Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vitrindekiler Günah Keçisi/ Charlie Campbell/ Çeviren: Gizem Kastamonulu/ Ayrıntı Yayınları/ 160 s. Önce suçlama vardı. Adem Havva’yı suçladı, Havva yılanı. Hareketlerimizin sorumluluğunu kabul etmemek bizim ilk günahımız. İyi de bunu neden yapıyoruz? Aslında suçlama oyununun hiçbir anlamı yok. Bu, sadece suçluluk duygumuzu başka yere yönlendirmek ve sorumluluk almaktan kurtulmak için geliştirdiğimiz bir sistem. Lakin bu sisteme fazla yüklendik; görünen o ki hiçbir şey bizim suçumuz değil... Marx kapitalist sistemi suçladı, Dawkins dini. Freud bunların hepsinin seksten kaynaklandığını düşündü. Larkin ailelerimizi suçladı, Atkins ise patatesi. Muhammed Al Fayed hâlâ Prens Philip’in suçlu olduğuna inanıyor. Bir zamanlar kaderi ya da Tanrı’yı suçluyorduk, şimdiyse genlerimiz ve yetişme şeklimiz suçlu. Yaptıklarımızın tüm sorumluluğunu üstlenmeye çok da yaklaşmış görünmüyoruz ve her zaman suçlanacak biri, bir günah keçisi bulabiliyoruz. Kitap, insanoğlunun binlerce yıl öncesinden günümüze kadar karşılaştığı tarihsel ve sosyal felaketlerle nasıl baş ettiğine dikkat çekiyor. Toplumsal veya bireysel başarısızlıklarımızı yükleyebileceğimiz bir günah keçisine ne denli bağımlı olduğumuzu gösteriyor. Charlie Campbell’in tarihten aktardığı ve birçoğu bugün ulaştığımız gelişmişlik seviyesinde gülünç kaçan günah keçisi vakaları, temelde insan olarak ne kadar da az değiştiğimizin altını çiziyor. Sana Bağlandım/ Sylvia Day/ Çeviren: Ayşe Kara/ Doğan Kitap/ 410 s. Gideon havlumu çekip açtı. Havlu yere düşüp de ben karşısında çırılçıplak kalınca sert bir soluk aldı. “Ah, Eva.” Sesi öyle duygu doluydu ki gözlerim yanıyordu. Tişörtünü başının üstünden çekip çıkardı ve bir kenara fırlattı. Sonra bana doğru uzandı, çıplak tenlerimizin birbirine dokunacağı anı uzatarak dikkatle girdi kollarımın arasına. Crossfire aşk macerası hiç hız kesmeden devam ediyor! Tutkuyla birbirlerine kenetlenen Eva ve Gideon’ın artık kimsenin bilmediği tehlikeli bir sırları var! Eva’nın hayatını mahveden üvey kardeşi Nathan öldürüldü. Peki, onu öldüren kişi kim? Eva, şüpheleri ve aşkı arasında doğru yolu bulabilecek mi? Sana Soyundum ve Sende Kendimi Buldum’la iyice harlanan tutku ateşi serinin bu üçüncü kitabıyla doruğa ulaşıyor. Sana Bağlandım inanılmaz bir dönüm noktasıyla okurları soluksuz bırakıyor. Görünmez Oyuncu/ Yoshi Oida, Lorna Marshall/ Çeviren: Özlem Turhal de Chiara/ Boğaziçi Üniversitesi Yayınları/ 146 s. Kabuki tiyatrosunda “aya bakmak” denilen ve oyuncunun işaret parmağıyla gökyüzünü gösterdiği bir hareket vardır. Bir oyuncu hayal edelim: Çok yeteneklidir; bu hareketi çok zarif bir şekilde yapar; seyirciyi, yaptığı hareketin güzelliğiyle büyüler, herkesi bu konudaki ustalığına hayran bırakır. Başka bir oyuncu hayal edelim: O da aynı hareketi yapar, ama seyirci hareketin zarafetinin farkına varmaz, ayı gösteren oyuncuyu değil, oyuncunun işaret ettiği ayı görür. Yoshi Oida’nın gönlü, seyirciye S A Y F A 2 0 n 1 1 T E M M U Z 2 0 1 3 Estetik/ Vecihi Timuroğlu/ Berfin Yayınları/ 526 s. Vecihi Timuroğlu’nun kitabı, satır aralarında, eski Yunan’dan günümüze dek estetiğin devrimci değişimini, özgürlüğün sanatsal yaratışın kaynağı olduğunu, Markx’ın Hegel’den farklı olan değişim ve dönüşümü sağlayan diyalektik anlayışını dile getirirken düşüncenin işleyişi açısından özgür çalışmayı ve bağımsız görüş bildirmeyi esas almış, biçim üzerine yoğunlaşmış ve güzellik kavramının özünü sığlaştırmamıştır. Kitabın önemli bir noktası da yazarın, sanatçının toplumsal sorumluluğuna özellikle dikkat çekmesidir. Bilhassa, günümüzde ülkemizde yaşanan olaylar karşısında sanatçının “örgütlenmesi”, bilinçlenmesi ve tepki göstermesi çok önem taşımaktadır. Teori ve Pratik Üzerine/ Theodor W. Adorno, Max Horkheimer/ Çeviren: Orhan Kılıç/ Metis Yayınları/ 64 s. Adorno ile Horkheimer 1956 baharında üç hafta boyunca bir tartışma yaparlar ve bu tartışmayı Komünist Manifesto’nun güncel bir versiyonunu üretme niyetiyle teybe kaydederler. İki filozof eserlerinin teoripratik ilişkisi, emek, boş zaman, tahakküm, özgürlük gibi temel temaları üzerine, tutarlılık ve temellendirme kaygısı gözetmeksizin siyasi dozu yüksek serbest doğaçlamalar yapıyorlar. Soğuk Savaş’ın gemi azıya aldığı bir dönemde Eleştirel Teori eleştirelliğini ne ölçüde koruyabilmişti? Siyaseten etkisizliğin içselleştirilmesi düşünceye nasıl bir etkide bulunur? Teorik mülahazalar düzeyinden reel siyasetin dolambaçlarına “indiklerinde”, yüksek teori kozasından çıktıklarında, iki düşünür, dünyanın gidişatı hakkında ne ölçüde anlamlı fikirler üretebiliyorlar? Entelektüel bir keyifle, bazen üzüntüyle, yer yer de sinirlenerek okuyacağınız kitap, bu sorular hakkında ciddi bir düşünmeye vesile oluyor. n Yükümlülükler Üzerine/ Cicero/ Çeviren: C. Cengiz Çevik/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 166 s. Romalı büyük devlet adamı, hatip ve düşünür. Gençliğinde felsefe ve hukuk eğitimi aldı. Hitabet sanatındaki ustalığıyla consulluğa dek yükseldi. Romayı birey, geleneksel toplum düzeni ve devlet üçgeninde ele alan konuşmaları, felsefi ve teknik eserleriyle her çağın insanını etkilemeyi başarmıştır. Yükümlülükler Üzerine, yaşamını Roma devletinin ve geleneğin sürekliliğine adamış olan Cicero’nun ölümünden önce yazdığı son teknik eseridir. Temel bir felsefi problemi, yararlı olan ile ahlaken doğru olanın çatışmasını, probleme bireyin ve devletin yükümlülüklerini de dahil ederek derinlemesine inceler. Oğluna hitaben, mektup olarak kaleme aldığı eserde, tüm Roma vatandaşlarına yükümlülüğün ne olduğunu ve niçin önem taşıdığını tecrübelerine dayanarak aktarır. Anılar Şelalesi/ Tony Judt/ Çeviren: Dilek Şendil/ Yapı Kredi Yayınları/ 170 s. Tony Judt’un kitabı Anılar Şalesi, dejeneratif bir hastalığın son evrelerinde kendi anılar şalesinin odalarında dolaşan olağanüstü bir zihnin, zamanımızın en iyi tarihçilerinden Tony Judt’un içgözlemleri… Bütünüyle farklı, alışılmadık üslupta yazılmış bir anılar ya da otobiyografik denemeler toplamı. Bir veda konuşması niteliğindeki kitap Judt’un kendi yaşamına ilişkin gözlemleri kadar içinde yaşadığı dünya üzerine düşünceleriyle de dikkat çekiyor: Yemekler, tren gezileri, İngiliz eğitim sistemi, 60’ların kültür devrimi, kitaplar, mekânlar, tarih, kimlik. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1221 ayı göstermeyi başaran oyuncudan, yani “görünmez” olabilen oyuncudan yanadır. Geliştirdiği oyunculuk metodunun özü de budur. Oida’ya göre insanın bir görünen yüz vardır bir de içeride saklı olan başka bir yüz. Sadece yüzeyde görüneni eğitme yanlışına düşmemek gerekir. Oida; sahnede güzel bir vücut, kuvvetli bir sahne duruşu sergilemek istiyorsak benliğimizi de eğitmemiz gerektiğinin altını çiziyor. Ve Yeniden Başlar Hayat/ Zeruya Şalev/ Çeviren: Zehra Kurttekin/ Can Yayınları/ 370 s. Bir hastane yatağında son yolculuğuna hazırlanan, geçmişin acı dolu anılarına mesken olmuş anne Şemda. Annesinin yaklaşan ölümünün, işindeki, evliliğindeki tatminsizliklerin etkisiyle tüm hayatını gözden geçiren oğlu Avner ve annesinin sevgisizliğini, kendi kızını tutkuyla severek gidermeye çalışan, ailedeki dengeleri altüst edecek bir karar vermenin eşiğindeki kızı Dina. Ardımızda bırakamadığımız geçmiş ve gözlerimizi kaçıramadığımız gelecek... Eserleri onlarca dile çevrilmiş Zeruya Şalev, fonda İsrail’in yakın geçmişinden ve bugününden çarpıcı kesitler verdiği Ve Yeniden Başlar Hayat’ta, günlük hayatın koşturmacasına kapılmış bizleri, başlangıç noktasına, içine doğduğumuz yuvaya götürüyor aslında. Geçmişteki sevgilerin yaralarını yeni sevgilerle sağaltmaya çabalayan bireyleri, yıkıntılar altında kalmayı reddeden arzuları anlatıyor. Bütün dönemeçlerini bildiğimiz halde durduramadığımız kaderin akışına rağmen, bizi en zor anlarımızda yaşama geri döndüren tılsımın peşine takılıyor yazar ve ısrarla, “büyüyüp gelişen bir ağaç ile toprak birbirine ne kadar yakınsa, mutluluğun da o kadar yakın olduğunu” vurguluyor, bu baş döndürücü romanında... Eski Günlerde/ Sermet Muhtar Alus/ İletişim Yayınları/ 204 s. Eski Günlerde’deki yazılar, 19391940 yılları arasında Akşam gazetesinde tefrika edilmişti. Sermet Muhtar bizi önce İstanbul’un “eski ramazanları”na götürüyor, adları gibi tatları da yadigâr “meşhur yemekler”imizle donatılmış sofralarına misafir ediyor, eski İstanbul sinemalarında gezdiriyor... Bu hoş nostaljik gezide daha neler yok ki! Eyüp oyuncakları, mahalle çocuklarının oyunları; atlı tramvaylardan şimendiferlere, tünelden kira arabalarına, Şirketi Hayriye vapurlarından otomobile İstanbul’da “ulaşım”; eski ziyaretlerde âdâblar, edepler; İstanbul’un balıkları, içme suları; sayfiyelerin “tatlı derdi” sivrisinekleri, tahta kurusu ve de pireleri... Eski Günlerde, Sermet Muhtar Alus’un diğer kitapları gibi, eşsiz bir İstanbul klasiği. Ev Sahibi/ Onur Baştürk/ Altın Kitaplar/ 190 s. Gazeteciyazar Onur Baştürk, on iki şehir hikhayesinin yer aldığı ilk kitabı “Uydurukçu”dan sonra bu kez sonuna dek soluk soluğa okunacak gizemli bir romanla karşınızda. Ev Sahibi, yirmi birinci yüzyılın modern insanına naif gelecek türden saf bir aşka ama aynı profile hiç de tuhaf gelmeyecek “Ana Yemek” adı verilen bir seks partisine şahit ederek okuyucu şaşırtıyor ve hiçbir şeyin tesadüf olmadığının acı tatlı gerçeğiyle baş başa bırakıyor.