Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Gökyüzünden Yeryüzüne Öyküler Efsaneler şöleni... Ë Mavisel YENER fsane nerede biter gerçek nerede başlar?” Şule Tankut Jobert’in, on bir öyküden oluşan Gökyüzünden Yeryüzüne Öyküler adlı kitabının anahtar sorusu bu belki de… Şule Tankut Jobert, bilmediğimiz ya da kabul edemediğimiz gerçekleri görünür kılmak için efsane ve masallara başvuruyor. Bunu yaparken okurun bağlantıları kurma sürecine katılmasını istiyor. Gökyüzünden Yeryüzüne Öyküler bir efsaneler şöleni. Kitaptaki on bir öyküde de bilinen efsane motifleri arka plana alınarak yeni bir öykü yoğrulmuş, yeni bir tat bulunmuş. Çocuk okura yaşadığı evreni ve kendini keşfetmek, anlamak ve açıklamak için efsaneler aracılığıyla ulaşırken zaman zaman didaktik söylemlere girilse de, kitabın içine serpiştirilmiş efsaneleri okurken onların aslında yaşamın nasıl da içinde olduğunu bir kez daha fark ediyoruz. Kitabın ilk öyküsünün adı: Kaval Sesi. Aydın, ailesiyle birlikte Aydın’ın Çine ilçesinde yaşayan bir çocuk. Çine, dağların çevrelediği ovası, kırmızı bitkilerle bezeli taşlık arazileri, antik çağdan kalma İnce Köprü’süyle görülmeye değer bir yer. Aydın dünyanın her yerini keşfetmek için can atıyor. Fakat bir sıkıntısı var. Büyüyünce ne olmak istediğine bir türlü karar veremiyor. Oysa okuldaki bütün arkadaşları bu kararı çoktan vermiş bile. “Meltem doktor olacaktı. Kerem polis. Selim avukat olmaya karar vermişti. Nergis, öğretmen”(s 8). Ablası Aydın’a mutlaka sevdiği bir işi yapmasını öneriyor. O halde Aydın bisiklet yarışçısı olabilir, en sevdiği iş bisiklete binmek! Aydın’ın sonuçta ne olmaya karar verdiğini anlatmayacağız, onu da okuyanlar öğrenecek. İkinci öykü, Yıldız’ın Öyküsü adını taşıyor. Yıldız, Emel ablasıyla sık görüşememekten yakınıyor. Çünkü Emel ablası sürekli ders çalışıyor. Yıldız, “Tezimi yetiştiriyorum” diyen Emel ablasının ne demek istediğini anlamakta güçlük çekiyor. “Nereye yetiştiri “E yorsun sen bu tezi; uçağa mı trene mi? Yoksa senin tez dediğin çiçek gibi bir şey mi? Arada bir sulasan kendi kendine yetişmez mi? “(s. 17). Yıldız tez yetiştirmenin ne anlama geldiğini öğrendikten sonra tezin konusu çok ilgisini çekiyor. Emel ablası efsane bilimin burçlar kuşağına verdiği anlamlar üzerine çalışıyor. Yıldız’ın burcu oğlakla ilgili öylesine ilginç bir efsane anlatıyor ki, Yıldız diğer efsaneleri de öğrenmek için can atıyor. Öykünün okurları ise efsanelere yelken açmak için Yıldız’la aynı heyecanı duyumsuyor. Dilek Perisi’nde Dilek’e bir kardeş geliyor. Bebek geldikten sonra hep gürültülü ve kalabalık oluyor ev. Üstelik ya acıkıyor ya altını ıslatıyor ya da ağlıyor bu minik yaratık. Herkes Dilek’i değil de kardeşini görmeye geliyor. Dilek geceleri bile rahat uyuyamıyor gürültüden. Annesiyle babası hep yorgun. Dilek’in tek dert ortağı oyuncak bebeği Peri. Onunla dertleşirken en büyük isteğinin kardeşinin evden gitmesi olduğunu söylüyor. “Böylece annem, babam yine bana kalır,” diye düşünüyor. Gerçekten de bir gün kardeşi gidecek mi, o gittiğinde Dilek hangi duygularla yoğrulacak? Ya, Kral Midas’ın imparatorluğunda yaşayan Çoban Marsyas ile Dilek’in öyküsünün ne ilgisi var? Midas dokunduğu her şeyin altın olmasını istediğinde neler olmuş? Dilek’in en büyük dileği ne? Bunların yanıtları satırların gizemli dünyasında… Meraklı Meral’de tanışacağımız çocuk bir gün evde yalnızken annesinin dolaplarını karıştırıyor, bulduğu kutunun içinden çıkanlar onu büyük düş kırıklığına davet ediyor. Annesi ve babası geldiğinde hem evi hem de Meral’i darmadağın buluyorlar. Açmaması gereken o kutuyu açtığı için Meral’e Pandora’nın Kutusu öyküsünü anlatarak gerçekleri görmesini sağlamaya çalışıyorlar; bunu başarıyorlar da… Yılanlı Baston adlı öyküde Ahmet’in doğum günündeyiz. Ahmet’in babası doktor; işi nedeniyle oğlunun doğum gününde bulunamıyor. Ahmet buna çok üzülüyor. Fakat babasının ona anlattığı öykü efsanenin aynasında kendini görmesini sağlıyor. Bu öyküde yeraltı tanrısı Hades, ünü Anadolu’ya yayılan başarılı hekim Asklepios, Kral Minos ve hekimliğin sembolü olan yılanlar var. Ahmet, babasının mesleğinin anlamını artık daha iyi kavrıyor. Elmanın Tadı’nda, kendini güzel bulmayan Hale’ye ablası Çiğdem, dünyadaki ilk güzellik yarışmasını anlatır. Paris’in dünyanın en güzel tanrıçaları Afrdoit, Hera, Athena arasında nasıl bir seçim yaptığını ilgiyle dinleyen Hale aynalarla barışmanın yolunu bulmuş mu dersiniz? Kitabın yedinci öyküsü Yankı’da, Metin herkesin söylediğini tekrarlama oyununa kendini kaptırıyor. Annesi ona bir öneride bulunuyor. “Sana bir masal anlatacağım, sonuna kadar hiç ses çıkarmadan dinlemeye söz verirsen sonra yine oyununa devam etmene izin vereceğim” (s. 55). Annesi, Narkissos adlı yakışıklı gencin ve Yankı adlı perinin masalını anlatıyor ona. Metin bu masalı dinledikten sonra, oynadığı oyunları başkasının gözünden görmeye başlıyor ve oynadığı oyunun, çevresindekileri nasıl rahatsız ettiğini fark ediyor. Güneş Saçlı Çocuk’ta, güneş saçlı olmak isteyen peri kızı Klymene’nin efsanevi öyküsünü annesinden dinleyen Burak, istediği her şeyi anında elde etme isteğinin hiç de akılcı olmadığını anlıyor. Okurun nabzını elinden bırakmadan, gülmece öğeleri de katılarak yazılmış bir başka öykü En Güzel Ders. Prometheus, Olympos’a çıkıp bir kıvılcım çalar ve bunu insanlara götürür. Zeus, ateşi insanlarda görünce öfkelenir. Hem insanları hem de kendisine karşı gelen Prometheus’u cezalandırmak için yeni çareler düşünür. Bu efsaneyi öğretmen sınıfta niçin anlatıyor dersiniz? Geri Gelmeyecek An’da becerikli kral Sisifos ile göz göze geliyoruz. Albert Camus’un “Tepelere doğru tek başına didinmek bile, bir insanın yüreğini doldurmaya değer” sözleri bu öyküde ne arıyor, dersiniz? Kitabın Canavar Kız adlı son öyküsünde, saçları Medusa’ya benzeyen Alev’le tanışıyoruz. Mitolojide gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar Medusa, Alev’i bir tür düşünce dansına davet ediyor. Kitabın başarılı resimleme ve tasarımına da dikkat çekmek isterim. Gökyüzünden Yeryüzüne Öyküler, çocukların efsanelerin bereketli toprağını keşfetmeleri için yapılan bir yolculuk. Yolculuk her zaman, varmaktan iyidir belki de… ? www.maviselyener.com * Gökyüzünden Yeryüzüne Öyküler, Şule Tankut Jobert, Resimleyen: Ayşe İnan Alican, Kelime Yayınları, 88 s. Ocak2010, 9+ yaş SİHİRLİ KONUK Ë Mehmet ÖZÇATALOĞLU Tuhaf Yaratıklar Çiftliği Mehmet Atilla TUDEM Yayınları ehmet Atilla, Tansel Tozan serüvenlerine kaldığı yerden devam ediyor. Bu defa elektromanyetik yaratıklar yok ama ne olduğu belirsiz yaratıklar var. Zaten kitap da “Tuhaf Yaratıklar Çiftliği”nde geçiyor. Yazarın sade ve akıcı dili, Tansel Tozan’ın sorun çözmedeki başarısı ile birleşince ortaya yine güzel bir kitap çıkmış. Mehmet Atilla’nın Tansel Tozan serüvenlerinde dikkatimi çeken husus, günümüzde çocuklarımıza verdiğimiz yeni diye tabir edilebilecek isimleri kullanması. Böylelikle çocukları kitaba ve konuya daha rahat çektiğini düşünüyorum. Sanki çocukların mahalleden ya da okuldan arkadaşlarını anlatıyor gibi. Serinin ilk kitabını okuyanlar hatırlayacaktır. Tansel Tozan elektromanyetik dalgalardan oluşan insan görünümünde bir yaratıkla, okullarından kaçırılan öğrencilerin peşine düşmüştü. Kıvrak zekâsının da etkisiyle uluslararası bir çetenin SAYFA 24 M yakalanmasında pay sahibi olmuştu. Bu sefer yine güncel bir konunun içinde Tansel Tozan. Kısaca anlatmak gerekirse serüven şu şekilde başlıyor ve ilerliyor: Tansel Tozan ve arkadaşı Işın Arda, bir bisiklet gezisi sırasında tuhaf görünümlü canlılarla karşılaşıyor. Hatta saldırıya uğruyor. Bu tuhaf görünümlü canlıların peşine düştüğünde ise kendisini “Tuhaf Yaratıklar Çiftliği”nde buluyor. Öyle ki yemyeşil kuzular, siyah, beyaz ve kırmızı renkli kertenkeleler, uzun bacaklı tavşanlar ve daha neler neler… Daha önce televizyonda veya kitaplarda görmediği yaratıklar. Bir insan için ilk defa görmüş olduğu tuhaf yaratıkların etkisinden kurtulması kolay değildir. Tansel Tozan için de kolay olmuyor bu etkiyi üzerinden atmak. Bir de en yakınlarını bu gördükleri konusunda inandıramama durumu, hafife alınma, dalga geçilme… Kim bilebilirdi ki sıradan bir günde bir bisiklet gezisi sonrasında genetik bozulmalar için çalışan adamın kimliğini açığa çıkarıp yakalanmasını sağlayacaklarını. Yine ilginç bir hikâye, soluksuz okunacak bir serüven. Tansel Tozan zeki, çalışkan, korkusuz. Hatta sanki yakın bir arkadaş. Bugünlerde “GDO nedir, ne gibi zararları var?” diye soran çocuklarınıza uzun uzun bilimsel açıklamalarla anlatmaya çalışmayın. Çünkü Mehmet Atilla çok keyifli okunabilecek şekilde anlatmış. Sanırım “Tuhaf Yaratıklar Çiftliği” için şunu söylersem kitabın hakkını vermiş olurum: “GDO’nun gündemimizde olduğu bir dönemde çocuklara kolay ve eğlenceli şekilde güzel bir hikâye içinde GDO’yu ve sonuçlarını anlatan bir kitap.” ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1040