Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
e ? cenlikle doğal ki daha sonra kazandığım toplumcu düşüncenin bireşimi senin söylediğin olguyu yarattı sanırım. p’ r. BeOkurlam Isbulaekliğinın esYağSılam an olaesteemem zaketi munu hanayel deuadan kını rsusıkı ğlıyor mızın si, çok iğine gücü ünkü meğiyle imize aşayan ndır. ücü ola savainsananlata ailemamın . Anrlü sıriyle e ? 1151 “BİZİ VAR EDEN ÖĞRETMEN OKULLARIYDI” Aile ortamında Anagız Kadın’ın yani annenin önemi büyük. Erkek egemen bir toplumda bu kişisel bir üstünlük mü yoksa Anadolu gerçeğinin olumlu bir yansıması mı? Annem evimizin direğiydi bütün evlerde olduğu gibi. Son derece çalışkandı. Sabahları ben daha gün doğmadan saçta yapılan ekmeğin kokusuyla uyanırdım çocukluğumda. O, çoktan namazını kılmış, hayvanı haşatı doyurmuş, günlük ekmeğini yapmaya başlamıştır. Tarlada, bahçede, harmanda o vardır. Ocak başında tencereyi kaynatan da odur. Bu erkek egemen toplumun yarattığı bir görev dağılımından öte bir gerçekliktir. Sonuçta ev denilen değirmeni annem döndürürdü. Babam biraz da ona kaytarma olanağı veren bir işe sarılmıştı. Ağabeyim, gelin abam annemin yardımcısıydılar. Bizlerse onların yörüngesinde dolaşıyorduk. Bu da en azından beni güçlü, özgür, iyimser kıldı. “Tongulların motoru/ Ne yüklersen götürü” diye türkülerin yakıldığı, üretimde yavaş yavaş makine döneminin başladığı, ocaktan gazocağına geçildiği yıllar. Bu geçişin sancıları sizin köyde de yaşanıyor. Günümüzden geriye bakarak yorumlarsak; bu geçişin sağlıklı olduğunu söylemek mümkün mü? Bu geçiş, teknolojik yeniliklerle tarımın başlamasıdır o yıllarda. Sağlıklı olsaydı bugünkü sıkıntıları büyük olasılıkla yaşamazdık. Üretim araçlarının mülkiyeti her zaman varsılın elinde oldu. Köylerdeki Tongullar gibi varsıllar, ilk motorları alıp makineli tarıma geçtiklerinde çoğu aile hâlâ hayvanlarıyla tarım yapıyordu. Planlı, bilimsel bir tarım için ne halk bilgilendirilmiş ne bunun için yeterli çaba harcanmıştır. Dahası Köy Enstitüleri kapatılarak olası bir kültürel altyapı engellenmiştir. Köy Enstitüleriyle makineli tarım arasında bilinçli bir plan yapılsaydı üretim araçları sorunu da topraksız köylünün sorunu da çözülürdü. Bu nedenle makineli tarıma geçiş Anadolu’daki toprak sahiplerini, ağaları, varsılları daha da güçlendirmiştir. Bunun ruhbilimsel sonuçları incelenmelidir. Çünkü özellikle köylerde makine sahiplerinin konumu değişmiştir. Cakayla karışık bir böbürlenme aracı olmuştur altlarındaki traktörler. Üstünlük aracı olmuştur. Yazar olarak beni bu yanı daha çok ilgilendirmiş, incitmiştir. Oğlunuzun adını Gönen koyacak denli Gönen İlköğretmen Okulu’na sevginiz ve gönül bağınız var. Bu bağ nasıl oluştu? “Başarılı bir öğretmen olmanızda ve ozan, yazar kimliğinizin oluşmasında okulunuzun katkıları neydi?” diye sorsam neler söylersiniz? Önce Köy Enstitüleri, sonra öğretmen okulları, genç Cumhuriyetimizin köy çocuklarına bir armağanıydı. Ben öyle algılıyorum bugün. O okullar olmasaydı biz köylerden çıkamaz, dünyanın ayırdına varamazdık. Kısaca bizi var eden öğretmen okulları olmuştur. On bir yaşında çocuk olarak girdiğim Gönen Öğretmen Okulu’ndan on sekiz yaşında genç bir öğretmen olarak çıktığımda özgüveni tam bir gençtim. Bu eğitimin sağladığı çok önemli bir değişim, büyük bir sıçramadır benim ya da arkadaşlarımın yaşamında. Kitap okumaya da, şiir yazmaya da orada başladım. Okullarımız, yeteneklerimizi geliş tirmek için olanaklar yaratıyordu. Yazdığımız her satır ilgiyle değerlendiriliyordu. Sınıflardaki duvar gazeteleri, okulun çıkardığı gazeteler bizim için ilk şiirlerimizi, öykülerimizi sergilediğimiz sevimli araçlardı. Yazdığım ilk şiiri sınıfın duvar gazetesine koymasalardı da ben Cahit Külebi’nin şiirleriyle, Orhan Kemal’in, Panait Istrati’nin, Yaşar Kemal’in kitaplarıyla sanırım yazma dürtüsünü yine geliştirirdim. Bu olanak her zaman vardı çünkü. Okulumun bana verdiğini onun adını oğlumda yaşatarak bir ölçüde karşılamaya çalıştım. Aslında oğlumuzun ikinci bir adı vardır: Kansu. O da Gönen Öğretmen Okulu’nun bize sevdirdiği bir şairin, Ceyhun Atuf Kansu’nun soyadıdır. İlkokul öğretmenim de Gönen Köy Enstitüsü çıkışlıydı. Bizim oğlumuza Gönen adını verdiğimizi öğrendiğinde “Ben neden düşünemedim” diye hayıflanmıştı. Onu da sevgiyle anıyorum buradan. Onun da emeği çoktur bizde. Bugün teknoloji bütün okullara girdi. Modern ve çağdaş eğitimi bilgisayar ve akıllı tahtaların varlığıyla özdeşleştiren bir anlayış var. Okulunuzdan, öğrencilik yıllarınızdan bugüne gelmeyen, bugün de olmasını istediğiniz özellikler neler? Genel kültürü zayıf, okumanın erdeminden uzak bireyler için teknoloji ne denli etkili olabilir? Deneyimli bir eğitimci olarak günümüz gençlerine neler önerirsiniz? Ülkemizdeki en büyük yanılgılardan biri budur: Teknolojiyle her şeyin çözümleneceğini sanmak gibi bir aldanış içindeyiz. Bütün sınıflara bilgisayar, televizyon koyduk da ne oldu? Teknoloji kültürün bir parçasıdır yalnızca, kendi değildir. O nedenle bana kalsa Gönen Öğretmen Okulu’ndan her gün arı kovanı gibi çalışan kitaplığımızın bütün okullara taşınmasını isterim. Okumayan öğrencilerin bilgisayar kullanarak uygar olmaları olanaksızdır. Uygarlıksa sanatla, kültürle, müzikle, resimle, bilimle, felsefeyle ölçülür. Bugün en beceriksiz insanlar bile biraz uğraşınca bilgisayar kullanıyor, dünyanın dört bucağıyla haberleşiyor, tıklaşıyorlar. Sonuç? Kendi değerlerini yitirerek hem kendilerini, hem geleceklerini yitiriyorlar yazık ki. Teknoloji onları kullanıyor, onlar teknolojiyi değil. Teknolojiye karşı mı çıkıyorum. İlgisi yok. Yalnızca teknoloji kullanmanın da bir felsefesi, kültürel bir getirisi olmalıdır insan yaşamına. Bireyselden yola çıkıp toplumsalı irdeleyen bir yapıt Yağmurlar Nereye Yağar. Roman, bizim kuşağın romanı diyeceğimiz denli içten, sıcak. Dil, tüm yapıtlarınızda olduğu gibi yabancı sözcüklerden olabildiğince uzak, yalın temiz bir Türkçe. Bu tutarlılık sürüp gidecek mi, yoksa ufukta yeni arayışlar, farklı yönelişler de var mı? Hidayet Karakuş’un bundan sonraki yağmurları nereye yağacak? Dil tutumumun değişmesi düşünülemez. Ben Türkçeyle varım. Gelecek kuşaklara arı duru, anlatım olanakları yüksek bir dilin örneğini vermek istiyorum. Bunu ne kadar başarırım bilemem ama ereğim bu. Estetik düzlemde farklı yönelişleri, arayışları; anlatımda daha farklı çalışmaları her zaman düşünürüm. Bundan sonraki ‘yağmurlar’ uzun süredir üzerinde durduğum biri gençlik, öteki yetişkinler için yazacağım romanlarda ortaya çıkacak sanırım. ? (*) Yağmurlar Nereye Yağar/ Hidayet Karakuş/ Cumhuriyet Kitapları/ 234 s. (**) Sılam Isparta/ Hidayet Karakuş/ Heyemola Yayınları/ 382 s. 8 MART 2012 ? SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1151