Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Boru tekmaya una mak ndimi yüyazıartışıl, o yan en edinğı sayıne bu ya katmanlı metinlerdir bunlar. Bu romanlar romana özgü bir deneme tarzını getirdiler. Deneysel, sorgulayıcı, kışkırtıcı, ironik, oyunsal bir roman dili oluşturmakla edebiyata damgalarını vuran yazarlar oldular. Milen Kundera bu tür romanlardan özellikle iki romanı ön plana çıkarır: Diderot’nun, ölümünden sonra, 1796’da yayımlanan Kaderci Jacques ve Efendisi ile Laurence Sterne’in 1759’da yazdığı Tristram Shandy romanıdır. “MEKTUP YAZILAN GÜNLER GERİDE KALDI” ? kâyelemenin hazzını yaşatan çok me; yayapıyı CortaLatife le alıkluk, oldu” sözn haişli“parktür, yo taplale yazarın ine şu kültealarak rak z, anbelki a edemümslunı dömsiyodebidan ıtın pıt kenmıyorsa n; yerika bir t, yatmeliünyayrıca da un soa bündadır. klı ande , Fuvim rlar örgümanlar lerin le dolu mi zaala aten, konkü z da adır ve dir. Bu kesinenin debiyaapıtlar lerini a? 1166 Edebiyatın ve eleştirinin popüler kültüre teslim olmaya başlayıp giderek sığlaştığı bir dönemde, böylesi bir kitapla has edebiyata dikkatleri çekiyor, evrensel edebiyatın değerli yapıtlarını anımsatmak ve göstermek istiyorsunuz diye düşünüyorum. Sevgili Rakella, Tıpkı Hayat Gibi ile okurlarınıza nasıl bir yazınsal mesaj vermeyi amaçladınız? Edebiyat yapıtlarını insanın varoluş karşısında aldığı duruşa getirdiği tanıklığın bir ifadesi olarak değerlendiriyorum. Edebiyatı yaşamın sorgulandığı, var oluşun anlamı üzerine derinlikli sorular yönetmenin bir çabası olarak algılıyorum. Böyle bir çabanın ortaya konmasıyla kişinin evrenle olan ilişkisi de belirgin bir biçimde karşımıza çıkıyor. Proust gibi ben de sanatı kurtuluşun bir aracı olarak görüyorum. Edebiyatın yaşamı kaydetme ve yaşamı daha iyiye götürme gibi bir işlevi olduğu inancını taşıyorum. Roman ve öykülerin yanı sıra, günlük ve mektup gibi giderek unutulmaya başlanan türlerin yazınsal serüvenlerini, yerli ve evrensel edebiyattaki örnekler üzerinden işlemişsiniz; bu bence önemli bir çalışma. Günlük, mektup gibi türler konusundaki görüşlerinizi belirtir misiniz? Mektup almanın da yazmanın da okumanın da keyifli olduğu günleri hiç yaşamamış olan günümüz gençliğine üzülüyorum doğrusu. Mektup yazılan günler o kadar uzakta kaldı ki! Mektup yazmak, o günlerde tek iletişim aracıydı, bir gereksinimdi. Hatta mektup yazmak da okumak da ibadet gibi bir şeydi. Adeta bir törendi. Günümüzün cep telefonları, internet üzerinden yazışma, görüntülü haberleşme, elbette iletişimi kolaylaştırdı, mektuplaşma git gide daha da azaldı, hatta artık hiç mektuplaşmıyoruz. Oysa mektup dostlara yazılırdı, mektup yazan gerçek bir özgürlük içinde yazardı yazacaklarını, kendine sansür uygulamadan. Bir nevi iç dökme, dertleşme aracıydı mektuplar. Bu sıradan mektuplaşmanın yanında ünlü yazarların mektupları bir başka olur. Onlarda engin bir kültür birikimi ile karşı karşıyayızdır. Bir ustanın dostuna yazdığı mektupları okumak başlı başına bir mutluluktur. İşte ben hem sıradan insanların arasındaki mektuplaşmadan hem de ünlü yazarların mektuplaşmalarında o eski zaman dilimlerini yaşatmak istedim. Kitaplar da bir anlamda açık adres taşımayan mektuplar niteliği taşımazlar mı? Günlüklere de aynı nedenle değindim. Bir yazarın, yaşamı tanımaya yönelik düşüncelerini ve duygularını kapsayan deneme ne yazık ki ülkemiz de fazla ilgi görmüyor. Oysa deneme bilimsel bir iddia taşımadan ve Emin Özdemir’in deyişiyle “asık suratlılığa bürünmeyen ağır başlı bir yazı türüdür.” Denemeci kendi kendisiyle konuşur gibi bundan da öte karşısında biri varmış da onunla söyleşir gibi yazar. Günlüklere ve anılara gelince, her iki tür de temelde içten ve yazarın yaşamından beslenen metinlerdir. Salâh Birsel Kimileri Günlük Sever adlı denemesinde şöyle söyler: “Güzel şeydir günlük tutmak! İnsanı içtenliğe iter. İterler ya, kolay mıdır doğru sözlü, doğru özlü bir insan olmak? Küçücüklüklerini, güçsüzlükleri, korkularını, kinlerini, kıskançlıklarını, yani bütün kirli çamaşırlarını okurların önüne sereceksin. Hem de utanmadan, ürkmeden. Buna büyük bir yazar olmak yetmez. Bilge olmak de gerekir…” Bir yazarı eserini okurken yazarın eğer yayımlanmış bir günlüğü veya anı defteri varsa mutlaka okurum. Oralarda yazara ait ipuçları yakalamaya çalışırım. Bir yazarı tanıma adına günlükler önemli bir kaynak teşkil ederler. Tıpkı Hayat Gibi’ye damgasını vuran bir özellik de, duygu ve düşüncelerinizi dile getirmedeki içten yaklaşımınız. Size göre edebiyat ve içtenlik arasında nasıl bir bağ söz konusudur? Kendini yazınıyla anlatan kişi olarak görürsek yazarı birbirimizden ayrıldığımız noktalar da doğal olarak ortaya çıkar. Her yapıt kendi sesiyle konuşur. Ben edebiyatın temelinde, sadeliğin ve açıklığın yattığına inanıyorum. Yazılarımı laf kalabalığından arındırmaya çalışarak oluşturuyorum. Şunu da belirtmeden geçemem bir yazarın kendisiyle ve yazdıklarıyla hesaplaşması gerekir. “Yazar olmasından ciddi olarak kuşku duymayan kimse yazar sayılamaz” der Elias Canetti. Bu yazılarımda ele aldığım edebi yapıtları incelerken onların değerlerini belirtmeye, yapıta ışık tutmaya çalıştım. Metnin çevresinde oluşmuş düşüncelerim hakkında konuştum. Bir okur olarak okuduğum eserin kendi üzerimde uyandırdığı etki yazılarımın çıkış noktası oldu. Duyguya gelince… Evet, duyguları dile getirmeyi önemseyerek yazıyorum. Bir dostum benim için şöyle söylemişti: “Duygularını yüreğiyle kâğıda döken bir yazar.” Metalaşan günümüz dünyasında duyguları ön plana çıkarmanın bir yazar sorumluluğu olduğuna, sanatın işlevinden birinin de duygularımızı törpülemek olduğuna inanıyorum. Gelecekte neler yayımlamayı ve yazmayı planlıyorsunuz? Yazınsal çalışmalarınızdan ve projelerinizden söz eder misiniz? Yazılarımı yayımlatmakta çok aceleci değilim. Onları birkaç kez ele almadan yayımlatmayı düşünmem. Bunu yaptığım işe saygı olarak değerlendirebilirsiniz. 2009’da bitirmiş olduğum bir belgesel çalışmam var ki üzerinde üç yıla yayılan bir araştırma döneminden geçerek oluşturdum. Şu anda 1830’ların İstanbulu üzerine odaklanan bir roman üzerine yoğunlaşmış bulunuyorum. Bir taraftan da inceleme yazılarım devam ediyor. ? Tıpkı Hayat Gibi/ Raşel Rakella Asal/ Şenocak Yayınları/ 256 s. 21 HAZİRAN 2012 ? SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1166