14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ dir. Öyle bir düzende yaşıyoruz ki, elinde yetki bulunanların çoğu insanı birbirinden koparmaya çalışıyor. Bir kitapta Atatürk söz konusu ise, orada birlik vardır, barış vardır, insanca yaşamak vardır. Kitabı biraz da böyle bir barış ve kardeşlik ortamı yaratmak için yazdım. Günümüz insanına, evladına yalın, pak, çıkarsız yurtseverliği, arkadaşlığı, yoldaşlığı salık veriyorsunuz kitabınızda, dünde ve bugünde süregelmiş/ gelen onca kara hıyanete inat ışıklar parlatarak… Didaktik ama parmağını yüzümüze sallamıyor Mustafa Kemal ve Adnan Binyazar… Yanıldım mı? Yanılmadınız... Atatürk de, Atatürk’ün kişiliğini kavrayan da yanıltmaz insanı. Kurtuluş savaşı, ulusun, özenle seçtiğiniz yalın, çıkarsız yurtseverlik, arkadaşlık, yoldaşlık sözcüklerinin içerdiği özveri ve dayanışma duygusuyla kazanıldı. Savaşta yenik düşmelerine karşın, Türkiye’yi işgale kalkan ulus komutanlarının, devlet adamlarının Atatürk’ten övgüyle söz etmelerinin özünde bu yatıyor. Kurdun dumanlı günleri kolladığı gibi, hainler de ülkenin dar günlerinde mısır patlağı gibi ortaya çıkar. Atatürk, kanın kanla yunmayacağının bilincindeydi. Sivas’ta birden bitiveren Harput Valisi Ali Galip’in hıyanet planlarını anında sezmiştir. Elini kolunu bağlatıp kör bir odaya tıktırabilirdi onu. Yapmadı; ihanetini onun kara vicdanında boğdu. Ali Galip, onun buyruğuna girmek üzere Harput’tan Sivas’a geldiğini söyleyince, hiç duraksamadan, “İster İstanbul’a git, istersen Harput’a dön,” diyerek onu makamından kovmuştur. Atatürk’ün nice kara ihaneti akılcı mantığıyla önlediğini tarih yazıyor. Onun için, bu kitabın, parmağı yüze sallamayan bir yanı var. Adnan Binyazar kitabında Atatürk’ün üslubunu, günlük dilin olanaklarından yararlanarak daha da yalınlaştırmış. “DÜŞÜNCESİ, KILICINDAN DA KESKİN” “Okumakla yalnız bilgi sahibi olmadığımı, düşünsel bir kimlik kazandığımı, bunun davranışlarımı da etkilediğini görüyordum. Artık ülkenin yönetim ve siyasetindeki kötü uygulamaları görebiliyordum. Önemli olan, görülene doğru tanı koymaktı. O zamanın gazeteleri de her olayı yazamıyordu” diyerek, bilinçli bir birey ve yurttaş olmanın altın anahtarını da salık veriyor Mustafa Kemal Atatürk... Günümüzle izdüşümleri de dikkat çekici... Alıntıdan da anlaşıldığı gibi, Atatürk bilgili olmayı yeterli görmüyor, bilginin kişiye düşünsel kimlik kazandırması üzerinde duruyor. Bilgi, düşünmenin üreticisi olmamışsa, bir ulusu var edeceğine yok oluşa sürükler. Atatürk ülkenin yönetimindeki kötü uygulamaları bilgiyle değil, kişiliğinin bir parçası sayılan düşüncesiyle görüp tanı koymuştur. Onun için, bu tanının izdüşümleri gelecek zamanlara da ışık düşürmüştür. Bu yönden, Atatürk, kitapta dünü anlatırken, bizim, her gün biraz daha kötüleşen günümüzün koşullarına tanı koymamızı da sağlıyor. Atatürk’ün düşüncesi, bu yönüyle kılıcından daha keskin. Ulusal toplum, tarih bilinci, ulusal dil düşüncelerinin temelinin lisede atıldığı Mustafa Kemal’in hayatı, Kurtuluş Savaşı ve devrimler süreci sadece öğrencilere değil belki de en çok öğretmenlere yalın bir kaynak niteliğinde... Kitapta da vurguladığınız gibi; “Kültürlerini geliştirmek isteyen öğrencilerin iki öğretmeni vardır: Biri okuldadır, biri de kitaplardır.” Atatürk bu sürekliliği kurma gereksinimini erken duydu. Harp Okulu’nun ilk yılında kısa bir uyumsuzluk dönemi var. Ondan sonraki yıllarını kitaplar, örgütsel deneyim, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp gibi yazarlar dolduruyor. Bilgiyi olduğu yerde bırakmıyor, düşüncelere tartışma ortamı yaratıyor. O kuşak, her gün yurt topraklarından bir bölümünün elden çıktığına tanık olduğu için, barışa varma yolunda gönüllü sorumluluk yüklenmişti. Onlar, yirmili yaşlarında, ellisinde, altmışındadır. Atatürk, daha ortaokul sıralarında iken eline silah alıp komitecilerin ardına düşecek denli cesurdur. Ulus, ülke, yurt, devlet, kurtuluş, savaş, padişah, özgürlük; tartışılan konuların başında gelir. Öğrenciler, yarı gizli, yarı açık, günlerini yurt savunmasını düşünerek geçiriyor. Öyledir, öğrencinin bir öğretmeni okulda ise, öbürü kitapların arasındadır. Başta da belirttiğim gibi, Atatürk Anlatıyor, kurgusu, içeriği ve diliyle, öğrenciöğretmen bütünlüğü göz önünde bulundurularak hazırlandı. Mustafa Kemal’in edebiyatla ilişkisini de buluyoruz kitapta... Hayatındaki yazar Ömer Naci miladını... Şiir ve edebiyatın önemine onun sayesinde daha bir varışını. Askerlik kaderi, kundağının başına kılıcın konmasıyla adeta çizili olsa da, seviyor şiir okumayı, yazmayı da deniyor Mustafa Kemal. Kitaba ilgisi, çocukluk ve askerlik dönemiyle sınırlı değil, yaşamı boyunca sürüyor... Mustafa Kemal şiir yazmaya hevesli. Ama başarılı şiirler yazdığına ilişkin bir bilgi yok. Ömer Naci ise oldukça iyi şiirler yazıyor. Mustafa Kemal ona hayran. Kompozisyon öğretmeni Asım Efendi, şiire ağırlık veren Ömer Naci’nin askerliğe yönelimli olmadığını anlıyor. Mustafa Kemal’in askeri dehası ise bütün öğretmenlerin dilinde. Bunu sezip onun geleceğine ışık tutan da Asım Efendi. Açıkçası, Mustafa Kemal’in, “düşler âlemi”nde yaşadığını varsaydığı Ömer Naci’den uzak tutmaya çalışıyor. Mustafa Kemal’i yeteneği olduğu alana yöneltmesiyle, zaman, öğretmeni Asım Efendi’nin ne denli haklı olduğunu gösteriyor. Askerliğe yönelimi, başucuna konulan kılıçla, üniforma giyme hevesiyle başlamış zaten. Mustafa Kemal şiirden uzaklaşıyor, ama iyi konuşup yazma konusunda her olanağı değerlendiriyor. Nutuk’un, söylev değerinin yanında iyi anlatıya örnek gösterilmesinin temelinde Atatürk’ün bu merakından doğan birikimler var. Onun içindir ki, Atatürk’ün çocukluğunda başlayan okuma tutkusu yaşamı boyunca sürüyor... ? Atatürk Anlatıyor / Adnan Binyazar/ Can Yayınları/ 228 s. SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1040
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle