07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

T 27 AĞUSTOS PAZARTESİ ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER biyatı kuşkusuz büyük bir edebiyattır; ama açık söylemek zorundayız; Türkçeye yararı değil zararı dokunmuştur. Eğer edebiyat, Yunus Emre’nin bıraktığı yerden Türkçe olarak sürdürülseydi bugün hepimizin göğsünü kabartan bir edebiyat geçmişinden söz ediyor olurduk. Ayrıca şunu da söylemek gerek: Bugün hep aynı kişilerin adının geçmesi, edebiyatımızın üç beş kişinin çevresinde dönüyor olduğu izlenimi vermekte ve Necdet Bey’in yargısını güçlendirmekte. Edebiyatımız, adı sürekli anılan, kitapları çok satılan kişilerden ibaret değildir. Görmezden gelinen edebiyat, gündemde tutulmaya çalışılandan çok daha büyüktür. “Türkçemizde FONETİK dezavantajı yok mu? Birçok yabancı kelime fonetiği cazip olduğu için (performans, avantaj, enformasyon vs.) kullanılıyor.” diyordu N. Ersoy. Yabancı sözcüklere düşkünlükte sesin kulağa hoş gelmesi önemli bir rol oynuyor olabilir; ama yabancı sözcük düşkünlüğünü yalnızca “fonetik” ile açıklamak doğru olmaz. Türkçenin kaba bir dil olduğunu düşünen, söyleyen, yazan, adlarını bir çırpıda sayamayacağımız kadar çok kişi oldu. Arapçadan, Farsçadan çok sayıda sözcük alınmasını da birçok kişi dili daha ahenkli yapma isteğine bağlamıştı. Ancak dün Farsça, bugün İngilizce “ahenkli” geliyorsa asıl belirleyici olanın siyasal ve kültürel yönelim olduğu açıklık kazanmıyor mu? Dün padişahlar bile şiir yazarken edebiyat önemliydi, İran’a özeniliyor, Farsçadan sözcük devşiriliyordu. Bugün teknolojinin önem kazanmasının yanı sıra ABD’nin siyasal güdümüne de girildiğinden İngilizce öne geçti. Farsça bugün de eski ahengini koruyor; ama Türkçeye Farsçadan yeni bir sözcük girdiği görülmüyor. Necdet Bey bir de “örneğin” sözcüğüne değinip, “Yıllardır yerleştiremedik. Hâlâ anlı şanlı TV spikerleri bile ÖRNEĞİN MESELA diyor. Örneğin, doyurmadığı için arkasından insan ister istemez mesela’yı ilave ediyor.” diyor. İnsanları alışkanlıklarından vazgeçirmek kolay değildir. Dilsel alışkanlıklar da öyledir. Onlar da kolay değişmez. 29 AĞUSTOS ÇARŞAMBA “1920’lerde genç bir adam Viyana’da tıp eğitimi almak için Kıbrıs’tan ayrılır. Avrupa’da karşılaştığı sanat, bilim ve yaşam biçimi karşısında gözleri kamaşır ama aynı zamanda faşizmin yükselişine tanık olur.” Niki Marangou’nun yazdığı Magosa’dan Viyana’ya Alfa Yayınları tarafından yayımlanmış bir roman. Kıbrıs doğumlu yazarı şu anda da Magosa’da yaşadığına göre roman gerçek yaşamdan izler taşıyor olmalı. İngilizceden çeviren: Nazif Bozatlı. 30 AĞUSTOS PERŞEMBE İzzet Tanju, Fransızca “formuler formüle etmek” yerine “deyimlemek”; “mission” karşılığı olarak da “yüklev” denmesini nasıl bulduğumu sormuştu. Bilinen anlamıyla “deyim” sözcüğü yaşarken başka bir alanda başka bir anlamı karşılamak için “deyimlemek” denmesi doğru olmaz. “Yüklev” sözcüğü de bence hem “mission” kavramını tam karşılamıyor hem de “yüklem”i çağrıştırıyor. “Şarkıdaki anlamında olmasa da ‘Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz’” diyen İzzet Bey’in anımsattığı Âşık Paşa dörtlüğü, Necdet Ersoy’un dün değindiğim mektubuna yanıt gibi olmuş: “700 yıl önce Âşık Paşa, elim Esen’in Açık Çekmece (Evrensel Basım Yayın) adlı kitabının türü “anıbiyografi” olarak belirtilmiş kitabın üzerinde. Arka kapakta Ahmet Say, “1943 doğumlu Selim Esen, çocukluk yıllarından başlayarak ister istemez tanık olduğu ilginç olaylara, henüz yirmili yaşlara geldiği zaman, 1960’lı yıllarda noktayı koyuyor. (…) Art arda sıralanan siyasi olayları yansıtırken, örneğin 1950’li yılların sonlarındaki kısır tartışmaları ve bunun karşıtı olan 1960’lı yılların coşkusunu, içtenlikli bir anlatımla sergiliyor.” diye yazmış. Gerçekten kitapta fotoğraflarla da anımsatılan o günlere dönüyor insan. Kendi çocukluk anılarından söz ederken ne kadar içtense Selim Esen, o günlerin siyasi olaylarından söz ederken de o kadar nesnel, belgelerle konuşan bir tarafsızlık içinde. 2000’li yıllarda taciz davasıyla gündeme gelen Hüseyin Üzmez’in, 1952’de Ahmet Emin Yalman’a ateş edip onu ağır yaralayan lise öğrencisi halinden, İstanbul Üniversitesinin bahçesini, Galata Kulesini, İzmir Saat Kulesini satan Dolandırıcılar Kralı Sülün Osman’a kadar kimler yok ki kitapta… Zevkle okunuyor, o günleri bilmeyenlere özetlerken özleyenlerin de özlemini dindiriyor. 28 AĞUSTOS SALI Necdet Ersoy “Türkçe zengin bir dil midir? Nasıl olabilir?” sorusuna, “Diğer zengin dillerle kıyaslandığında Türkçe yazılmış edebi eser sayısı o kadar azdır ki…” diye kaygısını da eklemişti. Bir dili zenginleştirmenin yolunun edebiyattan geçtiği doğru bir saptama; ancak o dille verilmiş yapıtların niceliği değil, niteliği değil midir önemli olan? Necdet Bey bu saptamayı Türk edebiyatını Avrupa edebiyatlarıyla İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol edebiyatlarıyla karşılaştırarak yapmış olmalı. Bu edebiyatlarda Shakespeare, Moliere, Goethe, Dante, Cervantes büyük yapıtlarını verirken bizde saydığımız önemli yazarların pek de kayıtsız kalamadığı doğulu büyük bir edebiyatın Osmanlı ayağı olarak Divan edebiyatı üretiliyordu. Divan ede S ‘Türk diline kimseler bakmaz idi, Türklere her giz gönül akmaz idi, Türk dahi bilmez idi bu dilleri, İnce yolu, ol ulu menzilleri’ demiş. Demiş de bunca yıl sonra ne değişmiş? Yine kimseler bakmıyor. Dil yarası yine sızlıyor.” 1 EYLÜL CUMARTESİ Deniz manzaralı, tertemiz, şirin mi şirin bir köydü. Şimdi camisi ile kahvesinin arasında bir de kütüphanesi oldu. Aliağa Hacıömerli köyünün sakinleri o kütüphaneye sahip çıkacak, koruyacak, yaşatacak orayı, belli. Dostlarım Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Yılmaz Mızrak Foça’dan, Yakup Şeşan İzmir’den geldi açılışa. Hem Recai Şeyhoğlu ile annesini hem de beni mutlu ettiler, sağ olsunlar. ? [email protected] [email protected] www.feyzahepcilingirler.com BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Su Yarası adlı şiir kitabını yaratan şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şiir kitabından dizeler ve yayınevinin adı ortaya çıkacaktır. Dikkat: “S/77” harfi ipucu olarak yerine konmuştur. 1 A 2 H 3 F 4 A 5 C 6 B 7 B 8 A 9 F 10 D 11 G Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU [email protected] 12 A 13 J 14 F 15 H 16 E 17 A 18 F 19 F 20 D 21 C 22 H 23 A 24 H 25 A 26 B 27 C 28 B 29 G 30 J 31 G 3 19 18 69 33 43 9 67 14 G. Mutfakta musluk altı teknesi. 32 B 33 F 34 D 35 E 36 D 37 I 38 E 39 I 40 A 41 G 41 31 29 61 11 42 B 43 F 44 C 45 B 46 I 47 I 48 A 49 A 50 A 51 A H. Biniciyi sarsmayan at yürüyüşlerinden 52 C 53 C 54 A 55 C 56 B 57 B 58 J 59 B 60 A 61 G 62 H biri. 63 I 64 B 65 A 66 A 67 F 68 E 69 F 70 B 71 E 72 A 22 62 24 15 2 I. İcra ile ilgili. 73 A 74 C 75 J 76 B 77 78 D 79 B 80 B S B. Yılmaz Güney’in bir kitabı. 37 46 63 47 39 D. Herman Melville’in, Mobydick adlı roma Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Edgar Allan Poe’nun yazdığı bir öykü. nındaki kaptan karakteri. 34 10 78 36 20 J. Sivas’ın bir ilçesi. 79 26 57 56 28 45 30 58 75 13 1177. sayının çözümü: A. ŞIPSEVDİ, B. EMİN ÖZDEMİR, C. RENÇ, D. EAA, E. FEYK, F. BIÇKI, G. İYOT, H. LAYİHA, I. SAĞANAK YAĞIŞ, J. ENDEK, K. LAETİTİA CASTA. Şiir: “Sana söz ettiğim yerdeyim/ işte o bahçe!/ ay ışığına saplayarak kendini/ fevkalade acı çekti” 49 73 65 60 1 59 6 42 76 64 80 7 32 70 C. “… … Bir Hayat” (Chanel’in hayatını an E. Dağın herhangi bir yanı. 50 17 54 12 23 40 latan Alfonso Sigrorini’nin biyografik romanı). 68 16 35 71 38 F. “… Düğünü” (Wolfgang Amadeus Mo 51 4 72 48 25 66 8 53 52 44 74 5 21 55 27 zart’ın bir operası). CUMHURİYET KİTAP SAYI 1178 13 EYLÜL 2012 ? SAYFA 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle