18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Vitrindekiler Geçmişin İçindeki Geçmiş/ Ebubekir Eroğlu/ Yapı Kredi Yayınları/ 172 s. Günümüz şiirinin ustalarından Ebubekir Eroğlu, şiirimizin kaynaklarına doğru çıktığı yolculuğu sürdürüyor. Şiri Kadîm Üstüne Deneme alt başlığıyla yayımlanan kitabında Türk dilinin coğrafyasını, tarihini, etkilenmelerini, o dilin yarattığı şiir biçimlerini denemeci kalemiyle anlatan Ebubekir Eroğlu, eski şiirimizin damarlarını, poetikasını oluşturan kültürel dokuyu, tarihsel birikim ve dilin evrelerini de göz önüne alarak dünya ölçeğinde irdeliyor. Platon ve Aristoteles’te Devlet ve Toplum Felsefesi/ Celal A. Kanat/ Doruk Yayımcılık/ 424 s. Celal A. Kanat özenle işlenmiş bu çalışmasında Platon ve Aristoteles’in devlet, toplum ve siyasete ilişkin görüşlerini sıkı örülmüş bir dizgesellikle ortaya koyuyor; bu görüşlere yöneltilen eleştirileri filozofların yaşadığı dönem çerçevesinde değerlendiriyor; kendi eleştiri ve görüşlerini dayanaklarıyla okura aktarıyor. Platon ve Aristoteles’te Devlet ve Toplum Felsefesi, her iki filozofun dizgesini aydınlatmakla kalmıyor, devlet toplum ilişkisine yöneltilen ve yöneltilecek eski yeni sorularla okuru Sokratesgil anlamda dürtüklüyor. Çevre Yolu/ Henry Bauchau/ Çeviren: Sosi Dolanoğlu/ Metis Yayınları/ 212 s. Kanserin son evresindeki gelinini her gün hastanede ziyarete giden anlatıcı, banliyö ile merkez arasındaki mesafeyi katederken geçmişi ile bugün arasında da yol almaktadır. Naziler tarafından öldürülen bir direnişçinin sevgili anısı ve onun celladının koyu gölgesi kırk yıl öncesinden gelip steril hastane odasını dolduruyor. Metanetli bir yazar, Henry Bauchau’dan, ölüme ve yaşama, ümide ve direnişe, güce ve tutkuya dair katmanlı, yalın ve dokunaklı bir roman. Benim Adım Meleklerin Hizasına Yazılıdır/ Hüseyin Kıran/ Ayrıntı Yayınları/ 142 s. Aklını varoluşsal meselelere takmış Ruhi Bey, kendisini Haliç’in sularına bıraktığı gecenin sabahında bir akıl hastahanesinde gözünü açar. Tehlikeli yeryüzüyle ilişkisini kesip kendine bir vaha yaratmaya girişen Ruhi Beyin aradığı fırsat ayağına gelmiştir. Zihninin anaforunda uçuşan kelimelerle bir yandan normali, anormali, hayatı, ölümü, aklı, medeniyeti, Tanrıyı, dini tartışmaya açarken; diğer yandan kendi vahasını, kendi dinini kurmaya çalışacaktır. Tarık Karanlığı yaran ışık adını alan Ruhi Bey ve akıl hastalarından oluSAYFA 28 ? 16 MAYIS 2013 şan tebaası, Doktor Beyin temsil ettiği hastahane yönetimiyle karşı karşıya kalır. Bir akıl hastahanesini, yaşadığımız dünyanın metaforuna çeviren Hüseyin Kıran normali, anormali ve normları kendine özgü ironisiyle sorguluyor. Benim Adım Meleklerin Hizasına Yazılıdırda, Ruhi Beyin felsefi, dini ve siyasi dogmalarla yoğrulmuş, toplumla çatışmalı bilincini yansıtırken kutsal kitaplara, ayetlere, surelere göndermelerle zengin bir dil evreni kuruyor ve şiirsel olduğu kadar travmatik, akıcı olduğu kadar kekeme diliyle kötülüğün, karanın, tiksindirici olanın, dışarıda bırakılmışların, kapatılanların izini sürüyor. Big Sur/ Jack Kerouac/ Çeviren: Nevzat Erkmen/ Siren Yayınları/ 238 s. Şarap, şiir ve macera, tercihen doğada, şehrin çılgın kalabalığından uzakta. Bitmek bilmeyen içki âlemleri, gece vakti düşülen yollar ve en sıcak dost ortamlarında bile ruhu üşüten yalnızlıklar eşliğinde olanca güzelliğiyle bir Beat şöleni: Big Sur. Yaşam kadar atik ve neşeli, yaşam kadar dehşetli. Kerouac, bir döneme damgasını vuran Beat kuşağının buhranlarını Big Sur’de temize çekiyor. Tanrıya isyan ederek, durmaksızın içerek, her köşede ölümü görerek ve hayatla raksını sürdürerek kravatlıtakım elbiseli düzen düşkünleriyle dalgasını geçiyor ve Kerouac’ın kelimeleri, yaşamın temposuna yetişme telaşında, sayfalara sığmaksızın akıyor. Big Sur, olgunlaşma çağındaki yazarın, kendisi ve hayatıyla hesaplaştığı, gerçeklere dayalı bir roman. Anılar birikmiş, tayfa toplanmış, şişeler dizilmiş yine. Delicesine, coşku ve sevgiyle, yol devam ediyor. Yaşam denen oyun sürüyor, sürüyor, sürüyor... Güzel Eşya, Alelade Dünya/ Tuncer Erdem/ Yapı Kredi Yayınları/ 96 s. Köpeğin ıslak burnu, komodinin arkasına düşmüş leblebi, düğmenin üzerindeki gri leke, havada uçuşan talaş tozu, dudağın kenarında kurumuş şekerli çay damlası... Dünyaya her gözlerini açışında çevreni kuşatan, dikkat etmediğin, önemsemediğin, anlatılmaya değmez, sıradan şeyler. Güzel Eşya, Alelade Dünyada, bir kenara atılmış eşyayı, dünyanın alelade hallerini göstermeyi iş edinmiş, çekingen ama cüretkâr bir anlatıcının öykülerine kulak veriyoruz. İzleyip anlattığı, çizerek de işaret ettiği şeylerin kendisini fark edip etmediğini içten içe merak eden, zaman zaman da anlattığı öykünün içine girip olayın seyrine müdahale etmeye kalkan bir anlatıcı var karşımızda. Arzusu, perde arkasından konuşan sıradan bir anlatıcı olarak kalmayıp kendi varlığını dünyaya hissettirmek. Tabii gerçekten varsa. Büyük Besteciler/ Harold C. Schonberg/ Çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım/ Doğan Kitap/ 626 s. Schonberg, ilk kez yayımlandığı 1970’ten beri klasik müzik bestecileri konusunda temel başvuru kaynaklarından kabul edilen kitabında, Monteverdi’den 1990’ların tonalistlerine kadar, Bach, Mozart, Beethoven, Schumann ailesi, Stockhausen, Cage, Messiaen, Copland ve Stravinsky gibi büyük bestecileri, hayatlarından anekdotlarla ele alıyor. Ayrıca, Gilbert ve Sullivan ile Strausslar gibi hafif müziğin yaratıcılarını da unutmuyor. Müziğin aslında insanla açıklanması gerektiğine inanan Schonberg, bir insanın müziğini kendisinin bir işlevi, zihninin bir yansıması ve içinde yaşadığı dünyaya tepkisi olarak görüyor. “Jean Paul gibi yazarlara düşkünlüğünü, Davidsbund olarak bilinen uydurma arkadaş grubunu ve delirmekten duyduğu saplantılı korkuyu bilmeden Robert Schumann’ın müziğini nasıl anlayabiliriz?” diye sorgulayan Schonberg, “Nasıl ki Rembrandt’ın, Cézanne’ın ya da Picasso’nun tablolarına baktığımızda dünyayı ve diğer varlıkları onların gözünden görüyorsak, aynı şekilde Beethoven’in, Brahms’ın ya da Stravinsky’nin müziğini işittiğimizde de dünyayı onların kulakları ve zihinleri aracılığıyla yaşarız” yorumunu yapıyor. “Yav İşte Fabrikalaşsak”/ Kurtuluş Cengiz/ İletişim Yayınları/ 456 s. Anadolu kaplanları”… “Yeşil sermaye”… “İslami Kalvinistler”… Bu tabirler Türkiye’de yirmi ve yirmi birinci yüzyıl dönümünden beri sadece sosyal bilimlerin değil medyanın da moda deyişleri arasına girmiş durumda. Taşra şehirlerinin global piyasayla eklemlenen muhafazakârdindar girişimcileri kastediliyor bu tabirlerle. Elinizdeki kitap, moda tabirlerin cazip olduğu kadar kolaycı genellemelerine kapılmaksızın, işte bu olguyu mercek altına alıyor. Olgunun tipik bir örneğine bakıyor: Kayseri’nin kıyısında bir küçük kasaba iken, global piyasaya iş yapan bir merkeze dönüşen Hacılar’a tutuyor merceğini. Tipik bir kapitalistleşme ve modernleşme hikâyesi bu. Hırsla “hatta hınçla” çalışan pratik ve pragmatik bir kapitalist tipinin hikâyesi... Bir girişimci iştahının hikâyesi… Moda tabirlerin düşündürdüğü türden “kendine mahsus” bir hikâye değil. İlginçliği daha çok, modernizmin ve kapitalizmin nüfuz kudretini olanca canlılığıyla gösteriyor olmasında. Kurtuluş Cengiz, zengin mülakatlarıyla, ayrıntılı gözlemleriyle, teorik akıl yürütmesi ve keşif heyecanıyla, Türkiye’de modernleşme literatüründe köşe taşı olacak bir eser ortaya koyuyor. Kültürel Eleştiri Olarak Antropoloji/ George E. Marcus, Michael M. J. Fischer/ Çeviren: Barış Cezar/ Koç Üniversitesi Yayınları/ 266 s. George E. Marcus ve Michael M.J. Fischer’ın ilk defa 1986’da yayımlanan bu kitabı, 1980’lerde var olan toplum ve kültür yorumlama tarzlarına yönelik kritik gözden geçirme dalgasının bir parçası. Dünyada hızlı değişimlerin yaşandığı bir dönemde toplumsal gerçekliği temsil etme çabalarının merkezindeki antropolojinin durumunu netleştirmeyi amaçlayan yazarlar, geçmiş antropoloji çalışmalarının tarihsel eleştirisini yaparken deneysel etnografya yazımı çabalarının imkânları ve sorunları üzerinde duruyor. İnsan bilimlerine konu olan çeşitli tartışmaların analizini yapmak için kültürel antropolojiye başvuran Marcus ve Fischer, antropolojinin geçmişteki başarılarına, karşısında duran sorunlara, gelecekteki yönüne ve diğer araştırma alanları üzerine sunabileceği kavrayışlara yakından bakıyor. Marcus ve Fischer’ın artık klasikleşmiş olan bu çalışması, postmodern çağda değişen küresel ve yerel koşullar ile etnografların bunlara uyum sağlama yollarının anlaşılması açısından önemini hâlâ koruyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1213
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle