Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN Senator IHENYEN / Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘Dinleyin nabız seslerimi’ air, öykücü, eleştirmen, edebiyat araştırmacısı Senator Ihenyen, Ağustos 1983’te Yaba’da, Lagos State, doğdu. Ancak, Ekpoma, Edo State kökenli. William Shakespeare, Leopold Senghor, Wole Soyinka, Niyi Osundare, Kofi Anyidoho, Gabriel Okara, J.P. Clark ve William Wordsworth’un etkisinde kaldı. İlk kitabı Colourless Rainbow: Poetry Of My Childhood 2011’de çıktı. Ihenyen’in HIV /AIDS hastalığı üzerine yoğunlaştığı ikinci şiir kitabı Shadow In The Mirror Of My Life And Other Poems 2013’te yayımlanacak. RENKSİZ GÖKKUŞAĞI … bu kalemin mürekkebi sıçratıyor bir şarkıyı dans ezgilerinin özlemle eridiği ayın altında gecenin ruhunu alevlendiren iğfal edilmiş çığlıkların şarkısını değil, ölümcül seslerimizin şarkısını! Bu kalemin mürekkebi sıçratıyor bir şarkıyıtanrıların ve tanrıçaların, soy ayinlerinin ve maskaraların değil, mavi sulardan içmek için zıplayan ceylanların da değil, ne de güçlü omuzlarında filleri eve taşıyan avcıların ama kanımızın şarkısını umut ve düş güneşini sırılsıklam eden. Şafağın uyanık davullarının şarkısını bu bitimsiz gözyaşları gecesinde! Bu kalemin mürekkebi sıçratıyor şarkısını bok yığınlarıyla beslenen kelebeklerin, taç yapraklar üzerinde homurdanan domuzların! Canları bal çektiğinde kanımızı mayalandıran zırdeli hükümdarların masumlar yanmış kemik külleri yerken! … eğer bir mızrak gibi delip geçerse kalemim ve harflerim bıçaklarsa kabarmış gururunuzu, o zaman, bırakın ayaklansın kaynayan kanınız. Bırakın, yeniden boyasın bu renksiz gökkuşağını inatçı düşlerimizin renkleriyle… ABİOLA’NIN ÇIĞLIĞI Tanıyorum yüzlerinizi sizin, ölümün gölgeli duvarları boyunca ışık demetlerinin serptiği! Tanıyorum kavgacı bir canın ruhuna dik dik bakan bu karanlık gözleri, zalimliğin kafesleri arkasında bekletilen! Ve tanımıyorum sanmayın ayak izlerinizi? Ölümün koridorlarında pat pat yürüyen bu acımasız postalları! Canımı alın! Alın canımı! Akbabalar besleyin etimle! Boyayın gökkuşağını kanımın rengiyle! C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Daha iyidir böyle ölmek demokrasi kurnazlıklarınıza boyun eğmektense! Alevlenecek bu ruh sizin karartılmış şafağınızda ateşi gibi güneşin! Suskun şafağınızın horoz sesleri olacak bu ses. Bu sıçrayan gözyaşları yıkayıp temizleyecek yaralı masumiyetimizden hâlâ damlayan lekeleri. Dinleyin! Dinleyin nabız seslerimi Dans ederken gerçek bir şafağın ritimleriyle Tiranlıktan doğmayan. Zulümle kutsanmayan. Gerçekliğin çarmıha germediği demokrasiyle! MASKARALAR VE KİTLELER Maskaralar maskeli balo yapıyorlar şafağın davullarıyla göz kırpıncaya kadar alaca karanlık ve dokuyorlar gecenin ruhunu lapalaşmış ay ışığının çılgın ezgileriyle Yine de tanrıların elçileri yok Ataların da yok elçileri verimsiz topraklara. Umut sözcükleri yok maskaraların baş döndürücü dans adımlarında Dokuyorlar rüzgârı; sallanıyorlar, arkaya atıyorlar başlarını, ölüm giysileriyle fırıl fırıl dönüyorlar. Kan ve gözyaşı sıçratıyorlar suskunluğun yan yollarında nicedir kötüye kullanılmış halk üzerine En sonunda bitince danslar, şehvetli rüzgârla hafifçe dalgalanınca son kalçalar, son kahkahalar tükenince rüzgârlı gölgelerle, umutsuzca devrilince başlar kulübelerinde Yüzlerini yıkamak için su ararlar maskaralarAma, boştur kuyularımız, kurumuştur nehirlerimiz, su kabaklarımız kırılmıştır çıldırmıştır sefaletten yaşamlarımız. Ancak, kirletilmiş bir kadının öfkesi gibi yükselecek acımız yıkayarak maskaraları bıçaklanmış umudumuzun ve düşümüzün kanıyla. n 1236 24 E K İ M 2013 n S A Y F A 19