Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Onur Bilge Kula, Oya Baydar romanlarını yorumluyor. Marksist ideoloji ve edebiyat Ë Nevide Akpınar DELLAL nsanoğlu bugüne kadar toplumsal düzlemde bir şeyi “çok” tüketmiş ve sonlandırmıştır: Toplumsal erki ele geçirmek ve biçimlendirmek amacıyla, olgu ve oluşları tekyanlı ve çarpıtarak yansıtan herhangi bir ırka düşmanlık, toplumsal katmanlarda ayrımcılık, köktendincilik gibi temeller üzerine oturan antisemitizm, milliyetçilik, faşizm, muhafazakârlık, liberalizm, sosyalizm ve kapitalizm gibi ideolojik yaklaşımlar ve onun siyasal gerçekleştirim çabaları... Ancak dünya tarihinde tüketilemeyen evrensel ve geçerliliğini yitirmeyen bir değer vardır: Hümanizm. Onur Bilge Kula, Marksist İdeoloji ve Edebiyat’ta Oya Baydar’ın Hiçbiryer’e Dönüş, Sıcak Külleri Kaldı ve Erguvan Kapısı romanlarını, Marx ve Engels’in “Alman İdeolojisi” ve “Felsefe ve Ekonomi El Yazmaları” adlı yapıtlarıyla, “sosyal felsefe” ve Alman düşün tarihinde Frankfurt Okulu’nca dizgeleştirilen “Eleştirel Kuram” temelinde iyi bir tartımdan geçirmiş, toplumsal ve yazınsal boyutlarıyla çözümleyip yorumlayıp, Baydar’ın romanları bağlamında “Marksist ideoloji eleştirisini” edebiyata uyarlamaya çalışıyor. İ ROMANLARIN SORUNSALLARI Kula, hümanizmi, “insanı yeniden insan(cı)laştırma uğraşı ve sistemi” diye tanımlar ve Marxs ile Engels’in Alman İdeolojisi ve Felsefe ve Ekonomi El Yazmaları adlı yapıtlarını da bir hümanizm bildirgesi niteliğiyle öne çıkarır (s. 11). Marx ve Engels’in bu erken dönem yapıtlarının da temel taşı olan eleştirel düşünce de, Ay dınlanma devinimiyle ortaya çıkmış bir düşünsel bakış açısıdır ve her şeyden önce ideolojik tüm yaklaşımları eleştirel mercek altına alma önermesini içerir. Aydınlanma düşüncesi öncelikle gerçek olanla sahte olanın birbirinden nasıl ayrıldığını öğretmiş ve “ideolojiyi” “düşünsel ve bireysel özerkliği yok eden, aklı bulandıran önyargılar”, “bilinci etkileyen ve yönlendiren dış etkiler” ve “bilinci bağımlılaştıran etmenler” olarak tanımlamıştır. Nitekim Marx ve Engels söz konusu yapıtlarında, “işçi sınıfı ideolojisinden de kuşkulanmak gerektiğini, bu ideolojinin de sürekli eleştirel değerlendirimden geçirilmesinin zorunluluğunu açık bir dille belirtmiştir” (s. 14). Adnan Binyazar Toplum ve Edebiyat adlı kitabında, “Yazıyı kendi ya da belli bir kümenin çıkarlarına adayan, insanın yazgısını değiştirmede, insanı insana anlatmada bir sorumluluk üstlenmeyen kişilerin yazarlıkla bir ilişkisi olamaz” der. Kula’nın değerlendirimlerine göre, Baydar bu sorumluluğa uygun olarak, zamanında kendisinin de yer aldığı siyasal yapılanmayı, yani, işçi sınıfı üzerine temellenen Sovyetler Birliği’nde deneyimlenen “Sosyalizm” ideolojisini Hiçbiryer’e Dönüş, Sıcak Külleri Kaldı ve Erguvan Kapısı adlı romanlarında, hiçbir duygusal bağlılık duyumsamayan nesnel bir bakışla sorgular. Baydar, “sürgün” sorunsalı ve “ gizli örgüt” bağlamında, erki eline geçirerek, bütün ideolojiler gibi insanda korku yaratmış, onun yandaşlaşmasına, uydulaşmasına ve bağımlılaşmasına yol açmış olan “sosyalist ideolojiyi” yapıtlarının yazınsal söylemine içkinleştirerek çok yönlü olarak eleştirir; yapıtlarında ideolojilerce yaratılmış buyruk, itikat ya da inanç gibi güdümleyici dışetkilere açık insan tipini çok yönlü olarak ortaya koyar (s.169). Baydar’a göre, “eleştirel düşünme yeteneğinin körelmesi sonucu ‘içe çekilme’, dışa karşı korunmak amacıyla etrafına bir duvar örerek, ‘özsoyutlama’ eğilimi, giderek ‘düşünsel ölüm’e dönüşür.’’ “Düşünsel ölüm”, iki düzlemde gerçekleşir. Birinci düzlem, Parti, onun belirlediği kişileri kişiliksizleştiren “örgütlülük”, eleştirel sorgulamayı ve özel yaşamı olanaksızlaştıran yapılar ve anlayıştır. İkinci düzlem, kişiliksizleştirici bu yapıların ve anlayışın insanlarda yol açtığı düşünemezlik du rumudur. Parti ve örgütün etki alanının dışına çıkamayanların eleştirel düşünme yetenekleri büyük ölçüde körelmektedir. Bu durumda olan insanların çoğunda kendilerini her türlü yaşam belirtisinden yoksun sayma eğilimi baş gösterir. Bu tür insanlar, yaşam ereği olarak gördükleri sosyalizmin ve sosyalist düzenin çöküşünden sonra “özyüzleşme” ve yaşamla “ödeşme cesareti” gösterememektedir. Kula’ya göre “Oya Baydar’ın ideoloji eleştirisi tasarımı, asıl olarak insanın bireyleşmesini zorlaştıran, insan aklının araçsallaştırılmasına yol açan toplumsal durumları ve siyasal söylemleri sorgulayarak, özerk bireyliği ve insancıllığı geçerlileştirmeye dayanır.” Yazar, “var olan” ile “olanaklı olan” arasındaki gerilimi konulaştırarak, gerçekliğin değişmesinin koşullarını hazırlamayı, böylece, bireyin bilincini bulandırarak, özgürleşmesini engelleyen etmenleri açığa çıkarmayı ve aşmayı amaçlar (s. 119). Oya Baydar romanlarında ısrarla bir noktaya da vurgu yapar. Ona göre “siyasal yapılanmaları ve anlayışları belirleyenler ise bugüne kadar hep erkekler olmuştur.” Bu nedenle “İçerdikleri ve süreklileştirdikleri erk nedeniyle, insanı insansızlaştıran yapılar ve anlayışlar aşılırken, onları yaratan ve yönlendiren erkeklerin de etkisizleştirilmesi gerekir.” Toplumsal yapıların ve siyasal söylemlerin erksizleştirilmesi savaşımında ise kadınlar öne çıkmalıdır. Bu doğrultuda, “sosyalizm” köklü bir eleştiriden geçirilerek, insanın özellikle de kadının özgürleşmesi ve özerkleşebilmesi için, her türlü toplumsalkurumsal yapılar ve siyasal söylemler, erk ve yetkeden arındırılmalıdır. “Eleştirel Kuram”, salt işçi sınıfının çıkarını ve erkini öne çıkaran işçi hareketini, zora dayalı devrim anlayışını, otoriter özyapıyı ve bireyin yoksayılmasını reddetmekte, erk ve yetkeyi şiddet ile eşdeğer tutmakta, egemenlikten ve erkten arındırılmış toplumsal yapıları ve koşullarının yaratılmasını erekler. Öncelikle sorunların çözümü, insan aklının ideolojiden arındırılması ve ideolojilerin aklı saf dışı bırakan mekanizmalarına karşı savaşım verecek, bireysel ve toplumsal düzlemde konumunu ve yeteneklerini sorgulayan ve geliştiren “eleştirel özerk bireyin” yetiştirilmesi yoluyla mümkündür. İnsan, kendini diğer canlılardan ayıran aklı yoluyla, kimliğini ve kişiliğini bağımlılık üreten dizge ve yapılardan arındırabilme gücündedir. İNSANIN YENİDEN İNSANCILLAŞTIRILMASI Bugün dünya nüfusunun yarısının aç olduğu, zengin küçük bir kesimin dünya gelirlerinin yarısına sahip oldu¥ ğu, içinde yaşanılan dünyanın çı SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1061