Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Thomas Hardy’den ‘Adsız Sansız Bir Jude’ Asi ruhlu Jude ile Sue’nun asil trajik yenilgisi Adsız Sansız Bir Jude, 1895’te yayımlandığında çok sert eleştiriler almıştı. Hardy’nin bu tarihten sonra başka roman yazmamasında, kişisel bazı sebeplerin yanı sıra bu eleştirilerin de etkili olduğu biliniyor. Hardy’nin olay örgüsü kurmadaki hünerini konuşturduğu ve bir toplumsal panorama çizdiği bu roman, aynı zamanda klasik gerçekçi Batı romanının da son büyük örneklerinden biri. ? Bedriye KORKANKORKMAZ endime ısrarla şunu soruyorum: “Hayatın kaç yüzü var? İnsan kendi yaşantısından yola çıkarak yaşam serüvenini tamamladığında hayatın/ hayatının kaç yüzüyle yüzleşiyor? Diğer önemli soru da şu: “Hayatın/ hayatının yüzleşemediğin yüzlerinden dolayı şanslı mı yoksa şansız biri olarak mı algılamalıydı insan kendisini? Hükmettiğini yok eden canlılar dünyasının ekoselerinde ilerliyorum. Kırılgan ruhum insanlığımın teminatı. Hayatımda peşinden gittiğim ve kendimi ödüllendirmek istediğim yegâne başarı insanlığımı yitirmeden yaşam serüvenimi noktalamamdır. Bu yüzden yapay başarı ve üne paye vermiyorum. Ne zaman bir mezarlığı ziyaret etsem farkında olmadan kendime soruyorum: “Ölülerin ruhu savaş gibi neden bir kentin ruhunu sarsmıyor? Mezarlıklar iyi /kötü insanların nasıl da koyun koyuna yattıklarının canlı kanıtı olarak karşımda duruyor. YAKILAN KİTAP İnsan ruhunun gizemine önce ölülerin sonra da canlıların ruhuyla ulaşılabileceğini yeni öğreniyorum. Bu yüzden bana getirilen en büyük eleştiri 19. yüzyıl edebiyatına olan merakımın beni içinde yaşadığım çağın gerçeklerinin dışına ittiği gerçeğinin ne zaman farkında olacağımdır.19.yüzyılın gerçeğine sadece onların bize kalıt olarak bıraktığı eserleri okuyarak ulaşabilirken yirmi birinci yüzyıl gerçeğine canlı eserleri incelemekle ulaşabiliyorum. Bu yüzden on dokuzuncu yüzyıl İngiliz/ Viktoryen dönemi gerçekçi romancılığın öncüsü şair, yazar Thomas Hardy’nin 1895’te yazdığı Jude the Obscure (Adsız Sansız Bir Jude) eserini yüreğimi ve aklımı kanatırcasına okuyorum. Yayımlandığı dönemde esere dair yapılan acımasız eleştiriler yetmiyormuş gibi romanın bir kopyasının Wakefield piskoposunca yakılması eseri okuma merakımı kırbaçlıyor. Sayfalarında kaybolmaya başladıkça eserin neden o dönemde bu denli tepki ile karşılandığını algılıyorum. Katıksız dürüstler çok acımasızdır. Dürüstlerin uğruna boyun eğecek çıkarları yoktur. Adaletsizliğin timsali ölümün bile dürüstlerin adalet anlayışından ürktüğüne inanıyorum. Yazara duyulan tepkileri doğru algılamak için Viktorya döneminin en önemli özelliğinin katı ahlakçılık olduğunu bilmek yetiyor. Eser o dönemin başta insanlığı ikiyüzlü karanlığın içine atan katı ahlakçılık olmak üzere tüm tabularının gözünün yaşıSAYFA 18 ? 8 MART 2012 K na bakmaksızın saldırıyor. Sistemin efenlerine giden yetim Jude, teyzesinin korudilerinin ününe, unvanına ve statüsüne ması altındadır. Çocuk Jude’un öğretmebakmaksızın karşılarına beyaz bayrakla ni bir gün Christminster’a önce bir ünideğil kızıl bayrak sallayarak çıkıyor. Katı versite mezunu sonra da rahip olmak için ahlakçılığı koruma altına alan evlilik kugidiyor. Öğretmeniyle aynı hayali paylarumunu, kilisenin açmazını acımasız bir şan Jude da bir gün bilim ve din şehri gerçekçilikle ters yüz ediyor. Bu romanın Christminster’a [(Christ ( İsa) minster ( gücü tek başına bile on dokuzuncu yüzyıl kilise)] gitmek için İncil’i aslından okuİngilteresi’nin geleneksel sınıfsal yapısını mak adına Yunancayı, üniversitede okusorgulamaya yetiyor. Burjuva kültür/ahyup öğretmen olmak için de Latinceyi lakının ne türden sorunları barındırdığıkendi kendine öğreniyor. Hem okumak nı, yanlış/yanlı sorunsallaşmanın giderek hem de geçimini sağlamak için Jude Fawbir toplumun geleceğini nasıl karanlığa ley taş oyma ustası oluyor. On dokuz yıl mahkum ettiğini ürkütücü bir gerçekçionu amacına ulaştıracak olan din kitaplalikle gözler önüne seren Hardy’nin rorını ile klasikleri okuyor. On dokuz yaman kahramanları sistemin kokuşmuşluşındaki bu idealist delikanlının karşısına ğunu okuyucuya ihbar ediyor. Toplum hayatın güçlükleri karşısında güçsüzlüğünormlarının dışında yaşadıkları hayata nü yenmek için bir erkeğin gölgesine sıdair ödedikleri bedelin toplamından ibarettir ihbar ettikleri de. Hayatın güçlüklerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermesi için kahramanın Jude gibi yetim, yoksul, onurlu, idealist ve savaşçı bir ruha sahip olması gerekiyor. Hiç kuşkusuz ki bu korkutucu dünyada bu kadar dürüst, bu denli onurlu en önemlisi de inandığı gibi yaşayarak kendisini gerçekleştirmek isteyen bir insan için hayatın kolay olmayacağıdır. Eserin iki kahramanı da hayallerini gerçekleştirseydi Thomas Hardy’e duyulan tepkileri doğru algılamak için Viktorya yazar savunduklarına döneminin en önemli özelliğinin katı ahlakçılık olduğunu bilmek ters düşerdi. Yazar da yetiyor. eserini Jude ile Sue gibi okuyucular için yazmıştır, Arabella gibi ğınmayı yaşam biçimi haline getiren enyaşamın realitesini temsil edenler için trikaların kadını Arabella Don çıkıyor. değil. Don, delikanlıyı düzmece hamile olduğu yalanıyla evliliğe razı ediyor çünkü bu teAYNI KENTTE YAŞAMAK AYNI peden tırnağa dişi olan kadın içinde yaşaSINIFTAN OLMAYA YETMEZ dığı sistemin çarpık işleyişi içinde bir kaJude Fawley ile Sue Bridehead romadının kendisini yasalar tarafından korunın asıl kahramanlarıdır. İkisi de idealistma altına almasının yolunun evlilikten tir. Teyze çocukları olan bu iki insanın geçtiğini biliyor. Topluma ters düşen zihem birbirlerine benzer hem de birbirlenanın her türlüsünü evlilik müessesesi alrinden ayrı birçok farkındalıkları vardır. tında yapmanın kadına/ erkeğe itibar kaİkisi de tutkulu ve cesurdur. İnandıkları zandığını bilecek değin de kurnazdır gibi yaşamayı göze alacak değin cesur olArabella. dukları için taşralı ve kentli statükocular Evliliğinde Arabella tarafından terk tarafından aforoz edilirler. Kahramanlarıedilen yeğenine teyzesinin söylediği şu mızın çıplak hayatları karanlık örtüler arsözler her şeyi açıklıyor: “Fawley’lere evkasında gizlenenler için tehdit oluşturlilik hiç yaramaz. Kanımızda öyle bir şey muştur. var ki severek, isteyerek yaptığımız bir Küçük olduğu için yeniliklere ayak uyşey kanun çerçevesinde gerçekleşti mi, duramayan Marygreen köyü Kuzey Wesbiz artık o işi yapamaz oluyoruz. Onu sex ovalarına bitişik dalgalı bir yamacın için, işte, benim sözümü dinleyip sen de kucağına yaslanmıştır. Köyün öğretmeni hiç evlenmeyecektin” (s. 70). Eşi tarafınMr. Phillotson’un döneminde gece dersdan terk edilen delikanlı bilim ve din şehri olan Christminster’a hayallerini gerçekleştirmek için gidiyor. Taş ustası işinden aldığı parayla başını koyacak bir pansiyon ile karnını doyuracak ekmek hatta okumayı istediği yeni kitapları da satın alıyor. Bilim şehrinde birlikte yaşadığı üniversite hocalarıyla eş ve eşit olmak için üniversitelerin kapılarını açıp kendisini beklediğini düşünüyor. Tek yapması gereken üniversitelere okumak istediğini yazıp onların davetini beklemektir. Üniversiteden gelen yanıt taşralı bir taş ustasının üniversite okuyamayacağı gerçeğiyle yüzleştiriyor onu. “Kendinizi bir işçi olarak tanıtmanıza dayanarak şunu belirtmek isterim ki hayatta başarı imkânınızı yön değiştirmekle değil, kendi mesleğinize, çevrenize bağlı kalmakla artırabileceğinize inanmaktayım” (s. 274). Bu gerçek aynı zamanda Jude’u bilimin bağnaz sınıf ayrımıyla da tanıştırıyor. Aynı kentte yaşamanın aynı sınıftan olmak anlamına gelmediğini insanların aynı kentte, oturdukları mahalle ve semtlere göre ayrı ayrı sınıflara ayrıldığını görmek belki de değil kesin olarak Jude’nin aydınlanması bakımından bir milat oluyor. Kutsallık; kutsal değerlere sahip olan insanların değil; değerleri, bilgisi ve duyarlılığı olmayan pespaye insanların emrindedir. Kutsal olan değer onun bildiğinin aksine bilim ile din değil; paradır. Paranın şehrinde ona ayrılan yer bellidir. Kapısından içeri giremediği okulların, üniversitelerin duvarlarını onarmakla geceleri kentin sokaklarında dolaşma özgürlüğüdür. Yaşadıklarına ilk anlarda bir anlam veremediği için allak bulak olan Jude’un zihni, Sue’nun şu haklı saptamasıyla aydınlığa kavuşuruyor: “Başlangıçta bütün bu okullar senin gibi öğrenme isteğiyle yanıp tutuşan, hiçbir dostu, imkânı olmayan kimseler için açılmıştı. Oysa milyoner çocuklardan şimdi sana yer kalmadı. Onlar seni aralarına almadılar (s.153). Fakir birinin eğitimli birine dönüşmesinin imkânsız olduğu bilim şehrinde adı sanı olmayan Jude, Sue’ya âşık oluyor. Sue, olağanüstü bir varlıktır. Hiçbir kalıbın içine girmediği gibi kendi kalıbına da sığmayan, hayat’a, insan’a din’e ve bilim’e dair birikimle dolup taşan biridir. Sue’nun içgüdülerin cinsiyetinde dişilikten öte erkeklik hâkimdir. Onun hayali de içinde yaşadığı toplumun tabularına dâhil olmadığı gibi ne zihninin ne de bedeninin arzularına dahil olmadan yaşamaktır. Yaradılışı gereği âşık olduğu Jude bile onun fiziki bekâretine dokunmamalıdır. Bu yüzden Jude ona yaklaştıkça erkek olarak asla sevemeyeceği tek erkek olan öğretmeni Mr. Phillotson’la sözleniyor, Jude’a olan aşkının içinde çiçek açtığını gördüğünde de öğretmeniyle evleniyor. Yaradılışındaki ikilik onu içgüdülerinin emrine kayıtsız koşulsuz yok etmek için sunuyor. İçgüdüleriyle davrandığı için evliliğinde kocasına kadınlık yapacağı gerçeğini göremiyor. Ta ki eşiyle cinsel olarak birlikte olmaktansa kendisini camdan atarak hayatına son verme aşamasına gelinceye dek. Hemen burada yazarın gerçekçiliği ne kadar saldırgansa ironi anlayışının da o kadar naif olduğunu belirtmek istiyorum. Yıllar sonra öğretmeniyle buluştuğunda taşradan gelen öğretmenini de kendisi gibi içine almadığını görüyor bilim ve din şehrinin. Karnını doyurup daha iyi bir yaşam koşullarına sahip olma hayaline terfi eden öğretmenine Sue’yu da Jude tanıştırıyor; öğretmeninden onu yardımcı öğretmen olarak yanına almasını da o rica ediyor. Birbirleriyle kişilik gereği asla evlenmemeleri gereken Jude’la Arabella gibi Sue’yla Mr. Phillotson’un birbirleriyle evlenmeleri trajik ironinin ? ? ku Eş tı altınd bazı ger Sue’dan hunu d bella gi Onun k mesi ik nüşmes dukları çirmede Jude’un larını an heyecan insan o Şems’id EVLİ KÖLE Jude, yin aşağ sayesin mak ist insan o tarak d ma duy sından hocalar dayan i onları a kuşmuş lik kaza bella’nı de’u esk Jude ile Jude’un ni doru mu Sue düşüns incelikl beklenm güsüne disini. Y büyüttü lunun b yor. Ta bi anne Evlili dünyay bu yüzd horlana alıyor. Ş ları pan ra yer v pansiyo tin soka olayları “Zaman bella’nı meyen yan edi tüğü bu şu sözle sa isten man, ru men öld da yürü Çocu tenmey kasında notunu Sue’nun ğü uma daki ço bir ceza toplum landırm dem ha ğa’nın a nedeni, ötürü s miştim. diği içg mişim! ne kana bizi böy zarın ac CUMHURİYET KİTAP SAYI 1151 CUMH