18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Amras’ ve ‘Watten’: Thomas Bernhard’ın erken dönem yapıtları Thomas Bernhard’ı tanıyalım Thomas Bernhard’ın yabancısı olmadığımız izleklerinden doğmuş erken dönem yapıtları “Amras” ve “Watten” tek bir kitap olarak okuyucu karşısında. M. Sami Türk’ün çevirisiyle yayımlanan kitap, taşralılık, yurt çatışması, intihar, yalnızlık, delilik ve ölüm gibi yazarın karakteristik izleklerinden oluşuyor. r irçok yapıtı Türkçede de okuyucu karşısına çıkan Thomas Bernhard, İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının en önemli yazarlarından biri sayılıyor. 1931’de gayrimeşru bir çocuk olarak Hollanda’da dünyaya gelen, çocukluğunu annesi ve onun ailesiyle birlikte Avusturya’nın çeşitli şehirlerinde geçiren Bernhard, yapıtlarında bu yılları taşranın beyin yoran zorlayıcı tutuculuğu, düşünsel gelişimi engellemeye meyilli bencil katılığı ve dışlayıcılığı ile birlikte anar hep. Yazarın üzerinde en çok durduğu temalar arasında da kendine çok yer bulur bu taşra algısı ve taşralılık tutumu. Bernhard, özyaşamöyküsünün de fazlasıyla yansıdığı yapıtlarında her ne kadar yoluna belirli izlekleri ve çok değiştirmediği, hatta onunla özdeş hale gelen üslubu ile devam etse de okuyucusuna her seferinde özgün metinler sunmayı başarabilmiş bir yazar aynı zamanda. Dedik ya üslubu onunla özdeş diye, Bernhard Amras ve Watten romanlarıbize “Bernnın da en hardesk” üslubun ayırt edici ipuçlarını özelliğidir veriyor. üslubu. Biteviye uzayan cümleler görürüz onun S A Y F A 1 0 n 8 B Eray AK romanlarını araladığımızda genelde. Boşluksuz, ardı ardına uzanan kelimeler bütünü. Çoğu romanı tek bir paragraftan oluşur. Cümleleri, sürekli ara cümlelerle uzar. Bir okur için zorlayıcı, biraz korkutucu bile bir durum belki ama cümleler aktıkça bu korkuların, yenmeye değer olduğu görülür. Çünkü bu cümlelerin bambaşka bir edebiyatın ve görüşün aynası olduğunun farkına varılır. Sonrasında ise o zamana kadar neden Thomas Bernhard okunmadığının vahlanmaları duyulur. ÖFKELİ BİR YAZAR Öfkeli bir yazardır Bernhard. Öfkesinin neye olduğundan çok nasıl olduğu önemli kanımca çünkü hiçbir zaman tek bir hedefe yöneltmez öfkesini. Kendine, insan görüşüne ters gelen her şeye, herkese öfkelenebilen nadir güzel insanlardan anlayacağınız. Yazarın, söz konusu bu öfkesinin genellenebilceği tek bir nokta var: O da ülkesi Avusturya. Avusturya’nın ise özellikle toplum ve düşün yaşamı. Sanatçılardan politikacılara ve felsefecilere uzan geniş bir yelpazede yer alan insanlar Bernhard’ın bu tavizsiz öfkesinden nasiplerini alırlar. Bernhard bu öfkesini ise sürekli mırıldanan, aynı şeyi tekrar tekrar başa vuran bir ihtiyar adamın ağzından verir gibi dile getirir adeta. Ökeli bir ihtiyar... Bu söylenmelerini genelde birinci ağızdan verir Bernhard ancak zaman zaman birinci ağız anlatımdan saparak monologlara dönüşür bu öfke. Bu söylenme halinin Bernhard’ın romanına katkıları ise oldukça fazla. Şöyle ki; aklına geldikçe aynı kızdığı olayı öne süren ihtiyar adamın dili, romanların yapısında bir iç içe geçmişlik, karmaşık gibi görünse de oldukça ayık bir zihnin yansımalarını getirir bize. Böylelikle de Bernhard romanlarındaki herhangi bir olay, metin boyunca tekrar tekrar karşımıza gelebilir. Bu da yazarın üslubunun ve kurgu anlayışının 2 0 1 3 en önemli özelliklerinden birini meydana getirir. “Berhanrdesk” denen üslup anlayışı da, kısacık ele alacak olursak, bunların gelişmiş bütününden oluşur. Thomas Bernhard’ın tüm bu üslup özelliklerinin anlatılmasının bir nedeni var. M. Sami Türk’ün çevirisiyle okuyucu karşısına çıkan “Amras – Watten.” Kitap, Bernhard’ın erken dönem yapıtları olarak nitelenebilecek bu iki anlatıyı bir araya getiriyor. Bu iki anlatı önemini ise Thomas Berhard’ın dil, kaygı, kurgu zekâsı ve en önemlisi üslubunu daha o dönemlerde, yazarlığının başlarında, bile kendine dert edindiğini gözler önüne sermesinde buluyor. “AMRAS” VE “WATTEN” Anlatıların hikâyesinden bahsedecek olursak “Amras” için bir aile trajedisi diyebiliriz. Bu aile trajedisinin içine ise hesaplaşmadan intihara pek çok olay dahil oluyor. Merkezinde Walter ve Karl adında iki kardeş yer alıyor anlatının. Bir kuleye kapatılmışlar, adeta ölmeleri bekleniyor. En azından topluma zarar vermemeleri belki de. Onlar da bu yalnızlıklarından uğraşacak başka bir şeyleri olmadığından kendileriyle uğraşıyorlar. Hatta bu uğraşmaları birbirlerine zarar vermeye bile gidiyor. Sanrılarıyla birlikte “delirik” hallerin pençesinde iki kardeş Walter ve Karl. Oysa geçmişleri oldukça parlak: Karl doğa bilimleri eğitimi almış, Walter müzik… Bu merkezin, yani iki kardeşin geçmişindeyse sorunlu bir aile yatıyor. Tirol sarası hastalığının pençesindeki annenin krizlerinden kaçışı, sürekli kumarda arayan bir baba, ailenin bütün servetini kumarda kaybedince artık hayat dayanılmaz bir noktaya varıyor ve iki oğlu ile birlikte ailecek intihar etme kararı alıyorlar. Ancak bu intihar girişiminden ikisi kurtuluyor ve dayıları tarafından kapatılıyorlar bu kuleye. Bu yıkık dökük kulede de toplumdan yalıtılmış bir yaşam sürüyorlar. Ölüm ve ölmek üzerine derinlikli felsefi çıkarımların yapıldığı bir anlatı “Amras.” Dekor da aynı şekilde anlatının fikri üzerine kurulmuş. Gotik bir dekorda yoğun, ritmik, şiirsel bir dilin kılavuzluğunda ortadan ikiye kesilmiş bir ikili atışma gibi ilerleyerek yolunu buluyor metin. “Watten”deyse Güney Tirol’e özgü bir iskambil oyunu olan watten odağında bir anlatı kuruyor Thomas Bernhard. Yasadışı morfin kullanımı yüzünden muayenehanesi kapatılan bir doktor ile oyun arkadaşı olan kamyoncu arasında geçen diyalog, bir tür watten oyununun dil aracılığıyla oynanan ve anlatıya dönüşen hali olarak aktarılıyor. Aslında bir diyalog sayılmaz doktor ve kamyoncu arasında geçen. Doktorun bitmez gibi görünen monologu daha çok anlatıyı kaplayan. Kamyoncunun, onu watten oynamak için lafını keserek ikna çabaları sadece diyalogları meydana getiren. O ise bu teklifi sürekli reddediyor. Doktor, kamyoncuya bıkmadan usanmadan watten oynamanın bir kurtuluş olmadığını söylerken de aslında bambaşka şeylerin altını çizmek istiyor: Ülkenin, toplumun bireyi kurtaramadığı gerçeğinin… AYNI NOTA FARKLI TON Bernhard’ın aslında yabancısı olmadığımız izleklerinden doğmuş yapıtlar bunlar. “Taşralılık”, “yurt çatışması”, “intihar”, “yalnızlık”, “delilik” ve “ölüm” gibi karakteristik temalarından buluyor ruhunu her iki anlatı da. Birbirlerini tamamlamasalar da uyumsuzluk göstermiyorlar. Aynı notanın farklı tonlarından ses veriyorlar desek “Amras” ve “Watten” için hiç de yanlış olmaz aslında. İki anlatıda da kahramanlar değişse de dünyalar değişmiyor. Yaşamlar değişse de kavramlar aynı duruyor. Sözler, kelimeler farklı olsa da kapı farklı yerden açılmıyor. Ağızdan çıkanlar farklı da olsa üslup hep aynı kalıyor. Bernhard’ın yazın evrenini tanımlama noktasında en önemlisi de bu zaten. Amras ve Watten de bize “Bernhardesk” üslubun nüvelerini, belki ipuçlarını veriyor. Thomas Bernhard’a hafiften, fazla yormadan geçiş imkanı sağlıyor her iki anlatı da. Yazının başında da değinilen Bernhard yapıtlarından korkuyu hafifletmek adına da önemli bir yerde duruyor bu iki kısa anlatı. Bu arada çevirmen M. Sami Türk’e birkaç cümleyle de olsa yer vermek gerekir. Yazıda çünkü Berhard’ın üslup özelliklerini bütünüyle görmek mümkün onun Türkçesinde. Yazarı öldürmeden çeviriyi esas almış belli ki Türk ve bu yaptığı da Bernhard okumanın tadını gerçekten hissettiriyor okuyucuya. n [email protected] Amras Watten/ Thomas Bernhard/ Çeviren: M. Sami Türk/ Yapı Kredi Yayınları/ 114 s. n K İ T A P S A Y I 1225 A Ğ U S T O S C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle