22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VİTRİNDEKİLER Anne Hiç Canım Acımadı/ Tuncay Özkan/ Cumhuriyet Kitapları/ 226 s. “Sizin hukukunuz, dünyadaki hiçbir hukuk, bir insanın vicdanından daha büyük değildir. Ben vicdanımın temizliğiyle burada dimdik duruyorum! Hayatımın sonuna kadar da dururum. Ben hasretten yaprak dökmesinler diye burada göğsümün üstünde sakladığım fesleğenleri, yârime gönderiyorum. Ben memleketimin fesleğenine, toprağına, insanına aşkla bağlıyım, aşk! Beni bu topraklardan kimse söküp atamaz. Beni zindanlar, hücreler bu topraklardan söküp atamaz. Tecritler vız gelir. Ancak faşistler düşünceden korkar. Ancak alçaklar insanlara tuzak kurar. Faşizme ve alçaklığa artık izin vermeyin...” Tuncay Özkan yeni kitabı “Anne Hiç Canım Acımadı” ile tekrar okuyucuların karşısında. Kahrolsun Dostoyevski/ Atiq Rahımı/ Çeviren: Ebru Erbaş/ Can Yayınları/ 222 s. 1990’lı yıllarda, Sovyet işgalini izleyen iç savaş sırasında, Kâbil Üniversitesi’ndeki kütüphanede çalışan 27 yaşındaki Resul, nişanlısına fahişelik yaptıran muhabbet tellalı Alya Ana’yı baltayla öldürür. Babasının isteği üzerine 19861989 yılları arasında hukuk öğrenimi almak için gittiği Leningrad’da Rusça öğrenmiş ve Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanını okumuş, Raskolnikov’dan çok etkilenmiştir. 78’deki Rus işgalinden sonra babası komünist olmuştur ama Resul bunu kendine uygun görmemiştir. Kadının paralarını alıp evden kaçmaya hazırlandığı sırada Dostoyevski’nin kendisini ikinci kez öldürmeyi yasaklayan sesini duyar ve o andan itibaren kendisini romanın ünlü karakteriyle özdeşleştirir. “Kahrolsun Dostoyevski”, Rahimi’nin ölümün kol gezdiği vatanı Afganistan’ı, suçu, vicdan azabını ve cezayı sorgulandığı bir tür Afgan Suç ve Ceza’sı. Roman, aklın terk ettiği, tanrının çok fazla hissedilen varlığının bir süre sonra tanrısızlığa dönüştüğü çağdaş Afganistan’ı da, iyilik ve kötülük kavramlarını da sorgulayan ve Rus edebiyatından izler taşıyan sıra dışı bir yapıt. Virginia Woolf – Bloomsbury ve Ötesi/ Anthony Curtis/ Çev.: Özge Çağlar Aksoy/ İletişim Yayınları/ 336 s. Virginia Woolf’un edebi dehasını keşfetmek için hem kurgusal çalışmalarından hem de belgelerden yararlanan ünlü edebiyat eleştirmeni Anthony Curtis, tıpkı yazarın eserleri gibi onu ve çevresindeki herkesi, ailesini, dostlarını, Bloomsbury Grubu’nda girişilen entelektüel tartışmaları, dönemin sanat akımlarını, Britanya İmparatorluğu’nun dönüşümünü, iki dünya savaşının yankılarını, feminist hareketin gelişimini, kısacası 20. yüzyılın ilkyarısındaki zamanın ruhunu yansıtan bütünlüklü bir araştırmaya imza atmış bu kitabıyla. Woolf’un eserlerini, kişisel ve profesyonel yaşamını bir arada sunan özel bir çalışma elimizdeki. 22/11/63/ Stephen King/ Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş/ Altın Kitaplar/ 816 s. “22 Kasım 1963’te Dallas’ta üç el silah sesi duyuldu, Başkan Kennedy öldü ve tarih yeniden yazıldı. Peki ya geçmişi değiştirme şansınız olsaydı?” Her şey Maine’deki Lisbon Falls kasabasında yaşayan edebiyat öğretmeni Jake Epping’e lokantacı dostu Al Templeton’ın verdiği bir sırla başlar. Aslında SAYFA 26 ? 21 HAZİRAN 2012 lokantasının kileri geçmişe, 1958’e açılan bir geçittir ve Al, Jake’ten saplantı haline getirdiği görevi devralmasını, Kennedy suikastını engellemesini istemektedir. Böylece Jake Epping, George Amberson olarak büyük arabaların ve fiyonklu çorapların dünyasında, herkesin her yerde sigara içtiği bir Amerika’da yeni bir hayata başlar. Boğucu Derry şehrinden, hayatının aşkıyla karşılaştığı sevgi dolu Jodie kasabasına, Lee Harvey Oswald’a ve Dallas’a uzanan bu romanda; geçmiş, geçmiş olmaktan çıkıp gerilim ve heyecan dozu yüksek bir maceraya dönüşüyor. Stephen King, yeni romanıyla okuyucuların karşısında. Sisle Gelen Yolcu/ JeanChristophe Grangé/ Çeviren: Tankut Gökçe/ Doğan Kitap/ 678 s. “Sisle Gelen Yolcu”, tüm romanlarında ısrarla “kötülük”ün kaynağını arayan JeanChristophe Grangé’nin kurduğu kâbus dolu bir labirent. Grangé, romanını tasarlamak için her romanında olduğu gibi bu romanında da titiz bir araştırma süreci yaşamış. Bir psikiyatri hastanesinde bir süre kalmış ve hastalarla uzun sohbetler etmiş. Marsilya’daki evsizlerin arasına, heyecan verici tasvirlerle anlattığı tekinsiz bir dünyaya dalmış. Romanın ana karakterini bu araştırmalar sonucunda yaratmış Grangé. Mathias Freire, Bordeaux’da işi dışında özel bir hayatı olmayan, bir ihtisas hastanesinde görev yapan genç bir psikiyatr. Nöbetçi olduğu bir gece, tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir adam getirilir hastaneye. Ertesi gün ise bölgede bir ceset bulunur. Hikâyelerinde biraz efsane unsuru, biraz western, biraz tarih olmasını sevdiğini belirten Grangé, bu romanında da okuyucuları bitmez bir gerilimin içine çekiyor. Harabelerde Aşk/ Walker Percy/ Çeviren: Suzan Aral Akçora/ Ayrıntı Yayınları/ 464 s. Bir tür spekülatif ya da bilimsel kurgu olan “Harabelerde Aşk”ta, “Ütopya”nın yazarı Sir Thomas More’un soyundan gelen ve onun adaşı olan ana karakter, Louisiana’da, adı manidar bir biçimde Paradise olan küçük bir kasabada yaşamakta ve psikiyatr olarak çalışmaktadır. Zaman içinde, 1960’ların sosyal akımları mantıksız aşırılıklara ulaştıkça, ABD sağ ve sol, siyahi ve beyaz arasında giderek daha çok bölünmüştür. Toplum parçalanmaya başlamıştır ve More dışında hiç kimse bunun farkında değil ve umursamıyor gibidir. “Harabelerde Aşk”, din, cinsellik, tıbbi ve bilimsel etik, ırksal ilişkiler gibi alanlarda Amerikan toplumunu inceliyor ve hicvediyor. Percy’nin diğer birçok eserinde olduğu gibi kahraman yabancılaşma ve varoluşçu kuşkular yaşayan biri ancak bu romana daha eğlenceli bir hava katarken dünyaya belli bir mesafeden ve mizahi bir gözle bakma imkânı sunuyor. Bir Kapıdan Gireceksin/ Hazırlayan: Umut Tümay Arslan/ Metis Yay./ 262 s. “Bir Kapıdan Gireceksin”, yakın dönem Türkiye sineması üzerine on dokuz denemeden oluşuyor. Bu denemeler, Türkiye’nin uzak ya da yakın, kronik ya da yeni, can acıtıcı ya da kayıtsızlaştırıcı meselelerini sinemasal kurgu dolayımıyla düşünmeye, bu yolla farklı türden hakikatler keşfetmeye imkân tanıyor. Ama aynı zamanda okuyucuları bekleyiş, inanç ve arzu ile kapısı aralanan, sinemanın o sapkın ama mucizevi dünyasına bir kez daha sokuyor. Yan yana geldiklerinde bu denemeler, insanın bilgi ile inanç arasındaki salınımının, film seyretme deneyiminin de ta kendisi olan bu salıncağın, insan hayatının aptalca sıra danlığını, hatta bu sıradanlığın kimi zaman taş gibi görünen kalıcılığını, iç burkucu sefaletini nasıl aşındırabildiğini de gösteriyor. Bizim Hazin Evrenimiz/ Scarlett Thomas/ Çeviren: Kıvanç Güney/ APRIL Yayıncılık/ 438 s. Romanın kahramanı Meg Carpenter beş parasız. Romanını bir türlü tamamlayamıyor. Cep telefonunu idareli kullanmak zorunda. Erkek arkadaşının sorunlarıysa bitmiyor. Tam da bu anda ölümsüzlüğü vaat eden bir kitabın hayalet yazarlığı teklif ediliyor. Gözü kapalı kabul ediyor. Ama kim sonsuza dek yaşamak ister ki? Kozmoloji, fizik, tarot, yeni nesil akımlar, Nietzche ve Baudrillard’dan yola çıkan “Bizim Hazin Evrenimiz” edebiyata ve hayata yeni bir bakış müjdeliyor. Scarlett Thomas ilişkilerin nasıl kurulup yıkıldığına, geleceğin ve geçmişin nasıl baştan yazılabileceğine dair bir roman sunuyor. Büyük Deniz/ David Abulafia/ Çeviren: Gül Çağalı Güven/ Alfa Yayınları/ 756 s. David Abulafia’nın “Büyük Deniz”i, MÖ 3500 civarında Malta’da o gizemli tapınakların dikilmesinden, Akdeniz sahillerinin yakın geçmişte bir turizm beldesi olarak yeniden yaratılmasına varıncaya dek Akdeniz’in üzerinde ve hemen çevresinde olan bitenlerin ilk eksiksiz tarihini anlatıyor. “Büyük Deniz” Cebelitarık’tan Yafa’ya, Cenova’dan Tunus’a kadar Akdeniz’in bütün o olağanüstü uzamında ve tarihinde nefes kesici bir şekilde geziniyor. Dvid Abulafia, ele aldığı büyük ölçekli gelişmelerle doğrudan bağlantılı bireylerin yaşamlarını da büyük bir ustalıkla anlatıya monte ediyor. Hayatı Sevme Hastalığı/ Sibel K. Türker/ Can Yayınları/ 236 s. ”Hey kadınlar! Akşamın bu saatinde, bir yeraltı treninin içinde aslında birer aşk yolcusu olduğunuzu bilmiyor muydunuz? Hepimiz, istisnasız hepimiz biraz dövülüp ezileceğiz. Yolculuğumuz bittiğinde ise bu akşam treninden kozayı delip çıkan kelebekler gibi mutlu ve özgür ve bilmiş ve tükenmiş ama hayatta kalarak yerüstünün ışıklarına doğru aceleyle uçuşarak çıkıp gideceğiz. Nereye mi ey kadınlar! Karanlık inlerimize tabii ki.” Sibel K. Türker’in yeni romanı “Hayatı Sevme Hastalığı”, yalnızlıktan erkeklerle hesaplaşmaya, alkolden müziğe, ahlaktan aşka pek çok sorunu son derece kıvrak, esprili ve ritmik bir dille anlatıyor. Pencere/ Serhat Çelikel/ Yapı Kredi Yayınları/ 140 s. “Pencere”, Serhat Çelikel’in ilk öykü kitabı olmasına rağmen bir olmuşluk ve ustalığın ürünü olarak niteleniyor. Kitapta birbirinden farklı yerlere ve zamanlara yirmi dört pencere açılıyor. Gözlem, betimleme ve düş gücü, zamanın akışına yüklediği derin anlamlar, parlak buluşları, insanı ve hayatı kavrayıştaki özgünlüğü, yaşanmışlıklara bakış açısındaki dinginlik, benzetmelerindeki keder ve ironi, kişilerinin tuhaf özelliklerini sergileme yeteneği, duyguları dile getirişindeki şiirsellik ve elbette söz dağarının genişliği Çelikel’i öyküde farklı bir noktaya taşıyor. Çelikel “Pencere”yle klasik öyküye yeni tatlar getiriyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1166
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle