24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aslı Durak’ın Aslı Gibidir adını taşıyan şiir kitabı okurla buluştu. Durak, kitabında sadece kadın dünyasını değil, insanlığın da, şiirin ve sanatın ve anneliğin ve emeğin de hemen tüketilecek boş bir rüya olmadığının da altını sevgiyle çiziyor. “Yangın kavmindeniz ne giysek alev.” Hulki Aktunç Aslı Durak’tan şiirler ‘Aslı Gibidir’ Aslı Durak! niş yelpazeli bir alanda hayatın inceliklerine, kalınlıklarına, açmazlarına bir adım daha yaklaşıyor. Kadınların ve çocukların türlü boyutta istismarından, erkeklerin kıstırıldıkları kalıplara kadar insan olmanın hallerine uzanıyor. “Kadın ve çocuk” bütünlüğü içinde alıyor konuyu ve kitabın tematik bütünlüğünü bozmadan işliyor.” Doğru bir saptama olsa da, yine de bir eksiklik hissediyorum nedense. Bu eksiklik yıllardan beri süren “kadın şair” yakıştırmasından, tanımlanmasındandır. Bu hatayı ne yazık ki ben de yapıyorum. Bir türlü kurtulamadık bu aptalca sıfatlardan. Ne yani, şimdi ben sevdiğim şairlerimden olan, Gülten Akın için kendisine “kadın şairimiz Gülten Akın” diye mi sesleneceğim? İyi şiirin cinsiyetine inanmıyorum. Çok iyi şiirler yazan şair kadınlarımızın inanılmaz bir sıçrayışla, şiirimizin çıtasını yükseltmediklerini kim söyleyebilir ki? “Bayramlık mendiller babaannem kokar/ içinde lokumla badem şekeri birbirini öper/ çocukluğum sevinir/ babaannem/ elleri bayram/ şimdi/ şimdi mendiller kâğıttan.” Aslı Durak şiirlerini okuyorum. Lilith’in cennetten nasıl kovulduğunu, safra ile safran arasındaki o rüzgâr kokan yolculuğu, teslimiyetçi duygudan uzak, özgür bir tavırla şiirini nasıl bir incelikle ördüğünü büyük bir sevinçle öğreniyorum. Şiirlerini popüler kültürün dayatmalarından kurtararak sınıfsal bir bilinçle yazıyor. “Kan sızardı zamanın kanatlarından” demesi hiç boşuna değildir. Şair Durak hayatın kalbine dokunarak, kendini çoğaltarak yazmayı sürdürüyor. Toplumun istediği “kadın” figürünün de dışına taşarak hayatın içinde “kadın” ya da “erkek” söylemiyle diliyle değil, insan olmanın sesiyle ve elbette her soruna eğildikleri gibi “kadın” sorununa da bir şair bilinciyle yaklaşmasını iyi biliyor. Durak, yeryüzünden savaşları silmeye çalışan ve sevgisizliği onarmak isteyen iyi şairlerimden birisidir. Bu konuda yıllar önce Necmiye Alpay ve Gülseli İnal sanırım Sombahar dergisi döneminde nefis bir “Kadın Şairler Özel Sayısı” hazırlamışlardı. Ayrıca Betül Dünder ve Emel İrtem de Yasakmeyve dergisinin katkılarıyla “Şair Kadınlar” dosyasını müthiş bir özveriyle gerçekleştirip, şiirimizin tarihine doğru bir çentik atarak, önemli bir tartışma yaratmışlardır. Bu anlamda burada isim vermek ne kadar doğru olabilir bilemem ama şiirlerini severek ve ilgiyle okuduklarım arasında o kadar çok iyi şiirler ve şiir üzerine de düşünen ve yazılar yazan “şair kadınlarımız” var ki. Anmadan geçemeyeceğim. Gülten Akın, Sennur Sezer, Melisa Gürpınar, Arife Kalender, Gülseli İnal, Lale Müldür, canım Nilgün Marmara, Birhan Keskin, geçen aylarda kaybettiğimiz Didem Madak, Çiğdem Sezer, Hayriye Ünal, Emel Güz, Bejan Matur, Oya Uysal, Betül Tarıman, Faize Özdemirciler, Nur Saka, Leyla Şahin, Ayten Mutlu, Emel İrtem, Betül Dünder, Melek Özlem Sezer, Deniz Durukan, Zeynep Uzunbay, Eren Aysan, Serap Erdoğan, Türkan Yeşilyurt, Nilay Özer, Gonca Özmen, Pelin Batu, Pelin Onay, Zeynep Köylü, Duygu Ergun, Sinem Sal şu anda hemen aklıma gelenler. Unuttuklarım elbette olabilir, bağışlasınlar beni ama aklıma ilk gelen isimleri sıralamaya çalıştım. İyi ki bu şairlerimiz var ve inanılmaz yetenekliler ve harika şiir yazıyorlar ve bu şairlerimiz “kadın” ve “anne” olma hallerini çoktan aşmışlar, kendi şiirlerinin sahibi olmuşlar ve toplumsal hayata “erkekle” omuz omuza birlikte yürümenin, birlikte yaşamanın ve yazmanın tadını çıkarırken aynı isyan duygusuyla ama ayrı ayrı birey olmanın kıvancıyla da savaşa, şiddete, ayrımcılığa, her türlü baskıya karşı çıkarak o evrensel duygu ve bilinçle şiirlerini yazmışlardır ve yazıyorlar. İşte bu isimlerden birisi de şairim Aslı Durak’tır. “Yok mu bu karanlığın yangın çıkışı” demesi ne kadar da anlamlıdır. SEZEN VE SEZDİREN BİR ŞAİR Az yazanlardandır ve bunun nedenini şairin kendisi şöyle açıklıyor: “Şiire verdiğim emek nedeniyle binlerce şiiri olan birisi değilim. Şiirim önce notlar, imgeler halinde gelir, sonra dinlenir, sonra işin kuyumculuk kısmı başlar, her sözcük tek tek incelenir dize içi, ses uyumu şiirin müziğini sağladığından çok önemlidir benim için sonra biraz daha dinlenir, dizedeki anlamı en iyi karşılayan, sesi dizeye en yakışan sözcükler seçilir, fazla sözcükler olabildiğince çıkartılır ki şiir uçabilsin, ta ki şiir “ben oldum” diyene kadar sürer bu çalışmalar.” Kitabının adını çok sevdim: “Aslı Gibidir.” İmge fakültesi mezunu olmuş, kelimeleri boyuyor ve bizlere renkli uçurtmalar yapıyor. “Çok şükür yasaksızdı aşkımızın lunaparkı/ vatanımız sözcüklerdi sevgilim” demesi bundandır. Yine bir söyleşisinde “Benim görüşüme göre şiir önce aklın, zekânın ürünüdür, sonra duyguyla beslenir. Bu nedenle de ‘şiir yazdığınıza göre siz mutlaka çok duygusal birisiniz’ diyenlere hep gülümseyerek yaklaşmışımdır” demesi bence de doğru bir saptamadır. Durak, şiirin bir sezme, sezdirme yeteneği olduğunu da iyi bilenlerden. Klişe duygulara, salt söze yaslanmıyor, dilin bütün olanaklarını kullanarak ve zorlayarak şiiri durmadan arıyor. Şair, haklı olarak şiir kitapları okumayan, birçok usta şairlerimizin şiirleriyle tanışmamış, henüz kendi şiirini gerçekleştirememiş ama hemen “şair” olmak isteyenlerden yana dertlidir. Düşünsenize, kitabevleri, satmıyor diye hiçbir şiir kitabını kitap reyonuna koymazken, her “şiir” yazanın kendisini “şair” sandığı, saydığı bir küstahlık, bir kirlenme yaşanırken, şairin nasıl canı sıkılmasın ki? İyi şair Aslı Durak en büyük dersin, en büyük özlemin ve en büyük sevincin hayat olduğunu kavrayanlardan: “Kim bilir nereye dökülecek ruhum/ içimde bir ırmak var.” Aslı Gibidir adlı yeni kitabını okuyorum Aslı Durak’tan. Şiirlerindeki toplumsallık, “uslanmaz yıldız avcıları” gibi sağlam, tabutların ve koltuk değneklerinin bir ağaç cesedi olduğunu söylese de, şiirin o kılcal damarlarını hep açık bırakıyor şair! Aslı Durak şiirlerini okuduğum zaman, incinmiş bir zeytin dalının her şeye rağmen o ölümsüz gülümseyişini duyabiliyor, ruhum ve bilincim yıkanıyor, mavi bir özlemin, mavi bir ışığın kalbine usulca sarılıyorum. Sevgili şair kardeşim Sunay Akın’ın Aslı Durak’a söylediği şu sözü hoşuma gider ve buraya almamak olmaz: “Sen mimar gibi şiir yazıyorsun.” Aslında Aslı Durak’ın mesleğinin mimarlık olduğunu bilmeden bunu söylemesi de ayrı bir güzelliktir benim için. “Düş dökmeden” ve üzümün şaraba, güzün yaza olan özlemini incitmeden sözü şairimizin bir dizesine bağlayıp, itina ile kalben ve hakikat duygusuyla yazılmış bu kitabı aşk ve insanlıkla selamlıyorum: “Ben buraya kadardım/ burası nereye kadar?” ? Aslı Gibidir/ Aslı Durak/ Artshop Yayıncılık/ 70 s. ? Engin TURGUT eni şiir kitabını okuyorum Aslı Durak’ın! Kendisi her ne kadar küçükburjuva kültürüyle büyümüş ve yetişmiş olsa da, o sıkı devrimci ve muhalif duruşunu her zaman korumasını bilmiş ve her türlü haksızlığa, baskıya ve zulme karşı gardını almış ve tepkisini duyurarak yaşamış ve yaşayan, sevdiğim şairlerimdendir. Zaten kendisi de canım şairim Gülten Akın gibi anne şairlerimizden olup dünyanın bütün çocuklarını kalbinin avlusunda incinmesinler, kırılmasınlar diyerek saklayanlardan, koruyanlardandır. Nerede bir canlı korunmaya ve sevilmeye muhtaç, nerede bir emek var, işte orada, o aşkın yamacında Aslı Durak’ı görmemiz ve buna sevinmemiz mümkündür. Bizim gibi henüz kendisini gerçekleştirememiş, “darbe”lerle yara almış, nice savaşlardan, acılardan, hüzünlerden geçmiş ülkemizde, kadın olmanın sancısı, insan olmanın dayanılmaz kahrı, üstelik şair olmanın nasıl da bela bir yazgı olduğu bilinir. Hangi şair bir “temmuz vurgunu” yememiştir, hangi şair “deniz”lerden, “eylül”den yaralı çıkmamıştır, işte bu mümkün değildir. Üstelik siz bir anne şairseniz daha çok duyarsınız acının o tarihsel baskılarını. Şiir yazmak değil, şair olmak, yazı yazmak, yazan birisi olmak değil; yazar olmak, sanat yapmak değil; sanatçı olmak, kendi bireyselliğini de, toplumsallaştırmak çabası içinde olup; insan olmak çabası ve kaygısı öyle kolay bir iş değildir. Belli ki dünyayı yöneten şirketlerin, emperyalist güçlerin karnı bir türlü doymuyor. Kapitalizm öyle bir sömürü ve zalimlik üzerine işleyen öyle acımasız bir sistem ki, bu canavar ancak insanın kalbini ve ruhunu iğdiş ettiği zaman ve savaşlar çıkarttığı zaman, her bireyi ve özellikle kadınları kimliksizleştirdiği, dilsizleştirdiği, kültürsüzleştirdiği zaman, neredeyse hayatı, insanı ve kadını bir nesne, meta haline getirdiğinde varlığını sürdürebiliyor: “Sultanıydık dar zamanların/ ateşi buzla avuttuk/ sustuk durmadan sustuk/ susmanın boynu yok ki asılsın.” POPÜLER KÜLTÜRÜN DAYATMALARINDAN UZAKTA Durak, “gökyüzü kadınlarındır” ve “şiddeti ben doğurmadım” çığlığıyla da kadın ve insan duyarlılığını işaret ediyor. Leyla Şahin güzel bir yazı yazmış kitabının arka sayfalarında, arka çıkmadan, hem öznel hem de nesnel bir sesle, o şair tavrını da hissettirerek. Leyla Şahin, önemli bir saptamada bulunuyor: “Aslı Durak, üçüncü şiir kitabında geSAYFA 10 13 EYLÜL Y Şair Durak hayatın kalbine dokunarak, kendini çoğaltarak yazmayı sürdürüyor. Toplumun istediği “kadın” figürünün de dışına taşarak hayatın içinde “kadın” ya da “erkek” söylemiyle diliyle değil, insan olmanın sesiyle ve elbette her soruna eğildikleri gibi “kadın” sorununa da bir şair bilinciyle yaklaşmasını iyi biliyor. ? 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1178
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle