25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

r tar L” .. Her u şurataktı. biri ğimiz r karin yanuyor. ete gek istieneme em de dene söz konusuydu. Derken o arada gene bir takım ilişkiler sonucu İspanya İç Savaşı’nın üzerinde durdum ve onlara ilişkin çok şey öğrendim. Vietnam Savaşı o sırada oldu, Küba bunalımı oldu sonraki yıllarda Irak Savaşı’na maruz kalındı. “GEÇMİŞTE UMUDUN SOMUT DAYANAKLARI VARDI” İlk kitabınızın adı da bu yüzden Tiksinti Çağı’ydı değil mi? U.K. Evet nedeni o. Almanya’da, Polonya’da toplama kamplarını gezmiştim, Almanya’da başka yerleri gördüm Hitler dönemiyle ilgili, İspanya İç Savaşı’yla ilgili olup bitenler bütün bunlar sanki yaşadığım çağa karşı bende büyük bir tiksinti, bir tepki uyandırdı. Tabii tepki uyandırması ondan kaçmanız, kurtulmanız anlamını taşımıyor. Onunla daha bilinçli ve daha başkalarıyla paylaşarak nasıl yaşarım sorusunu sorup bunun cevabını vermek gerekiyor. Sonrasında Türkiye’de de çok olay oldu, bunlara yakın sayılacak 12 Mart ve 1980 darbesi bizlerden çok şeyler aldı götürdü. Dolayısıyla arkada kalan yüzyıl hakikaten kendi yaşamımın genişliği içinde benden çok fazla şey aldığı gibi bana çok fazla şey de verdi. Kendimi hâlâ o yüzyılla iç içe geçmiş hissediyorum. M.S. Geçmişte umudun somut dayanakları vardı, toplumsal güçler daha berraktı, rolleri daha anlaşılırdı. Geçmişte işçi sınıfları, emekçi kitleler çok daha net taleplerini ortaya koyar ve sürece öncülük edebilirdi. Fakat bugün bir belirsizlik var. Sadece ideolojik planda niyetlerden değil de toplumsal yapının temelinde üretimin yapısından gelen bir bula ¥ muna ilişkin bilgi bombardımanı ya dönüştüğü bir konu doğa. M.S. Öyle, gezegen elden gidiyor, yeryüzünün insanın yaşama ortamı olmaktan çıkma ihtimali var artık. Bırakın siz güzel bir geleceği, toplumsal örgütlenmeyi, acil konu bu. “İSTANBUL’A HEM YAZAR HEM MÜHENDİS GÖZÜYLE BAKIYORUZ” Gelelim İstanbul’a... Kitapta ne bağlamlarda konuşuluyor, ele alınıyor? U.K. Deniz, boğaz, surlar, kasrlar, camiler, resim var ışık var. İstanbul Zaman Açılan Kapı adlı deneme kitabımın önsözünde “Bu benim İstanbul’a olan vefa borcumun birinci taksididir” diye yazmıştım. Bu kitapta iki tür yaklaşım yan yana geliyordu: Birincisi her ikimiz de konuya, yani İstanbul’u önce bir denemeci duyarlılığıyla gözledik. Sonra her ikimiz bir de mühendis gözüyle İstanbul’a baktık. Kente her iki açıdan da baktıktan sonra sessiz kalmamız mümkün değildi. İstanbul biz onun üzerine bir şey söylemesek bile o bizi kendisine, kendisiyle hesaplaşmaya çağırıyordu adeta. Ben mesela İstanbul’a gelişimden bu yana yarım yüzyılı geçmiş vaziyette. Değişim inanılmaz. Olmaması gereken çok şey var özellikle, buna karşı bir çeşit direnişin ürünüdür İstanbul konuşmalarımız. Orada başlamıştır ama orada bitmeyecek öyle görünüyor. İstanbul’a bir şey yapmak artık her halükârda kötü bir şey yapmak demek gibi bozmak demek... M.S. Çok güzel söylediniz. Bu projeler, tasarımlar, çılgınlıklar geri çekilmeli. İstanbul’daki nüfus baskısı azaltılmalı. Çarpık bir yapılaşma alıp başını gittiğinde bir değer yaratılmıyor aksine İs eme psamı ece ın. prakk baeme, tmeli. nüşnann keşıl mesolarak sıyla n içinrü de ğimiz çiniği yaimi yo Kitap aynı zamanda Uğur Kökden’in otobiyografisi için de bir başlangıç oluşturuyor. nıklık söz konusu. Geçmişte sürekli olarak toplum sanayi modeli etrafında gittikçe büyürken şimdi sanayi modeli yazık ki belirleyici gücünü yitirdi. Yitirince onun yerine bilgi çağı denen, iletişim çağı denen başka bir çağ ortaya çıktı. Bu çağın da varolan olumsuzluklara son verecek öncü güçleri yok. Bunu aşmanın yolu tabii yine bilgi sahibi olanların ve sorumluluk hissedenlerin daha aktifleşmesi, öne çıkması. Uğur Beyin yaşamı tüm bu bağlamlarda elini taşın altına koyan bir yaşam. Kitap da bizzat yaşananlardan süzülüyor diyebiliriz. Yirmi birinci yüzyılın başında dünyanın başındaki bir, belki de asıl bela ekolojik dengenin bozulması. Bu anlamda kitabın bence yer yer manifesto tanbul satılıyor aslında. Bu anlamamazlıktan geliyor. Sizin Adam Sanat, Yazılı Günler, Varlık ve Sözcükler dergilerinde yayımlandı yazılarınız. Son soruda onlardan bahseder misiniz? M.S. 1988’de yayımlamaya başladım, denemelerim başlangıçta politik kültür denemeleriydi. 80’lerin sonundaki o dağılma, dağılmanın sonucu tabii büyük bir bunalıma düştük, kendimizi yeniden var etmek en azından düşünsel sağlımızı korumak için olanın bitenin tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. O sırada yazdığım denemeler doğrudan olmasa da daha çok politik kültür denemeleriydi. Sonra da sanatsal kültür denemeledir. İlk iki kitabım öyle: İyi Kötü (1998) politik kültür, Zaman Zaman da (1998) sanatsal kültür denemeleriydi. Sonra gittikçe konularım çeşitlendi, siyasetten uzaklaştı işte zihinsel kalıplar, düşünce hayatımızın alt yapısının sorgulanması, günlük hayatın sorunları, daha çok ahlaki bir çerçevede gündelik hayatın sorgulanması, tüketim, kentleşme sorunları gibi çok çeşitli konularda yazdım. U.K. Ayrıca bu aralarda yeni bir kitabı daha çıktı. M.S. Evet, sinema üzerine 20 Film 20 Deneme. Türk sinemasında son beş on yıllık dönemdeki çıkışı irdeleyen denemeler. Nuri Bilge Ceylan’dan Zeki Demirkubuz’a, Semih Kaplanoğlu’ndan Reha Erdem’e, Yeşim Ustaoğlu’na, Özcan Alper’e yirmi film üzerine yirmi deneme. gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Kanlıca’da Akan Zaman/ Uğur Kökden, Mehmet Serdar/ Sözcükler Yayınları/ 260 s. obiyooldubaşı en ğur a köknemek. bir or. rihin bu ça sergin geliMeersite cuğu nsanrkiu, yurtbir lirtilumuinsan a da ın da amıçok anok kütlak e aldıde lisker o da arkaetki dışına inde Cezan ¥ 1117 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1117 14 TEMMUZ 2011 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle