02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Meliha Akay’dan ‘Çileklik’ gibi korkusunu bile kanıksayarak bunu yaşam biçimine dönüştürmüştür. HİKÂYESİ YAZILAN KONAK Bir Osmanlı paşasının hikâyesi Sultan Abdülaziz’in katledilmesi, V. Murad’ı tahta çıkarma gayretleriyle dalga dalga yayılan ve sonunda Sultan Abdülhamit’in tahta oturmasıyla ayyuka çıkan entrikalar, şehrin üstüne sis bulutu gibi çöker. Roman, bu arka planla anlatılan Ali Rıza Paşa’nın ve bir parça da yazarın kendi hikâyesidir. Ali Rıza Paşa, düzenin muhalifiyken iktidar muhafızı olup birdenbire kendini padişahın şemsiyesi altında bulan bir saray hekimidir… “Çileklik” Ali Rıza Paşa’dan Meliha Akay’a uzanan uzun bir yolun hikâyesi. r Rozerin DOĞAN eliha Akay takip ettiğim bir yazardır. Hikâye kitaplarının yanı sıra romanları da akıcı, zorlamasız bir anlatımla okuru etkiler. Son romanı Çileklik yazarın ustalığının keyfini çıkardığı, iki ayrı hikayeyi çok iyi harmanlayarak anlattığı bir yapıt olmuş. Hikâye biraz da yazarın kendi hayat hikayesi. Bu durum kaleminin maharetine katkıda bulunurken, hissetiklerinin okura geçirmesinde de katkısı olmuş. Romanın asıl damarını Ali Rıza Paşa’nın hikâyesi oluştururken, yazarın sahip oldukları köşkü elden çıkarmalarının ruh halinde yarattığı devinimi de okuruz kitaptan. Ali Rıza Paşa’yla Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu, yazarın kendi yaşadıklarını okurken de günümüze tanıklık ederiz… M başarılı olmasıydı, seçilmeseydi, tıptaki yeni inkişaflardan bahsetmeseydi, Sultan ödüllendirmek istemeseydi, Amabella alıp başını gitmeseydi ya da o gün kendisi de Paris’te olsaydı, saraya gitmeseydi, bir yakasında güneş batmadan öte yakasında ayı kucaklayan şehrin minareleri bulutları delmeseydi, İstibdat’ın kurşuni gölgesi belirmeseydi, hayatının her döneminde hep yüreğinde taşıdığı ‘hayır’ deme cesaretini bulabilseydi…” Bu hikâye böyle yazılmazdı… OSMANLI’NIN SİSLİ ZAMANLARI Osmanlı’nın kaderinde var olan siyasetve entrika, Ali Rıza Paşa’nın hekimlik yaptığı sarayda da mevcuttur. Bu entrikalar “sarayın aşılmaz sanılan duvar çatlaklarından ve kapı yarıklarından öylesine büyük bir hünerle” sızar ki; haremde yaşanan iktidar kavgaları, ayak oyunları, göze girme gayretleri hayatın esasını oluşturur. BİR SARAY HEKİMİ Ali Rıza Paşa bir tanışma sonrasında, mükâfat olarak verilen hediye ile hayatı alt üst olmuş, kaderine isyan etmekle tevekkül etmek arasında sıkışıp kalmış, imparatorluğun içindeki kirli çamaşırları ortaya dökmek üzere yola çıkmışken, hararetli konuşmalar yaparken, yerleşik düzenin muhalifiyken iktidar muhafızı olup birdenbire kendini padişahın şemsiyesi altında bulan bir saray hekimidir. Belki de“Hipokrat yemini etmeseydi, hekimliği askerliğin önüne geçmeseydi, Şehzade için aranmasaydı, S A Y F A 1 2 n 1 1 Meliha Akay, son romanı ‘Çileklik’te ustalığının keyfini çıkarıyor. Kitap, iki ayrı hikayeyi çok iyi harmanlayarak anlattığı bir yapıt olmuş. Gerçi sarayın dışındaki hayat da pek de farklı değildir. Kendi nizamı ve intizamıyla çoğu kadının iç çekerek, gıpta ile baktığı, oradaki hemcinsleriyle yer değiştirmek için her şeye razı olabilecek harem, bütün bu entrikalar içinde yine de özerkliğin korur. Ali Rıza Paşa! Paşaların paşası! Bu topraklarda yüzyıllar önce bir saray hekimidir. Çileklik’te Paşa’nın kardeşi için satın aldığı konağın bulunduğu yerdir. Yazar iç sesle Ali Rıza Paşa’yı daha tanımamıza yardımca olur; “Adı yaşasın diye bir de tapınak yaptırdım göçmeden önce! Şimdi senin ayak sesin işitiliyor, amma velâkin gün olacak sen de satacaksın! Bu araziyi, bu toprakları, bu koruyu ve dahi bütün nimetlerini öyle birine miras bırakmalısın ki; öyle biri olmalı ve hikâyesini öyle yazmalı ki, masallara, efsanelere konu olmuş Kaf Dağı bile kıskanmalı, evvel ahir yaşamalı, ey oğul!” Hikâyenin anlatıldığı bu uzun ve çok çalkantılı geçen asırda; hele ki Sultan Abdülaziz’in katledilmesi, V. Murad’ı tahta çıkarma gayretleri ile dalga dalga yayılan ve sonunda Sultan Abdülhamit’in tahta oturmasıyla ayyuka çıkan entrikaların, şehrin üstüne sis bulutu gibi çöker. Ahali bu sis bulutlarının dağılmasını beklerken dağılmak bir yana, “kurşuni renge bürünen korku bulutlarının nerelere kadar uzanacağını” kestirilemez duruma gelmiştir. Ali Riza Paşa’nın iyi yetişmiş, iyi eğitim almış, imparatorluğun kurtulması için asrın gereklerine göre fikir üretmiş nice arkadaşı, dava arkadaşı bu sis bulutunun içinde yok olup gitmektedir! Karanlıktan bu kadar korkan, akşam alacasıyla bir bir evlerine kapanıp içlerine gömülen toplum, birçok dönemlerde olduğu Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu etkili cümleler aktaran yazar, Ali Rıza Paşa’nın hikayesini bu durum içinde aktarır. Paşa’nın dul ablası ve iki yeğeni de hayatında büyük yere sahiptir. İki kız yeğeninden biri ebe okulunda okurken, diğeri ev kızıdır. Üstelik Mihriban ebelik mektebinin en başarılı talebelerindendir. Mihriban’ın babası 93 Harbinde, Balkan cephesinde şehit düşmüş bir subaydır. Cenazesi bile gelmemiştir. Birkaç çamaşır ve künyeden künyesi gelmiştir iki kızı ve eşine. Paşanın kız kardeşi, o günden sonra paşanın desteği olsa da kızlarıyla bir başına yaşam mücadelesi vermektedir. Tek avuntusu sararıp solmuş birkaç resimdir. Bir de Osmanlı’nın ağır yenilgisiyle sonuçlanan harbin dilden dile dolaşan hikâyeleri… Ali Rıza Paşa da oğlu Süreyya ile yaşamaktadır. Aşık olduğu kadınsa Paris’te yaşamaktadır. Üstelik hastadır. Hasta olduğu haberin alınca onun yanına gitmeye karar verir. Sevdiği kadının hastalığı dışında onu korkutan bir hadise yoktur. Fransa’ya gittiğinde ne göreceğini, yolculuğun sonunda onu nelerin beklediğini bilmese de hiç olamadığı kadar umut beslemiş; “dua etmiş, fetih yolculuğuna çıkacak Osmanlı cengaveri kararlılığıyla umudunu bilemiş, kelime üstüne kelime ekleyerek, yüreğini kanatan korku kırbaçlarından sakındığı yerde sevgisini yaşatmıştı.” Şimdi; bu sevginin gücü, dayanıklılığı; hastalığın estireceği kasırgalarda, çakacak şimşeklerde ortaya çıkacaktı!.. Paşa bunca senedir geç kalmışlık hissiyle, o hissin yarattığı acizlik ve korkuyla yaşamıştı. Bunu var gücüyle telafi etmeye hazırlanıyordu. Elini ayağına dolaştıran, iki ayağını bir pabuca sokan aciliyet hissinin nedeni de budur! Eğer Amabella’sı ona olan inancını kaybetmişse ve bunu kendisine kayıtsız kalarak; hatta onu hiç olmamış gibi, yokmuş gibi görür ve davranırsa gerçek veda o zaman yaşanacaktır. Gidecekti Ali Rıza Paşa… Giderken geride kalanlar için de çareyi bulur sonunda. Ablası Mahmure ve kızı Mihrinaz için birkaç sokak geride küçük bir ev bulur. Eski bir konaktır, lâkin küçük olsa da iki kişi için yeterlidir! İki kişi çünkü büyük yeğen evlenecektir. Ama Mihrinaz’ın fikrinin de, zikrinin de değişmeyeceğini biliyor, gayret sarf etmek istemiyordu. Mihrinaz kaderini, hayatını, kısmetlerini baltalamak için yaşıyordu sanki! Çatalca’da kaldıkları sürede iki kısmeti çıkmış, ama her defasında erkek tarafı caymıştı. Mahmure bitap düşmüştü, Mihriban’ın kısmetine sevinse de belli edemiyordu. Ali Rıza Paşa’nın kız kardeşi için aldığı bu koK İ T A P S A Y I 1221 T E M M U Z 2 0 1 3 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle