06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ian McEwan’dan ‘Solar’ Ian McEwan’ın sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yayımladığı son romanı Solar Kıvanç Güney çevirisiyle Türkçede. McEwan romanda, dünyada çokça konuşulmaya başlanan “güneş enerjisi” üzerinden bir bilim insanının “insan” hallerini gözler önüne seriyor. ? Eray AK an McEwan, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Türkçeye çevrilmiş birçok kitabıyla belirli bir kesimin tanıdığı bir yazar ancak her nedense McEwan’ın yapıtları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de ilgi görmüyor. McEwan araştıran, yeni yazar bulma hevesindeki okuyucuların odağında ve takibinde yalnızca Türkiye’de. Bir kitabı değerlendirirken kuşkusuz bu da önemli bir kıstas fakat McEwan’ın genel okuyucu çevrelerine inememesi gerçekten üzücü çünkü edebiyatla birlikte genel okuyucu çevrelerinin zevkine de hitap edebilecek nitelikler barındırıyor onun yapıtları. Polisiye zevkten tutun da derinlikli psikolojik analize kadar uzanabilirsiniz McEwan’ın yazdıklarıyla. Yazarın bir diğer önemli özelliği ise hemen her romanında çok farklı bir karakter yaratıp yine yarattığı karakterleri kadar farklı, ondan başka kimsenin değinemeyeceği, üzerine bir roman çıkartamayacağı konular üzerinde kalem oynatıyor olması. Yazarın daha önce yayımlanan kitaplarında bunu çok net bir biçimde görmüştük. McEwan şimdi de bu özelliğinin uç noktalarından birini sergilemiş. Yazarın bunu sergilediği yer ise Kıvanç Güney Türkçesiyle okuduğumuz yeni yayımlanan romanı Solar. Solar, McEwan’ın sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yayımladığı son romanı aynı zamanda. Yurtdışında 2010 yılında okuyucu karşısına çıkan Solar, tazeliğini çokça yitirmeden karşımıza geliverdi. Romanın, McEwan’ın hünerlerini sergilediği üst noktalarından birini meydana getiriyor olması ise edebi verimlerde çokça karşımıza çıkmayan bilimedebiyat birlikteliğini bir arada yürütebilmesinde ve romanın gerçekten ilgi çeken kahramanı Michael Beard’la “geçkin” bir bilim insanının iç dünyasına; paralelinde de dâhilerin karmaşık hayatlarına göz indirebilmesinde saklıyor. İKLİM BİLİMİ ÜZERİNE Solar’ın yukarıda bahsettiğim bilim ve edebiyatı paralel zeminlere oturtması, hikâyesini meydana getiren konusuyla şekilleniyor. Güncel, çok güncel bir konudan; çokça konuşulan ama üzerine az iş yapılan “iklim bilimi” gibi üzerinde ısrarla durulması beklenen bir konudan almış fitilini roman. Solar elbet iklim bilimi, yenilenebilir enerji sistemleri ve özellikle de güneş enerjisi üzerine anlamlı mesajlar verse de yalnızca bunun için kaleme alınmamış. Sadece bunu yapsaydı kitabın türü “roman” değil çok başka bir şey olurdu ki zaten McEwan gibi usta bir kalemden yalnızca bununla yetinmesini beklemek abes kaçardı. McEwan hem edebi hem de bilimsel yönden doyurucu bir romanla çıkmış okuyucularının karşısına Solar‘la. Solar; “2000”, “2005” ve “2009” taSAYFA 14 ? 8 MART 2012 I Güneşi arayan adam rihleriyle kesintiye uğramış üç bölümden oluşuyor. Bu üç tarihin arasında kalan zamanlarda ise bazı atlamalar yaşanabiliyor. Yani yazar belirli bir tarihin kurguya yatkın bir yerinden makaslayıp geçmiş bölümde bahsettiği olayların gelişmiş aşamalarıyla karşımıza çıkabiliyor. Bu tarihler arasında da zaman zaman geriye dönüşlerle kahramanımızın geçmişteki yaşamından kesitler göz önüne seriliyor. 2000 yılından başlıyor hikâyesini anlatmaya roman. Aslında romanın tarihsel değeri kahramanımızı ve çevresindekilerin yaşantısını çok etkilemiyor. McEwan’ın romanını üç bölüme ayırması ve üçünde de belli tarihsel dönemleri baz alması tamamen Solar’ın üzerine konuşlandığı konuyla alakalı. Solar, güneş enerjisi fikrinin temellendirdiği bir roman olduğundan, bu enerji üzerine üretilen fikirlerin tarihsel bağlamda son on yılda nasıl öne çıktığını, küresel ısınmanın nasıl dünyada tartışıldığını da hesaba katarsak McEwan’ın tarihlendirmeleri çok daha önem kazanıyor. Romanda da bu bölümlerde en başta ortaya atılan, sonrasında yaygınlaştırılmaya, benimsetilmeye çalışılan, en sonunda da uygulama aşamasına geçilen bir güneş enerjisi fikrinden rahatlıkla bahsedebiliriz: “Bizi önce kömür, sonra da benzin yarattı ama artık bunları yakmanın mahvımıza neden olacağını biliyoruz. Ya yeni bir yakıt bulacağız ya da tükenip dibe çökeceğiz. Yeni bir sanayi devrimi lazım. Başka türlüsü mümkün değil (…)” EINSTEIN ETKİSİ Romanın dallandığı noktaları bir kenara bırakıp kahramanımıza odaklandığımızda ise gerçekten farklı sularda yüzmeye başladığımızı anlayacaksınız. Kahramanımız Michael Beard Nobelli bir fizikçidir. Üstelik kuramını da Einstein’ın ünlü fikirleri üzerine inşa etmiştir ve toplumda yeni Einstein gözüyle bakılıyordur kendisine. Dışarıdan her şey güzel görünüyor ancak Beard’ın aşamadığı bazı sorunları vardır: Kadınlar mesela. Hayatı boyunca hiçbir zaman tek kadınla yetinmez Beard. Biçimsiz vücudunu ve ilerlemiş yaşını umursamadan usta bir kadın avcısına dönüşmüştür. Ancak şimdiki beşinci evliliğinde roller biraz değişmiştir. Hep aldatan taraf oyken şimdi karısı onu aldatıyordur; hem de evlerine gelen bir musluk tamircisiyle. Bitmiş bir ilişkiyi kurtarmak adına ümitsiz bir çabaya girer Beard ancak bu noktada karsının kendisini başka biriyle daha aldattığını öğrenir. Tam bu konu üzerine yoğunlaşacakken de kendi gözleri önünde bir kişinin ölümüne neden olan talihsiz bir kaza gerçekleşir ve Beard’ın yaşamı bu kaza üzerine şekillenmeye başlar. Tek sorunu bu değildir Beard’ın ayrıca. Kendi “bilimiyle” de arasına mesafe girmiştir. Uzun süredir yeni bir şey koyamamıştır ortaya. “Eski bilim adamlarından kim kaldı?” kontenjanından hâlâ konferansların aranan ismi olsa da ununu elemiş eleğini asmıştır: “Kesin bir şey vardı: Eline bir kalemle bloknot alıp sessizlik içinde saatlerce tek başına oturarak biraz düşünmeyeli, özgün bir varsayım bulup onunla oynamayalı, peşine düşüp yaşama geçirmeye çalışmayalı tam yirmi yıl olmuştu. Hiç fırsatı olmamıştı: yo, zayıf bir bahaneydi bu. İçinde o istek, o öz yoktu, kıvılcımı eksikti. Tek bir yeni fikri yoktu.” Beard tüm bu karmaşık özel hayatına ve askıya alınmış gibi görünen bilim yaşamına karşın hâlâ zaman zaman “yaşlı bilge” tavrını da sürdürür aynı zamanda. Bu bağlamda roman boyunca iki Beard’la karşılaşıyoruz aslında. Birincisi: Romanın eğlenceli ve içinde duygu parçacıkları da bulabileceğimiz, “boynuzla yan” ve “boynuzlanan” özel yaşamındaki Beard. İkincisi: Yürüttüğü projeler ve konferanslardaki halleriyle “Prof. Beard”. Bu iki karakterin çekişmesiyle yolunu buluyor romanın duygusal ekseni. Biz de okuyucu olarak “insan” ve “profesör” Beard’ın macerasının peşine takılıyoruz. Bu iki kişiliğin aynı bünyede taşınmasından doğan sıkıntılara da tanıklık ediyoruz aynı zamanda. İşte “boynuzlu” sıkıntısı çeken ya da tersine evde projelerine boğulan bir karakterin sıkıntılarını yaşayabiliyoruz. Beard çoğunlukla rezil olan, işleri hep ters giden, aksi ve sakar yanlarıyla çizilmiş yazarı tarafından. Bu romanın içinde bolca bulundurduğu mizahi yanı da besleyen en önemli kaynakların başında geliyor. Nobelli bir bilim insanının “insan” hallerini görebilmek Solar’ın güzel yanlarından birini yaratıyor bu bağlamda. McEwan’ın romanın sonunda verdiği uzunca teşekkür listesine baktığımızda Walter Isaacson’un ünlü Einstein biyografisini görmek mümkün. Einstein’in meşhur kuramından yola çıkarak kendi kuramını bulan Beard’da da bolca Einstein etkisi görebiliyoruz bu paralelde. Einstein ve Beard arasında gerek ortaya attıkları fikirler gerekse de özel yaşam karmaşıklığı noktasında bolca koşutluk kurabiliyoruz. ÇOK TELDEN SES ALMAK Romanın Beard ve çevresinde gelişen olaylar ekseninde ucunun “güneş enerjisi”ne bağlandığına yukarıda değinmiştim. McEwan bunu ağır bilimsel levhalar şeklinde sunmuyor bize. Herkesin anlayabileceği dilden örnekler ve hikâyelerle bezeyerek anlatıyor. Bunlardan biri: “Adamın teki yağmur ormanında ve susuzluktan ölüyor. Baltası var ve özsularını içmek için ağaçları kesmeye başlıyor. Her ağaçtan birer yudum. Her yer çöle dönmüş ve biliyor ki kendisi yüzünden orman da hızla yok olmakta. Peki neden ağzını açıp da yağmur suyu içmiyor. Çünkü ağaçları devirmekte çok iyi, işleri hep böyle halletmiş ve yağmur suyu içmeyi savunan insanların garip tipler olduğunu düşünüyor. O yağmur bizim güneşimiz. (…)” McEwan Solar’ın merkezine “yenilenebilir enerji”yi oturtsa da sosyal açıdan çok başka sorunlara da yetişiyor. Bunlar yazar tarafından romanın merkezine alınmasa da yan kollardan temasa geçilmesi bile romanın kurgusu içinde yeterli bir anlatımla dile getiriliyor. Bunların başını ise “kadınerkek ilişkileri” gibi her dönem konuşulabilen, kendini yenileyebilen, söylenebilecek farklı alanlar yaratan bir konu çekiyor. “Beard ve kadınları” üzerinden ele alıyor bu konuyu genelde McEwan ve tek yönlü asla değil. Toplumda kadın ve erkeğe biçilen roller üzerinde duruyor özellikle yazar. Bu bağlamda da “bilim insanları” demeyi dahi güçlükle öğrenebildiğimiz çağda kadının bilimdeki yerini tartışabiliyor mesela. Yine romanın ana ekseni dahilinde bağımlılık, yaşlılık gibi insani konular da ele alınıyor. Bunun dışında ise dokunulmaz ve özgür olması gereken basın ve bilim dünyasının kaypaklıklarını da görebiliyoruz romanda. Çok telden ses veren bir roman diyebiliriz Solar için rahatlıkla. McEwan’ın incelikli zekâsıyla işlenmiş, kollarını polisiyeden bilime geniş bir yelpazeye açan dünyanın geleceğine dair az da olsa düşünen herkese iyi gelecek bir roman Solar. ? [email protected] Solar/ Ian McEwan/ Çeviren: Kıvanç Güney/ Turkuvaz Kitap/ 320 s. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1151 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle