23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sabri Kuşkonmaz’dan ‘Türkçe Ölüm’ ‘İnsan merkezli olmak, toplumcu olmayı gerektiriyor’ başkası yazmış olsaydı okuduktan sonra, kitapta şairi kıskandığım en az on beş şiir olurdu. Keşke bunları ben yazsaydım, diyeceğim. “GÖRDÜKLERİNİZE SADECE BAKIP GEÇMEK İSTİYORSUNUZ” Politik şiirleriniz var, aşkı da anlatsanız yalnızlığa da eğilseniz bu hissediliyor. Bu noktada kendinizi toplumcu bir şair olarak görüyor musunuz? İnsan merkezli olmak, insanı temel almak, toplumcu olmayı getiriyor bir bakıma. Burada oturup “toplumcu olayım, toplumcu şiirler yazayım” demeniz gerekmiyor. İnsana, dünyaya ve geleceğe ilişkin tasarımlarınız, dünyaya bakış açınızla birlikte, toplam yaşam deneyiminiz, yazdığınız şiirde kendini gösteriyor. İnsan tekil, dünyada tek başına yaşayabilen bir varlık değil: Yüzünü duvara dönüp yaşamaya çalışan en ağır şizofrenik durumlardakiler için bile geçerli bu yargı. İnsanın tüm sorunları, tüm kişiselliği bir ucuyla toplumsal olana bir biçimde bağlıdır. Aşk diye başladığınızda, en geneliyle söylersek, zorunlu çalışmanın geçerli olduğu bir zaman diliminde, özgür bir aşkın mümkün olup olmadığı tartışma konusudur örneğin. Güney Afrika’daki gözlemlerinizden Hrant Dink’e uzanan bir şiir dünyanız var. Gördüğünüz ülkelerden yaşadığınız olaylara, bir tanıklığın içinizde şiire dönüşmesini nasıl yaşıyorsunuz? Yolculuklarda kimi zaman içinizde taşıdığınız kişiliklerin bir kısmını yanınızda götürmek istemiyorsunuz. Çünkü kendinizle bile yalnız olmak, gördüklerinize sadece bakıp geçmek istiyorsunuz. Ancak bu pek mümkün olmuyor. Çünkü bir yerden sonra bir de bakıyorsunuz ki, içinizde kaçak yolcular var ve soluk almaya, tepki göstermeye başlıyor. Şiire ilişkin yanınız, bir fotoğraf makinesi gibi evde bırakılmıyor. Gittiğin yerlerde, sürekli bir difüzyon yaşıyorsunuz. Yani oradaki ortamdan sizin düşünsel ortamınıza bir geçişme yaşanıyor. Bir ortamdan diğer bir ortama doğru yaşanan geçişmede, geçiş noktalarında trajik çarpışmalar yaşa “Türkçe Ölüm”, Sabri Kuşkonmaz’ın yedinci şiir kitabı. 2013 kunan kavramların silikleştirilip, itibarsızlaştırılması yaşanıyor. İnsanın ve toplumun bir kalpsizleştirilmesi, yani duyarsızlaştırma, doyum peşine düşen bir orta sınıf portresine dönüştürme. Herkesin orta sınıf olduğu yanılsaması yaratma politikası. “TÜRKİYE’DE ŞİİR DURAKLAMA DEVRİNDE” Türkiye’deki şiir ortamını ve modern Türkçe şiiri nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de şiir duraklama devrindedir. Osmanlı tarihine ilişkin olarak resmi tarihin dönem adlandırmasıdır aslında bu. Ama şiir için kullanmakta sakınca yok. Gerileme devri de yakındır bu anlamda. Şiir, günlük dilin hep ilerisinde olmuştur. Bunun böyle olması da gerekir. Ancak şimdiki zamanda, Türkçe şiir günlük dile öncülük etmekten öte, kendini kendisine anlatamaz bir haldedir. Bu bir genelleme elbette her genelleme gibi yanlışın da içinde taşır. “Modern” edebiyat tarihimize şöyle bir baktığımızda, genel görünüm kronolojiden oluşmaktadır. Oysa bize, düşünseldilselkavramsal vb. anlamda dönemler, katmanlar gerekir. Türkiye şiirinde belirgin akımlar yok, oluşumlar ve kişiler var. Biraz kısır ve zayıf görünüm var. Üstelik Türkçe şiir tam olarak kurulamamışken, dilimiz ortama bir zenginliğe ulaşamamışken. Hiçbir şey için geç kalınmamış bir hayatı düşlüyoruz hepimiz... Öğrenmenin, bilginin sınırı ve yaşı yok. Yıllar sonra bir üniversitede yeniden eğitim almaya başladığınızı duyduk. Buna ne zaman nasıl karar verdiniz? Orada kendinizi nasıl hissediyorsunuz, “en genç öğrenci” olarak size gelen tepkiler nasıl? Bizde eğitim hâlâ bir devlet kapısında ekmek için yapıldığı sanıldığından, “Bu adamın burada ne işi var?” merakı hep yaşanıyor... 2008’de yüksek lisansımı radyotelevizyon dalında bitirdim. Geçen yıl sinemaTV dalında doktora öğrenciliğine başladım. Elli yaşında sonra doktora yapmak çok normalken, bizde tuhaf karşılanıyor. Güncel dil görsel olanla bütünleşmiş gibi. Görsel dil hayatımızı kaplamış. Böyle bir zamanda yazıyladille, şiirle ilgili birisi olarak, sinemada akademik çalışma yapmak benim için yeni dil olanakları sağlayabilir. Sabri Kuşkonmaz’ın bundan sonraki şiir ve edebiyat projeleri ne? Edebiyatın dışında kurduğunuz hayaller var mı? Kurduğum bütün hayallerim edebiyatın ve sanatın içinde aslında. Örneğin Sibirya treni ile Ohotsk Denizi’nden St. Petersburg’a bir yolculuk uyanmak istiyorum. Blaise Cendars ve Paul Auster’den sonra ben de bir kitap yazmak istiyorum. Küba’da otostopçularla ilgili belgesel film tasarısı var. Mayısta, Makedonya’da konuşulan Karaman Türkçesi ile ilgili bir belgesel çekeceğiz. Tematik şiirler dosyasına devam. Yasaları şiire dönüştürmekte olduğum bir dosya var: Şiir Anayasası, Medeni Şiir, Ceza Şiir… gibi. En “çılgın” tasarı ise yine şiirle ilgili. Bir çeşit simya işi: Ekşiden şiir çıkarmak. Ben Fethiyeliyim. Orada limon ekimi yapacağız. Limondan para kazanırsak, kitap yayınlayamamış şairlerin kitaplarını yayımlayacağız. ? Türkçe Ölüm/ Sabri Kuşkonmaz/ Berfin Yayınları/ 80 s. Şair Sabri Kuşkonmaz’la şiir, Türkiye’de şiirin geldiği yer, yeni kitabı “Türkçe Ölüm” ve hayat üzerine konuştuk. Ë Kadir AYDEMİR eni şiir kitabınız “Türkçe Ölüm” özel bir kitap. Derin acılar ve çağrışımlar var dizelerde. Burada umutsuz değil şair, ama sanki biraz kırgın kitapta. Kitabınıza bir başkasının gözüyle bakınca ne görüyorsunuz? “Türkçe Ölüm” sizin kişisel şiir tarihinizde nerede duruyor? “Türkçe Ölüm”, benim yedinci şiir kitabım. Yedi, sanki özel bir sayı gibi geliyor bana. Elbette her kitap özeldir. Her kitabımda tematik bir izlek oluşturmaya çalıştım. Kitapta, dilin olası açmazlarına, kötü olasılıklara ilişkin bir şiirler bütünü oluşturmaya çalıştım. Dilin, algının değişmesi, olumsuz bir potansiyeli taşıyor. Çünkü algıdaki ve dildeki değişim, kültürü ve düşünceyi, düşünme sürecini de değiştirecektir. Dil ve anlam bağlamında; ses+yazı+söz+imge süreci, görüntü ve imge sürecine hızla dönüşmekte. Bu dönüşüm, kopuşlara, kırılmalara, iletişimsizliklere neden olacak bir süreç. Duymazlık ve görmezlik, biyolojik ölümlerden önce sosyalkültürel ölümlere neden olacak. Bu ölümlere dikkat çekmek isedim. Kitaba başkasının gözüyle dışardan bakmak zor. Ancak bu kitabı bir SAYFA 4 ? 9 MAYIS Y nıyor. Bunların bir kısmı anı oluyor, bir kısmı da şiir. Her kitaptan bir kanlı dize kalır geriye; siz de “Şiir kurmak şehir kurmaktır” diyorsunuz bir şiirinizde. Bunu merak ettim, şiirle olan bağınızı okurlarınıza biraz açar mısınız... Şiir nasıl kurulur bu acı dünyada? Şiir kurmak çok ama çok zor. Günümüzde muktedirler açısından TOKİ inşaatçılığı anlayışına koşut bir toplum mühendisliği anlayışı geçerli: Bir yere yeni binalar dikerek orası “Kent” olmaz. Kent, sosyolojik, tarihsel ve kültürel sürekliliği olan bir örgensel bütünlüğü ifade eder. Bir yere bir meydan yapılarak, o meydana zamandan ve zeminden bağlantılı olmayan bir anıt dikilerek orası “mamur” hale getirilemez. Böyle bir düşünsel/kültürel ve siyasal ortamda, şiir kurmak çok zor ama aynı zamanda zorunlu. Sovyetler doksanların başında yıkıldı. Yirmi yılda Rusya yeniden kapitalizmi tüm kurumları ve kavramları ile kurdu veya geri getirdi. Reel sosyalist dönemi yaşamış bir mühendis ile yurtdışında tanışmıştım. Adam şimdi mesleğine “mühendis” demiyor, “teknik altyapı yönetmeni” olmuş. Ama aynı Rusya’da doksanlardan sonra yeni şiir henüz kurulamamış. Yeni ekonomik yapı kendi dilini oluşturmuş oysa. Bugünün şiirinde politikanın, hayatın, sokakların, emek mücadelenin silikleşmesine, neredeyse itibarsızlaştırılmasına nasıl bakıyorsunuz? Bugünün sosyolojik ekonomik ve kültürel planda yürürlükte olan kavramsal çerçeve, seksenlerin küresel yöneliminin sonucu. Bizim ülkemizdeki piyonun adı 12 Eylül cuntası. Faşizm süreci, 12 Eylül’den bu yana biçim değiştirerek ama hız kesmeden sürüyor. Bu tabloda, işte, politika, hayat, sokak, emek gibi insanın doğrudan kalbine do CUMHURİYET KİTAP SAYI 1212
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle