanın onurunu korumasının, tüm insanlığın onurunu korumasına bedel olduğunun bilincinde... Bir tek gün olsun disiplini elinden bırakmadı. Bir tek gün umutsuzluğa kapılmadı. Kendine inancı sonsuzdu. Haklı olduğunu, devlete karşı bir suç işlemediğini biliyordu. Dedim ya, kendini tutuklu değil, esir gibi görüyordu. Haklarını çok iyi biliyordu. O haklarını sonuna dek savunuyordu. Elinden alınmasına izin vermiyordu. Yalnız kendi haklarını değil, “kızlarının” da haklarını koruyordu. Bütün tutuklular ondan çok daha gençtiler o nedenle hepsine “kızlarım” diyordu. Ama kuralları da çok iyi biliyordu ve o kuralları yerine getirmeye, kendisine laf ettirmemeye çok büyük özen gösteriyordu. Örneğin hastaneye götürülmek, doktora çıkmak, onur kırıcı bir hale dönüştüğünde bir daha hastaneye gitmeme kararı aldı ve gitmedi. Örneğin hapishane yönetimlerini dilekçe bombardımanına tuttu. “Devlet ciddiyetine olan inancım ve saygım nedeniyle” diye başlayan, yapılan yanlışları tek tek sıralayıp duran dilekçeler. “DİLEKÇECİ ANNE, UMUDUN SİMGESİ, KARA MİZAH USTASI, HEPSİYDİ!” Evet, dilekçeler… Kitapta önemle yer alan bir diğer nokta. Metris’te dilekçelerle nasıl bir mücadele veriyor İsvan? Gerçekten o dilekçeler, müthiş bir direniş ama aynı zamanda harikulade bir kara mizah örneği. Örneğin “falanca gün falanca saate, sayımda yetkili ve görevlilerin huzurunda sarf edilen bir sözün başta 1982 Anayasası olmak üzere tüm yasalara aykırı olduğumu bildiğimi bildirmeyi görev sayıyorum” diye başlıyor ve “kızlarından birine yapılan küfrü şikâyet ediyor” ya da mazgaldan uzatılan hiçbir kâğıdı imzalamayacağını söyleyip “daha önce de bana aslı olmayan suçlamalar atfedilmek istendiği için endişelerimi arz ederim” diye bitiriyor. Ama Reha Hanım sadece direnişin değil, aynı zamanda umudun da simgesiydi. Tüm o gençlere her an umut aşılamaktan, onları neşelendirmekten, yaralarını sarmaktan, onlara “annelik” etmekten bir an olsun geri kalmadı. Kitapta bunun örnekleri çok var. Cop seslerini bastırmak için verilen konserler... Düş dünyasında oynanan oyunlar... Bitmiş bir ruju idareden geri almak için verdiği mücadele... Kitabın dili… Tam da Reha İsvan gibi yufka yürekli bir dille ama başı elbet dik yazılı… Yaşanan ve yaşatılanlar düşünüldüğünde sıcak bir dil beklemiyor insan doğrusu. Bunu özellikle mi tercih ettiniz? Doğrusu, kitabın kurgusu beni çok uğraştırmıştı. Çabuk ve kolay okunmasını istiyordum. O nedenle zaman ve mekân içinde ya da tarih ve coğrafyada gidiş gelişlere sıçrayışlara yer verdim. Epik bir yöntem, kısa kısa sahnelerden oluşan bir biçem yeğledim. Dili benim dilim. Biraz direnç, biraz özlem, biraz umut, başta Reha İsvan’a olmak üzere zulme direnenlere bolca sevgi ve saygı dili, dayanışma dili... n [email protected] Direniş ve Umut: Reha İsvan/ Zeynep Oral/ Metis Yayınları/ 194 s. 1253 2 0 Ş U B A T 2 0 1 4 n S A Y F A 1 3 “SAVAŞLARA SAVAŞ AÇMIŞTI! BARIŞ İÇİN SAVAŞMAYI SEÇTİ” Metris Askeri Cezaevi’ne girişinden yedi ay sonra, duruşmada söz sırası kendisine geldiğinde ülküsünü başlıca hangi cümlelerle dile getirmişti? Reha İsvan Atatürkçü, Cumhuriyet ilkelerine inanan, demokrasiye tutkun, toplumun bağımsızlığı, özgürlüğü, eşitliği ve tam demokrasiyi benimsemesi için yaşamı boyunca çalışmış bir insandı. İlerici bir aydındı. Silahlanma yarışına “dur” diyenlerdendi. İnsanı, doğayı yok etmek isteyen hainlerden gelen tüm lanetlere göğüs gerenlerdendi. “Ben seçimimi yaptım. Kendi çıkarları için insanların, uygarlığın, doğanın tahrip edilmesi tehlikesini bilmezlikten gelen gafillerle birlik olamazdım” diyordu. O nedenle “Barış”ı seçmişti. Barış için savaşmayı seçmişti. Hiç unutmuyorum: İnsan olmak, kadın olmak, öğretmen olmak, ziraatçı olmak, anne olmak, büyükanne olmak, sorumluluğunun bilincinde olmak... Bütün bunlar onda bir bütündü ve savaşlara savaş açmasında, seçimini yapmasında bütün bunların ve her birinin önemli etkisi vardı. “Ben, evlatlarım, öğrencilerim, yurttaşlarım ölmesinler diye, savaşla, savaştan C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle