02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

hatırlayalım…Onun Evrenin Yapısı adlı yapıtını ve Montaigne’nin sık sık ona dönüşünü… Kitabınızın sayfaları ilerledikçe bize Montaigne’in kapsayıcılığını her satırda hissettiriyorsunuz ve Montaigne dünyayı geçmişten, gelenekten gelen bir kapsayıcılıkla zenginleştirip tüm zamanlara hitap edebilecek bir anlayış ve merakın taşıyıcısı olarak çıkıveriyor karşımıza. Montaigne’in bu dipsiz anlama, anlatma merakının gücünü duyuyor, büyüleniyoruz. Daha doğrusu bu büyüyü bize gösteriyorsunuz. Zaten kitabınızın ilk sayfalarında denemenin sizdeki anlamını anlatırken “Deneme benim için bilme/ görme/anlama/yaşama gibi bir şeydi” diyorsunuz. Sanki okurlarınızı da deneme yazmaya çağırıyorsunuz. Bu bir çeşit içinde yaşadığımız çağın biteviye yaşam kaygılarından, alışkanlıklarından kendimizi çekip alma, alışkanlıklara meydan okuma isteği olabilir mi? Her alışkanlık öldürücüdür ama biri hariç: Dille gününüzü açıp kapama. İşte gününüzü başlatan sözün ilk adımını deneme yazarak başlatabilirsiniz. Hiçbir kaygı gütmeden, içinizdeki bir sesi/ tınıyı, bir bakışı/ezinci ya da sevinci hemen söze dönüştürebilirsiniz. Deneme sizin sözdeki aynanız olur. Okurken de yazarken de aydınlatır ve öğrenme dediğimiz şeyin kapılarını aralar. Üstelik deneme yazabilen başka türlerde yaşamayı/ düşünmeyi de öğrenir. Deneme okumayı, deneme yazmayı öğretebilsek insanlara… Sanırım çoğu şeyin farkına vararak yaşamayı, hayatı anlamlı kılmayı, insana ve doğaya değer vermeyi yaşama ilkesi edinebiliriz…Ruhumuzu kölelikten kurtarabiliriz…Deneme bir yanıyla öğretici/yönlendirici, öte yanıyla da sorgulayan bir yazın biçimidir. KİTABIN KURGUSU... Kitabınızda bir bölümü okurken hep bir sonraki bölümün ipuçlarını bularak ilerleyebiliyoruz. Çoğu bölümde, bir sonraki mektubunuzun konusunu muştuluyormuşsunuz gibi bir hisse kapılıyoruz. Bize biraz kitabı nasıl kurduğunuzu anlatır mısınız? Bunu bir yolculuk, gitmek kitabı olarak okumak gerek sanki! Çünkü giderek yazıldı. O ilkgençlik çağımda Montaigne karşıma çıkarak beni gitmeye hazırladı. Bilginin, düşüncelerin kaynağına gitmenin yordamını gösterdi. Bir tür alevlerin içine attı beni. Sanırım kalkıp Bordeaux’ya gitmemde de bunlar etkili oldu. Çünkü yazmak ve Montaigne’nin iklimini/ coğrafyasını/ mekânlarını görmek istiyordum…Gözlerimle dokunmak, ellerimle gezinmek istiyordum onun yaşadığı her bir yerde/ mekânda… Öyle de oldu. Bu kez, kent kendini bana anlatmaya ve orada yaşayan dostumun öyküsüne dönüp bakmama çağrı yapıyordu sürekli. Eğer siz bir görme yolculuğuna çıkmışsanız, birtakım sapmalara yönelmeniz kaçınılmaz. Montaigne ile ve onun kentiyle bunu yaşadım derinden. Kitabınızda Montaigne’in zamansızlığına da vurgu yapıyorsunuz. Montaigne’in bugün de hâlâ meselelerimiz olmaktan çıkamayan temel insanlık durumları, insanlık sorunlarına yoğunlaştığını belirtiyor ancak onun denemelerinin yine de öğüdü kapıda bıraktığını vurguluyorsunuz. Montaigne okuruna ‘’peki ya sen ne dersin?’’ diye sorarken daha çok hangi yanımıza sesleniyor sizce? Ondaki vicdan ve zaman sorgusunu önemserim. Gözüne ilişenlere bakışı, kimi kez sorgulayarak bunlardan söz edişi; hatta daha ötelere giderek insanlığın serüveninden söz edip değindiğine dair yeni şeyler söyleme arzusu etkileyicidir, bir o kadar da zamanlar ötesini aşan bir bilincin ışığıyla yansır bize. Bugün yazılmış, söylenmiş gibi hissedersiniz tümüyle bunları. Onu zamanımıza taşıyan da budur kanımca. Kitabınızın yanılmıyorsam dokuzuncu bölümünde Bordeaux’a gitme sebeplerinizden birinin Montaigne’i ziyaretse bir diğerinin de şair arkadaşınız Aytekin’i görmek olduğunu belirtiyorsunuz. Ve bu bölümde Aytekin Bey’in, geçip giden zamanın eski nesnelerin yapısını günışığına çıkaran düşünceleri üzerine okuyucuyu şenlendiren mektuplaşmalarınıza yer veriyorsunuz. Bu bölüm kitaba nasıl girdi, biraz anlatabilir misiniz? Başlangıçta böyle bir düşüncem yoktu. Kitabı toparlayıp yazmaya, bütünleştirmeye yöneldiğimde Aytekin’le (Karaçoban) yazışmalarımız çıktı karşıma. Ve orada söz ettiğim romandan pasajlar…Onun sürgünlük öyküsü ile buluşan eşi Mercedes’in Şili’den Fransa’ya uzanan sürgünlüğü…O kesişme noktası önemliydi elbette. Onların yurtsuzluklarını gözlemem, yeni aidiyetlere sahip olmalarına tanıklık etmem beni hem o romanı yazmaya hem de Aytekin’le yazışmalarımızın bir bölümünü bu kitaba almama neden oldu. Orada söz etmesem de; çünkü, romanın kahramanlarından biri de Montaigne’dir… Biz, Bordeaux’yu onunla geziyoruz. Sürgünlüğün bungun/sıkıcı/ezinçli yanını şenlendiren bir anlatıcı olarak yer alıyor romanda Montaigne. Ondaki mizahi yanı, humouru desek daha doğru, romana aktarmak istedim bir ölçüde… n Gölgesi Kalemimin Ucunda: Montaigne/ Feridun Andaç/ Kavis Kitap/256 s. 1221 1 1 T E M M U Z 2 0 1 3 n S A Y F A 5 “Montaigne bize hem çağının çağdaşı olma düşüncesini hem de zamanın ruhunu yakalamak bilincini aşılar” diyor Feridun Andaç. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle