25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Uğur Kökden ve Mehmet Serdar’la “Kanlıca’da Akan Zaman”a dair teyerek süren keyifli ve verimli bir tartışmaydı. “DENEME NANKÖR BİR DAL” ‘Deneme’nin toprağında iki usta kalem’ Günümüz edebiyatının deneme alanında ürünler veren önde gelen yazarı Uğur Kökden’le Mehmet Serdar, Boğaz kıyısında bir kahvede günler boyu edebiyat, sanat, siyaset, doğa, zaman, yazı, okuma, yolculuk ve insan konularında konuştu. Sonra da bu kültür şölenini belleğe bırakmamak, insanlara ulaştırmak düşüncesiyle kayıt altına aldı. Bu bağlamda Kanlıca’da Akan Zaman, sadece bir kültür şöleni olmakla kalmayıp denemenin, dünyanın, fikirlerin pozitif kışkırtıcılığında çıkılan bir yolculuk. Kitabın ayrıca yaşamı yakın tarihin kimi kritik eşikleriyle çakışan Uğur Kökden’in otobiyografisi için bir başlangıç zemini niteliğinde olduğunu da belirtelim. Kökden ve Serdar Kanlıca’da Akan Zaman‘ı anlattı. Ë Gamze AKDEMİR ğur Kökden’le tam anlamıyla gelenekselleşen deneme buluşmaları sonucu doğuyor bu kitap değil mi? MEHMET SERDAR Bu kitaptaki konuşmalarımız 67 yıla yayılsa da Uğur Bey’le dostluğumuz 25 yıla uzanıyor. İkimiz de inşaat mühendisiyiz, yollarımız İnşaat Mühendisleri Odası’nda kesişti. Uğur Bey tabii o zaman da tanınmış bir yazardı, ben ise sadece bir okurdum. Uğur Beyin deneyimini, ustalığını yeryüzü bilinci olarak niteliyorum. Çok gezmiş, görmüş, okumuş, dünyayı bilen bir adam. Benim için bulunmaz bir nimetti doğrusu. Bu kitapta somutlanan haftada bir buluşup yaptığımız konuşmalarımız müthiş bir zenginlik, bir ufuk açtı önüme. Ben de okuyan ve yazan bir adamdım ama biçemimi bulamamıştım. Uğur Bey beni deneme yazmaya yönlendirdi, özendirdi diyebilirim. Böylece ustaçırak ilişkisi temelinde bir deneme dostluğu, deneme kardeşliği başladı. Bunlar başkaları tarafından da bilinsin istedim. Söyleşiler belleğe bırakırsanız bir süre sonra unutulup gidiyor, sonuçta karşımda yazıya, denemeye adanmış büyük bir yazar vardı. Uğur Beyin anlattıklarını belgeleyeyim, unutmayayım derken bir süre yazmayı denedim ama yavaş oluyordu, kayıt cihazına ve kameraya kaydetmeye başladım. Böylece onun yaşamını, yapıtlarını, düşününü ortaya çıkaran bir söyleşiler dizisi çıktı ortaya. “ÇATIŞTIĞIMIZ DA OLDU” Her şey, Uğur Kökden imzalı, 11 Eylül, Irak İşgali derken Batı’nın çirkin, işgalci, sömürücü, vahşi yüzünü büyüteç altına aldığı “Batı’nın Doğu’daki Yüzü kitabı” ile başlıyor... Ama orada kalmıyor... M.S. Evet, üç dört söyleşi aslında doğaçlamaydı, sonradan kendi içinde sistemleşmeye başladı, bütünlükler ortaya çıktı. Mehmet Bey’le konuşmak nasıldı? UĞUR KÖKDEN Biraz korkulu bir rüyaydı diyebilirim. Aynı konuSAYFA 16 14 TEMMUZ U Mehmet Serdar’la Uğur Kökden’in dostluğu 25 yıla uzanıyor. lara yakınlık duyuyorduk. Mesela doğa, İstanbul, zaman, siyaset, hatta bir ölçüde resim konuları ortak paydalarımızdı. Bu ortak paydalar üzerinde ilerleye ilerleye yenilerini bulduk, onları da paylaştık. Zarif bir üslupla olmakla birlikte kontra da gelişiyor söyleşiler yer yer. Görüşler çarpışıyor da sıkça... M.S. Bunu saptadığınıza sevindim. Alttan alta faydalı bir çatışma vardı gerçekten. U.K. Yeni fikirler de ortaya çıkıyordu karşılıklı bu çatışmalardan. Konuşmamızı zenginleştiriyordu, üretimimizi tetikliyordu. M.S. Kesinlikle konuşmanın yaratıcı gücü, çatışmanın sevk ettiği daha derin düşün hızı benim yazı üretimimde çok çok yararlı oldu. Kitap için hani şeklen öyle görünse de buluşmalar, konuşmalar dostlar birbiri ağırladı denilemez... U.K. Mehmet Beyle bu asla söz konusu olamaz. Mehmet bey herhangi bir konuda bir yazı yazmayı düşünüyorsa mesela ben onu hemen şuradan anlıyorum, o konu üzerinde sürekli bir tartışma açar ve karşısındakini de o tartışmanın ateşinin içine çeker kafasındaki düşünceleri belli bir kıvama getirmek adına özellikle. Tabii benim konuşmalarda da böyle oluyordu daima sorular, itirazlar, yeni seçenekler getirme gibi hususlar vardı. Sonra birbirimizi kollayarak ilerlemeye de çalıştık. Kolay bir şey değildi ama onu ifade edeyim. M.S. Kolay değildi ama karşılıklı birbirini dinlemeyi bilerek ve anlamayı is Kitapta iki tür yaklaşım yan yana geliyor. Birincisi her iki yazarın da İstanbul’a önce denemeci duyarlılığıyla yaklaşımı, sonra da mühendis gözüyle İstanbul’a bakış... Değini değil kitap irdeleme... Her konunun hakkı verilmiş... M.S. Kesinlikle öyle oldu. Bu şuradan da geliyor: Sıkıntılarımız ortaktı. Konuştuğumuz meselelerin hiçbiri yüzeysel değil hepsi dert edindiğimiz konular. Yaşamlarımızda birebir karşılıkları var. Deneme her ikimizin yaşamında da belirleyici bir rol oynuyor. Bu bağlamda birbirimizi harekete geçiyoruz. Sürekli deneme yazmak istiyoruz, deneme düşünüyoruz, deneme tartışıyoruz, hem yola çıkmak hem de yoğunlaşmak anlamında sürekli denemeye koyuluyoruz. Açalım bunu, sizler için deneme neden iyi ki var? İlgi alanı ve kapsamı hani toprakları diyeyim son derece geniş olan türün tatminini anlatın. U.K. Belirttiğiniz anlamda toprakları geniştir ama hacimsel olarak bakıldığında ise sınırlı bir tür deneme, beş altı sayfanın içinde biter, bitmeli. Öte yandan bir makaleye de dönüşmemeli. Deneme bir parça hem nankör hem de biraz daha sonradan keşfedilmiş bir dal. Bir de bizim asıl mesleğimize de uygun. Biz normal olarak bir başka işte çalışıyoruz dolayısıyla zamanımız sınırlı, o sınırlı zaman içinde yazabilmek için sınırlı bir türü de seçmiş oluyoruz. Normal mesleğimiz açısından yaşamla bir alışveriş içindeyken, aynı zamanda bu iç içeliği yazınsal bir türe dökmek gereksinimi duyuyorduk. Deneme üzerinde yoğunlaşmak da böyle başladı. M.S. Kitabın, Uğur Beyin otobiyografisi için bir başlangıç zemini olduğunu da düşünüyorum. Çünkü başlangıçtaki o deneme tartışmaları en sonunda bir denemeci olarak Uğur Beyin yaşamına uzandı, oralarda köklendi ya da tersine bugünkü denemenin kaynaklarını oralarda bulduk. Evet kitap bizi bu bağlamda bir biyografik yolculuğa da çıkarıyor. U.K. Evet, yaşamım yakın tarihin kimi kritik eşikleriyle çakışıyor bu doğru. Kitabın bütününde parça parça sergileniyor yaşamım. O sergilenme aynı zamanda Türkiye’nin gelişim sürecinin de bir çeşit kesiti. Mesela ilkokul, ortaokul, lise, üniversite okuma olanaklarım, memur çocuğu olarak sürekli taşınma ve yeni insanlar, yerler görme hali, sonra Türkiye’nin dışına gitme zorunluluğu, yurtdışındaki zorunlu kalış vesaire, bir çeşit kitapta da bir bölümde belirtildiği gibi hiçbir yerin insanı durumuna geliş. Bu gerçekliği pek çok insan paylaşıyor Türkiye’de, biz buna da bir çeşit pencere açtık, bu tarafın da gözükmesini istedik. Benim yaşamıma, benim dışında bana karşın çok şey girdi. Kabaca ve kronolojik anlamda sıralanacak olursa, ben çok küçükken İkinci Dünya Savaşı patlak verdi, babamı ikinci defa askere aldılar, ev bozuldu. Sonra 1950’lerde liseyi bitirmeme yakın Kore’ye asker gönderilmesi söz konusu oldu o da genç bir insan olarak benim ve arkadaşlarımın üzerinde bir ölçüde etki yaptı. 60’lı yıllar başlarken yurtdışına gittiğimde Cezayir Savaşı’nın içinde buldum kendimi. Sıcak cephe Cezayir’deydi ama Paris’te de savaşın ¥ ve ölümlerin gün be gün duru söz gene b ya İç S onlara nam Sa nalımı vaşı’na ¥ mu “GEÇ DAY İlk k Tiksint U.K.lonya’d Almany ler dön şı’yla ilg sanki ya bir tiks tepki u kurtulm la daha paylaşa bunun rasında bunlara darbesi dü. Do kikaten de bend çok faz yüzyılla M.S.nakları raktı, ro işçi sını talepler lük ede lik var. den değ de üret 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1117 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle