25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Filiz Özdem, Korku Benim Sahibim, Düş Hırkası ve Yalan Sureleri‘nden oluşan “Veda Üçlemesi”nin ardından yeni bir romanla okurlarıyla buluşuyor: Rüya Bekleyen Adam vicdan, şefkat, namus ve kader üzerine yürek burkan bir roman. “Kimsenin hayatı göründüğü gibi değil” diyen yazar, yalanlar ve sırlar, umutlar ve hayal kırıklıkları, korku ve güven duygularının gölgesinde birbirine geçen ilmekler halinde işlenen bir geçmiş kazısına ve yalnızlık hikâyesine çağırıyor okuru. ? Feride DÜZENLİ imsenin hayatı göründüğü gibi değil. Diğer taraftan hayat, hayatı yaşayanın gördüğü gibi değil. Hayatın kendisine etki eden bilinmezler, olasılıklar, başka insanların hayatları varken; insanın kendi hayatının haritasını çıkarması ne kadar mümkün? Belki de bu yüzden şarkının da dediği gibi “hayat rüya gibi…” Filiz Özdem’in yeni kitabı Rüya Bekleyen Adam da tam da bu “rüya” halini anlatan bir roman… Hikâyeleri birbiri Filiz Özdem’den ‘Rüya Bekleyen Adam’ Bizi inciten aşk değil, teslimiyet ne zincirli insanların hayatlarına değiniyor. Kitabı okurken ister istemez Tanpınar’ın meşhur dizelerini hatırlıyorsunuz: “Ne içindeyim zamanın/ ne de büsbütün dışında/ yekpâre, geniş bir anın/ parçalanmaz akışında.” İlk sözü alan Selim’in hikâyesini dinlerken dün ve bugünün, rüya ve gerçeğin parçalanamaz haline tanıklık ediyoruz. Selim’in hikâyesinde her şey rüyanın bir parçası ya da başka bir deyişle rüya, hayatın ta kendisi… Kitapta zaman kavramının varlığı, özellikle de Selim’in hayatı, Tanpınar’ın şiirinde olduğu gibi yekpâre bir an… Nitekim Selim’in kitabın gerçek zaman içerisinde yaşadığı an, tam olarak bir gün olmasa da rüyalarıyla ve geri dönüşleriyle bir ömür haline geliyor. Nihayetinde hikâye bir süre sonra kişisel tarihin derinliklerinde yapılan bir arkeolojik kazı haline geliyor. Rüya Bekleyen Adam kolaylıkla kendini ele veren bir hikâye örgüsüne sahip değil, emek istiyor. Her adımda başka bir ilmek çözülüyor; her yeni cümle, hikâyeyi biraz daha açıyor. Sadece Selim’in anlatımında değil, diğer karakterler için de bu böyle. Kitap ilerledikçe olaylar aydınlanıyor. Bir karakterin eksik bıraktığını düşündüğümüz bir yeri, bir başka karakter kurduğu bir cümleyle tamamlıyor. Ama hikâye çözülsün diye şekillenen bir açılmadan bahsetmiyoruz. Anlatmak isterse anlatıyor kendini bütün karakterler… Kitap dört kişinin ağzından anlatılıyor: Selim, Zafer, Duru ve Suna… Birbirinden farklı dört hayat, bir yanıyla hep aynı hikâyeyi anlatıyor. Ama zannedilmesin ki aynı hikâyenin etrafında dönüp duruyorlar. Evet, ortak bir hikâyeye katkıda bulunuyorlar, o kadar. Aslında asıl ortak oldukları şey teslim olmaları… Hepsinin hayatta teslim oldukları bir şey var. Aşka, sevmeye, sevilmeye, korunmaya, zaman zaman yalana, bazen kadere… Suna’nın “Bizi inciten aşk değil, teslimiyet” demesi belki de bu yüzden. Herkesin teslim olduğu bir şey var ve can acıtan şeyler de teslim oldukları.Ama aslında diğer taraftan da can acıtan teslimiyetler, karakteri karakter ha line getiren şeyler… Zaten hepimizin hayatı için de öyle değil mi? Teslim olduklarımız ta da başka bir yerden bakarsak acı çekecek kadar değerli bulduklarımız, bizi değerli yapan şeyler değil mi? İyi edebiyat çok sık karşısına çıkmıyor insanın. Filiz Özdem’in yeni kitabı Rüya Bekleyen Adam zaman ayırmaya, hatta zaman yaratmaya değer. ? Rüya Bekleyen Adam/ Filiz Özdem/ Yapı Kredi Yayınları/ 136 s. K Filiz Özdem SAYFA 10 ? 16 MAYIS 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1213
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle