23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Bence şiirde en önemli olan şey, derdimizi dile getirebileceğimiz söyleme tarzını şiirsel söylem içinde gerçekleştirebilmek. Gerisi lafü güzaf” diyor Metin Cengiz. Anı ile şimdiki zamanın en çok iç içe geçtiği şiirler “Aşk İlahileri” ve “Günümüze Hüzzamlar.” Geçmiş anlatılıyor ve derken şimdiki zaman çiziliyor. Mesela “Günümüze Hüzzamla”da, “Şarkı 1”de “Şimdi yalnız akşamüstlerini dinliyorum/ gölgelerle gelen gamlı akşamüstlerini/ kendi imgesine yenik düşmüş çağın mağlup kahramanıyım/ ve her kahraman gibi korkak, bekliyorum” diyorsun. Bu şu anda yaşanan deneyimin sana söylettirdiğidir ve geçmişten gelen bir durumun da şu anda devam ettiğini gösterir. Nitekim anılardan söz ettiğin her yerde, bu tür söylemlere rastlıyoruz. “Soruyorum kendime, bir başkasına sorar gibi/ savaş meydanını andıran/ dünyanın bu hali/ yaz yorgunluğu mu? Ne?” Hatta bu şiirde geçmiş ile gelecek iç içe geçiyor. Şarkı 4 şöyle bitiyor: “Düşünüyorum, düşünüyorum da yırtılan gök gibi / tohum olamadı karanlığa cevabım/ acıdan ve sessizlikten çatlayacak yüreğim/ gövdemi yoklayan güz yaprakları mı?” Nitekim “Şarkı 10”: “Şimdi toprak bir mezar taşı toprağa/ dileğim yalnızca ölüm ese kar yağa” dizeleriyle bitiyor. “Aşk İlahileri”ni yazdığım dönemde ben bir birey olarak zamanımıza ait bungunluğu, intihar düşüncesini, yozlaşmayı, insanın atomlarına ayrılmasını, teknolojinin verdiği rahatsızlığı, her şeyin gösteriye dönüştürülmesini, insanın esir alınmasını, kalabalık içinde yalnız kalmayı sonuna değin yaşadım. Bunlar elbette yaşadığımız çağın özelliklerinin insanda yansıması. Çağımızın ruhsal hastalığının anlamsızlık olarak belirişi böyle oluyor. Entropi bu. Hayat bulanık artık. Olup bitene baksana? Düzensizliğe ve etkisizliğe doğru bir gidiş var ve işte “Aşk İlahileri” bu sürecin şiiri. Aşk İlahileri I, II, III ve IV’te bu saçma durum anlatılıyor. Her dizede görülebilir (“kış ölüm fışkırıyor kışı özlenen yaz” (Aİ I), “öyle yalnızım ki çöldeki bir atlı/ paylaşıyor soluğumu ağustos güneşiyle” (Aİ II). Ayrıca saçmalığa vurgu (“Ecce ancilla dei” (Aİ II), “ene hitpaalut âmentu yechidah” (Aİ IV), “Abrham gaşye’i mevt:garıbü’l hadis” gibi Arapça, İbranice sözcüklerle oluşturulmuş çoğu anlamsız söz öbekleriyle verilmeye çalışıldı. Ve bu durumdan mümkün kurtuluş en insani olan eylem işaret edilerek gösterilir: aşk. İnsan aşkı. İki kişinin aşkı. Gerçeklik aşkı. Öte yandan insanı yaşa¥ dıklarından soyutlayamayız. An ise yaşanan sürecin bir parçası. Eğer bir “an”da bütün süreci etkileyen önemli bir şey oluyorsa, bu olay bütün bu süreçle anlamlandırılabilir ancak. Demem şu: “Aşk İlahileri” geçmişin şimdiki zaman bağlamında yeniden değerlendirilmesi üzerinden değil de, şimdiki zamanda hayatla, sürecin kendiyle, şairbirey olarak kendimle yaptığım hesaplaşma içinden yazıldı. Ama buna geçmiş de dahil oldu. Bu yalnızca anılama olarak okunduğunda eksik okuma olur. Okumanın bir parçası olur yani ancak. “Günümüze Hüzzamlar”da ise ölümün zamanımıza vurduğu damga üzerinden yazıldı her şey. Ölümün egemenliğinde olan ve bizzat içinde olduğum yaşamı veya benim böyle gördüğüm, yaşadığım, duyumsadığım, bugünümüzü yazdım. Bilirsin hakiki bir hayat için en çok iş şiire düşüyor. Ve şiir zaten hakikati kazıp çıkarmakla mümkün. Ben de bunun ardında oldum. DÜŞLERE DÖNÜŞ Son iki kitabın Hayat ve Şiir ile Hayat ve Rastlantılar ise daha çok ve ağırlıklı olarak şimdiki zamanda, deneyimlediğin yaşantılardan dile geliyor. Oradan söylüyor şiirin öznesi. Şöyle sorayım: İlk kitabın Bir Tufan Sonrası’ndan bu yana yaptığın şiir yolculuğunu anlatır mısın? Poetikanda gelişen demeyeyim, bunun olduğunu görüyorum, görülüyor, değişen ne oldu eğer bir şey değiştiyse? Son iki şiir kitabım daha çok bugün, şu anda yaşadıklarımdan çıkan şiirler. An’ı yaşananların bir toplamı olarak gören bir kabulün şiiri. Ama rüya içinden bir anlatım. Hayat günümüzde iyice sıskalaştı. Tutku kalmadı. Bir kızı öpmek, artık eskiden olduğu gibi heyecan vermiyor kimseye. Çiftler doğrudan yatakta buluşuyor. O zaman rüyalara dönmek, eksilen, yok olan ne varsa onlara el uzatıp bugün yaşadığımızı o malzemelerle eleştiriden geçirmek şart oldu. Değişen bir şey oldu mu? Bu eleştirmenlere düşse de sanırım ben de söyleyebilirim. Temel poetikamda bir değişme değil ama bir zenginleşme olduğunu belirteyim. Rüyalara, düşlere döndüm. Rüyaların, düşlerin gözüyle yaşadığım ana bakıyorum. Gerçeği anlayamıyorum başka türlü. Yaşadığımı kavradığım anda anlatmaya başlıyorum ve rüya giriyor işin içine. Bu bir değişme mi? Belki. Varsa budur değişen. vuru CUMHURİYET KİTAP SAYI 1091 SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle