22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

gibi yaşaadılar. aya k dükez ele n kav z Yeni iridir. mık adlı pin sahez bu uyorhın maıdır. bu du. erinden bildi. yazarlıan NaKitapta, rini, Nitetinde Zalim yadı e atsaçıkam ne mün tedibine r çıka DA Sadramit araciddi ca, Mitve 23 hazırlayürürn ilk ıldı ve ncak şabildi. ğaza desi olkonue ve şilerin yetki ithat yasa iler, mazsa tti. Bu kanları bul’a l yöneütülen kayAbdültmesiük lhamit, aynı na a Yılmahkeaif zin1884 ürül ? nı bir “bağış” ve “lütuf” olarak görülmemeli; padişahın adeta bir lütfu gibi değerlendirilmemelidir. Bir Batılı tarihçi ve siyaset bilimcisinin belirttiği gibi, “1876’ya gelindiğinde Türkiye’de reform meselesi yüzyılını doldurmuştu. Artık çoktan kendine has bir geleceği, bir itici gücü ve başarısı olmuştu.” Bu anayasanın kabul edilmesi kuşkusuz bir aydınlar hareketinin sonucudur. Abdülhamit’in İslamcılık politikası, Tanzimat döneminin Osmanlıcılı’ğını nasıl ötelemiştir? Osmanlı Devleti’nin son döneminde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımları etkin hareketlerdir. Bu akımların hepsi, imparatorluğun yıkılışını değil, sürdürülmesini amaçlıyor, hepsi de kendine göre çıkış yolları arıyordu. İslamcılık akımına göre, devlet işlerinin kötüye gitmesinin tek nedeni din kurallarının “şeriat”ın bütünüyle uygulanmamasıdır malum. Bu akım, I. Meşrutiyet’ten başlayarak günümüze kadar geldi ve giderek güçlü savunuculara, etkin bir yazar kadrosuna kavuştu. Prof. Tunaya’nın belirttiği gibi, bu akım, “...Sultanahmet Camii minberinden en uzak köşelerdeki mescitlere bile, fikirlerini açıklama olanaklarına sahipti.” İslamcılık akımını Osmanlı’nın son döneminde etkin olarak kullanan Abdülhamit bir yandan merkezi otoriteyi güçlendirerek hiçbir itiraza yer vermeden iç politikayı yürütmeyi amaçlıyordu. Abdülhamit’in dış politikasının temel amacı ise, var olan durumu korumak, imparatorluğun devamını sağlamak ve yeni çatışmalardan kaçınmaktı. Abdülhamit’in başka çıkış yolu da yoktu. Abdülhamit temelde, Tanzimat döneminin Osmanlıcılık hareketine Namık Kemal karşın İslamcılık siyasetini benimsedi, özel önem verdiği Halifelik kurumunu da bu dış siyasetin önemli bir aracı olarak kullandı. Ancak o günlerde bu politikaya karşı çıkanlar var. Bu politikaya karşı çıkanlar, temelde Akçuraoğlu Yusuf, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Hamdullah Suphi, Ahmet Ayaoğlu gibi düşünürlerdir. Abdülhamit rejimi ideolojisinin yerine, yeni bir ideolojik formülü “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” biçiminde koymak isteyen Türkçüler, “yeni bir hayat” vaat ediyorlardı. Kurtuluşun dayandığı düşünce temeli “Türk milliyetçiliği” olacaktı. Ki bu noktada Okçuoğlu Yusuf’un Üç Tarzı Siyaset risalesi de önemlidir. açıldı, ilkokullar geliştirildi, sayısı arttırıldı, 1876’da 250 olan rüştiye sayısı 30 yılda 900’e çıktı; mülkiye, hukuk, ticaret okulları geliştirildi, Sanayii Nefise Mektebi (güzel sanatlar okulu) açıldı ve hatta yurtiçinde kütüphaneler açıldı. II. Abdülhamit bir yandan laik ve çağdaş eğitim veren okullar açıyor, ancak öte yandan da özellikle basın yaşamında en sert önlemleri uyguluyordu. Bu baskıcı yöntem ve yönetim, çağdaş okullardan yetişen aydınları II. Abdülhamit’e karşı birleştiriyordu. İşte en ilginç nokta burasıdır. Ve bu baskı yönetimi, Jön Türklerin ortaya çıkışını yaratıyor. II. Abdülhamit, kafasında daima kuşku taşıyan bir padişahtı. Tüm ülkeye yayılmış bir hafiyelik ve jurnalcılık ağı kurmuştu. Korku imparatorluğu deyimi, tam Abdülhamit için kullanılmıştır. Korku imparatoruydu Abdülhamit. Aydınlar, bu baskılardan şikâyetçiydiler. Askeri Tıbbiye öğrencileri 1889’da gizli bir cemiyet kurdular. Aydınlar, baskılara dayanamayıp Paris, Cenevre, Kahire’ye kaçtılar. 1906’da Selanik’te “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” kuruldu. Sonra bütün bu aydınlar birleşip İttihat ve Terakki’yi kurup, geliştirdiler. II. Abdülhamit’in baskısı arttıkça, aydınların muhalefeti artıyor ve İttihat ve Terakki güçleniyordu. Adeta karşılıklı bir zıtlaşma var, baskı artarken, muhalefette gerileyeceğine daha da güçleniyor... Doğrudur. Bir yabancı yakın tarih uz Ziya Paşa manına göre, “Abdülhamit’in en büyük zayıflığı, kendi geliştirdiği çağdaş eğitim kurumlarından çıkmış yeni bürokrat ve subay kuşaklarına, yeni Osmanlı aydın zümresine sadakat aşılayamamış olmasıydı. Çünkü unutulmasın ki, bu yetişen yeni aydın kitle, imparatorluğun dağıtılmasını istemiyordu. Hanedanın bir tarafa itilmesini istemiyordu. Osmanlı devletinin bir Meclis’le birlikte “meşruti monarşi” modeliyle sürmesini istiyordu. Ama, baskılar onları Abdülhamit’e karşı birleştirdi. “TÜRKİYE’DE MECLİS 104 YILDIR AÇIK VE ÇALIŞIYOR!” İlhan Selçuk, toplumsal hareketlerin oluşmasında, toplumların dönüşümlerinin sağlanmasında edebiyatçılar ve şairlerin rolüne değiniyor! Tabii, bu çalkantılı dönemde de, yazarlar, şairler direniş gösteriyorlardı, şair Tevfik Fikret’in yönettiği Serveti Fünun dergisi etrafında toplananlar yılmıyorlardı. Bu etkiler, 33 yıllık otoriter bir yönetime karşı II. Meşrutiyet’in ilanını sağlamıştır. İşte bu etkilerle Rumeli’de aydınlar harekete geçtiler ve II. Abdülhamit, 24 Temmuz 1908’de, II. Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda kaldı. 1876 Anayasası’nı tekrar yürürlüğe koydu. 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra seçimler yapıldı ve 17 Aralık 1908’de Meclis yeniden açıldı. 876 devleyasaelçika a ? 1166 “ABDÜLHAMİT BİR KORKU İMPARATORUYDU!” Abdülhamit bir yandan İslamcılık hareketine önem verirken, öte yandan laik ve çağdaş eğitimi yadsımıyor, okullar açıyor... Bu çelişki değil mi? Doğru, II. Abdülhamit, bir yandan dış etkileri, Osmanlı’dan toprak koparma girişimlerini dengelemeye çalışırken, öte yandan devletin devamını sağlamak için Tanzimat’la birlikte başlayan reform hareketlerini de sürdürdü. Abdülhamit döneminde, haberleşme alanında, demiryollarında, tarım alanında önemli gelişmeler yapıldı. Halkalı Ziraat Okulu Şu noktayı da önemle belirtmek gerekir ki, kısa aralıklarla kapalı kalsa da 17 Aralık 1908’den bugüne kadar tam 104 yıldır Türkiye’de Meclis açıktır ve çalışmaktadır. Meclis açılıyor ama, İstanbul’da karışıklıklar çıkıyor? Seçimlerde Meclis’te, İttihat ve Terakki göreceli olarak çoğunluğu elde etmişti. Ancak yönetim de tam etkili değildi. Meclisin açılışından üç buçuk ay sonra, eski takvimle 31 Mart 1909’da yeni miladi takvimle 13 Nisan 1909’da İstanbul’da büyük bir isyan patlak veriyor. Padişahı korumakla görevli avcı taburlarındaki alaylı subayların kışkırtması ile, onbaşı ve çavuşların liderliğinde harekete geçen askerler sabaha karşı ayaklandılar. Bu gruba, kimi hocalar, medrese öğrencileri, yeni rejimden zarar gören kimi gruplar, Derviş Vahdeti’nin liderliğindeki İttihadı Muhammedi Cemiyeti katıldı. Sonunda, Meclis’e girerken Adalet Bakanı Nâzım Paşa ve Lazkiye Mebusu Arslan Bey’i öldürdüler. Deniz Binbaşı Ali Kabuli Beyi Yıldız Sarayı’nın bahçesinde linç ettiler, ölenlerin sayısı 20’yi aşıyordu. İlerici olarak tanınan Tanin ve Şurayı Ümmet gazetelerini bastılar, matbaalarını ve idaresini darmaduman ettiler. İsyanı yürütenler şeriat istediklerini açıkça belirtiyorlardı. İstanbul günlerce bir kaos ve karmaşanın altında kaldı. İngiliz basını bu hareketi destekleyen yazılar yazıyordu. Sonunda, Rumeli’deki 2 ve 3. ordu harekete geçti. İstanbul’a geldi ve bu isyanı bastırdı, elebaşılarını yakalayıp mahkemeye verdi ve idamlar oldu. Son yıllarda kimi yazarlar 31 Mart’ın abartıldığını, bunun basit bir hareket olduğunu yazıyorlar, kimileri de Ergenekon davasıyla bağlantılanŞinasi dırıyor. Kitapta bunu da inceliyorsunuz. Bu bağlantıyı kuranlar, buna bir isim buldular. Bunun adına da “İttihatçı zihniyet” deniliyor. Eskiler bir yana 1 Mayıs 1977 katliamı, Uğur Mumcu suikastı, Maraş, Çorum, Sivas olayları da bu zihniyete bağlanıyor. Adeta yeni bir tarih, alternatif bir tarih yaratılıyor. 2001’de Ahmet Altan’ın İsyan Günlerinde Aşk adını taşıyan romanı yayımlandı. Altan, kendisinin tanımlamasıyla, “bu romanıyla 31 Mart’a isyan ediyordu.” Zaman gazetesinde yayımlanan söyleşisinde de “31 Mart’la aldatıldık” diyordu. Bu aldatılmaya karşı isyan ediyor izlenimini veriyordu. Altan’la aynı görüşte olan daha başka liberal yazarlar da var... Örneğin tarihçi Cemil Koçak da 31 Mart olaylarını İttihatçı cuntaya tepki gösteren bir asker hareketi olarak görüyor. Kitapta bu görüşlere de yer verildi. Ama 31 Mart olayları adı verilen bu karşıdevrimi belgelere dayanarak ortaya koymaya çalıştık. Nedenlerini, gerekçelerini günün koşullarını analiz ettik. Türk yakın tarihi üzerinde ciddi araştırmalar yapıp, eserler vermiş olan yabancı yazarlarına 31 Mart olayı hakkındaki görüşlerine de yer verdik. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Özgürlük Mücadeleleri TarihimizDevrimin İlk Karşıtları/ Alev Coşkun/ Cumhuriyet Kitapları/ 302 s. 21 www.istanbulumtadimtuzumhayatim.com CUMHURİYET KİTAP SAYI 1166 HAZİRAN 2012 ? SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle