Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Avner Ziss’ten ‘Estetik: Gerçekliği Sanatsal Özümsemenin Bilimi’ Sanatla yaşamı uzlaştırmayı amaçlayan öğreti Sanat, toplumsal bilincin diğer biçimleriyle aynı görevi yerine getirmek zorundadır. Bilgisel, ideolojik ve eğitsel işlevleri, estetik eylemi içinde gerçekleşir. Sanat, insanlara gerçeğin güzelliğini bulup ortaya koymayı, bu güzellikten tad almayı ve onu yaşamlarına katmayı, güzelin yasalarına göre yaratmayı öğretir. Sanatsal imge anlayışının temelinde, bilimsel öğretinin bilgi kuramı vardır. Sanat, imgeler aracılığıyla gerçekliğin yenidenüretilmesidir. Avner Ziss, Estetik: Gerçekliği Sanatsal Özümsemenin Bilimi ile ister yaratma süreci ister yapıtların kendileri söz konusu olsun, sanattaki temel görünüşlerin estetik, felsefi ve kuramsal çözümleme ilkelerini özümsemek isteyen okurlara sesleniyor. Ë Şener ÖZTOP stetik, sanatta ve gerçeklikte güzelin bilimi. Güzeli araştıran, bulduran, güzeli sorgulayan ve güzeli nesneler dünyasında “süjeobje” ilişkisinde yorumlayan bir öğreti. Estetik güzel olanın varlık alanıyla ve sanat alanının varlığıyla da ilgilenir. Estetik sadece güzel olanın bilimi değildir. Daha kapsamlı daha doğru bir tanımlamayla: “Estetik, insanın çevresinde, insanın pratik etkinliklerinde yer aldığı ve gerçekliği yansıtan sanatta tespit edilen tüm ‘estetik değerlerin’ zenginliğini araştıran bilimdir.” Afşar Timuçin estetiği şöyle tanımlıyor: “Estetik bir bakış biçimidir, bir öngörüdür, bir genel beğeni düzenidir, bu beğeniyi somutlaştıran ya da somutlaştıracak olan kurallar dizgesidir. Estetik özgün bir tasarlama biçimidir, kendine özgü yanları olan bir birleştirme biçimidir.” Diğer taraftan, Estetik Kuramı’nda, “Yeni Sanat” olgusuna Marksist görüşle katkı sunan Adorno, estetiğin toplum katmanlarında nasıl değerlendirildiğini ve sanata katkısını, nesnel bir tavırla şöyle açıklar: “Pek çok insan, estetiği, basitçe gereksiz sayar. İnsanlar, estetik için kaygı duymak istemez, çünkü böyle yapmak onların hafta sonu eğlencelerini engeller, işte bu, sanatın insanların gözünde en iyisinden ne olduğunu gösterir.” Sözü sanata getirir: “Sanat görsel olmamalı. Sanatın yeri tam da kavramsal alan” dedikten sonra da tartışılacak bir ifadeyle “….her şeye rağmen büyük sanatçılar da sanat hakkında düşünmemişlerdi” demekten kendini alamaz. tüşen düşüncesine yer verir: “Estetik, güzelin nesnel özelliklerini, güzel ile gerçeklikteki benzer olayların daha başka özellikleri arasındaki bağışıklığını ve de bunların insan tarafından algılanmalarını inceleyen bir bilimdir.” Pospelov Marksist estetiği de şöyle değerlendirir: “Dikkatini estetik etkinlik biçimleri üzerinde toplamış; sanatsal yaratıyla doğrudan ilgili değildir bunlar, ama, gene de hızlı bir gelişim göstermekten de geri kalmaz.” Pospelov’a göre estetik, özel bir bilim olamaz; çünkü, özgül bir çalışma alanı yoktur ve gerçeklikle ilintili kesinleşmiş yasaları da incelemez. Estetik, “genel felsefi disiplinlerden biridir” diyerek sözünü bağlıyor. Bilimsel öğretide estetiğin konusu, karakteri, amacı ve sanata etkisini açıklayan Avner Ziss, estetikle, felsefe ilişkisini çarpıcı bir ifadeyle şöyle açıklar: “Estetik de kendi kanatlarıyla uçmak uğruna felsefeden kopup ayrıldı. Öteki insan bilimlerine çok yakın olan estetik, hâlâ felsefeyle sıkı bir bağı korumaktadır elbet, ama, onun bütünleyici bir parçası olmaktan da çoktan çıktı.” Bununla birlikte, estetiğin sanatla ilişkisinde sanat, sanatçı, sanat eseri ve yaratma edimi üzerine kafa yorar Ziss. Bence, enteresan bakış açısı da şudur: “Estetikten kopuk her eleştiri, ilkesizlikten ve öznelcilikten yakasını kurtaramaz. Bunun tersi olarak, eleştiriden kopuk bir estetik de soyutlamaya ve skolastiğe dalmak tehlikesiyle yüz yüze getirir insanı.” Bir oluşu, bir durumu, bir sezişi, kültürel bilincin bir biçimi olarak sanatı; sanat eserinin “yaratım” sürecini irdelemek, onun hakkında duygu ve düşünce derinliğini edinmek için de “estetik değere” ulaşmak… Her şeyden önce, sanat eserini ontik yönden, bir bütünlük olarak görmek gerekir. Bu aşamada Ziss, toplumsal bilincin, toplumsal kavrayışın anlamlandırılması ve bu bilincin önemli öğesi olan sanatın “manevi üretim şeklini, estetik açıdan eklemli” olduğu vurgusu yaparak şunları da göz önüne serer: “İnsanlar kendi öz yaşamlarının, kendilerini çevreleyen dünya karşısındaki tavırların ve toplumsal çalışmalarının bilincine sanat yoluyla varır.” Sanatın estetik açıdan “eklemli” olduğu düşüncesiyle birlikte, yaratma ediminde kafa yoran sanatçının asıl görevinin ne olması gerektiğini de Marx’ın şu sözünde billurlaştığını belirtir: “Sadece teşhis değildir, iyiliğe ve kötülüğe uzak duramaz o.” Bu yeterli mi? Hayır. Çünkü “sanat, gerçekliğin yaratım yoluyla yeniden üretilmesi olarak değil, gerçek yaşam olaylarının yalın ve mekanik bir kopyası olarak görülür.” EDEBİYATIN SANATA KATKISI Avner Ziss, “Sanat ve Bilgilenme” bölümünde edebiyat dünyasından ve yazarlardan ilgi çekici örnekler verir. “Bilimsel öğretinin klasikleri, sanatın sınırsız bilgisel (cognitive) yetilerini, insani bilgilerin zenginleşmesinde sanatın oynadığı rolü büyük bir önemle üzerinde durarak vurgulamıştır” der. Yazarlar, kültür tarihinde “bireytopluluktoplum” üçlemesinde geçen olayları; olaylar içinde insanın ontolojik durumunu ve onun sonsuz serüvenini konu edinmiştir. Bir bakıma muhayyile gücüyle insanın dramını anlatmışlar yüz yıllar boyu… Derin bir “estetik algı ve kaygıyla” estetik varlığı, yani insanın ruhsal ve fizyolojik yönünü öğrenmek için gözlem, etüt ve imge zenginliği içinde romanlarında canlandırmışlardır. Emile Zola bu konuda enteresan şeyler söyler: “Üç türlü bilgi kaynağının varlığını kabul ediyorum: Bana, maziyi öğreten kitaplar; gerek yazılı eserlerle, gerek konuşmalarıyla, gördükleri yahut bildikleri şeyleri bana bildiren tanıklar; yerinde kendi gözümle gördüğüm, kendi işittiğim ve hissettiğim şeyler. Yazacağım her romanda, işleyeceğim konuya dair bir kütüphane dolusu eseri etrafıma toplarım. Yanlarına yaklaşabileceğim bütün yetkili insanları konuştururum, seyahat ederim, yeni ufuklar, yeni insanlar, yeni gelenekleri görmeye giderim. Dördüncü bir kaynak varsa, bana gösterin, derhal koşar, o kaynaktan da susuzluğumu gideririm.” Aynı biçimde Ziss de Marx’ın ilgi çekici bir değerlendirmesini örnekler: “Balzac’ın kendisini toplumsal alanda bilim doktoru olarak nitelemesini sevecenlikle aktarırdı Marks.” Hemen arkasından şunları ekler sözüne, İnsanlık Komedyası üzerine Engels’in söylediklerine de bu anlamda değinmek gerekir. “Bu yapıtın okunması, o dönemin toplumu, giderek ekonomik ayrıntıları konusunda ekonomistlerin ve istatistikçilerin cilt cilt kitabından daha çok şey öğretmiştir bana.” Ziss bu konuda nadir bilinen ayrıntılar üzerinde durarak okurunu bilgilendirir: “Marks’da ayrıca 19. yüzyıl İngiliz romancılarını, Dickens’i, Thackeray’i ve Charlotte Bronte’yi de beğenirdi; bunların yapıtlarında, politikacıların, tarihçilerin, etnologların vb. kitaplarındakinden daha çok siyasal ve toplumsal hakikat bulduğunu söylerdi.” Bu konuda Stefan Zweig’ın da sözlerine yer verir: “İnsan uygarlığı bir anda yanıp kül olsaydı ve kültürün tüm anıtsal yapıtları, kitaplar, fotoğraflar, belgeler yok olsaydı, yirminci yüzyılın soluğunu duyabilmek, bu dönemdeki yaşamı anlayabilmek için, Franz Maserel’in gravürleri ve desenleri yeterli sanırım.” Avner Ziss, estetik gerçekliği sanatsal özümsemenin bilimi olarak kabul ettiğini belirtirken, aslında sanatın ve yaratımın öneminden, daha doğru tanımlamayla,“sanatçının duygusal varlığı”, “düş gücü”, “sanatçının iç dünyasının eserine etkisi”, “estetik heyecan”dan söz açar. Çünkü sanatın olduğu her yerde “estetik obje”den dolayısıyla estetiğin ontolojik değerinden yola çıkılabileceğini anlatmak is ¥ E Ziss, Fritz Cremer’ın yapıtı için “Sanattaki güzel, en azından toplumcu sanattaki güzel, hakikatten ayrılamaz. Güzel denen sanatlar, her zaman tam hakiki değildir...” yorumunu yapıyor. ESTETİK KENDİ KANATLARIYLA UÇMAK İÇİN FELSEFEDEN KOPTU Bilindiği gibi, herhangi bir oluşumun üst yapıca değil de alt yapıca belirlenmesi Marksist tarih ve toplum görüşünün temel ilkesi. Bununla birlikte, “Aydınlanma düşüncesinin başlıca destekleyicisi de Marxsizmdir. Felsefe tarihine özellikle sanat ontolojisi ve estetiğe özgün fikirler geliştiren, değerli düşünürümüz İsmail Tunalı, kendi janrında tek olma özelliğini taşıyan Marksist Estetik adlı kitabında, Marksist Estetik’in “bilgiinsan temelleri ile onun topluminsan temellerini, öte yandan sanat yapıtının bireysel varlığında estetiğin yine insana dayalı ana ilkelerini ele alır. Marksist felsefenin hümanist bir felsefe, bir düşünce sistemi olduğunu belirtir. Sözünü şöyle sürdürür: “İnsan değeri, insan saygınlığı olmadan hiçbir düşüncenin yaşama olanağı bulamayacağı düşüncesidir.” Hemen arSAYFA 16 dından “Kültürün olduğu yerde, özgür insan ortaya çıkar. Marksist estetiğe göre, sanat, işte böyle bir kültür temelinde ortaya çıkan bir fenomendir” vurgusu bende şöyle bir çağrışım yaptı ve Alman idealist felsefesinin düşünürü, “kendisiyle savaşan” Nietzsche’nin sözünü anımsadım: “Felsefe, kültür sorunlarını çözmüş toplumların işidir.” Meseleyi bu boyutta düşünen Avner Ziss, “Asli görevi, modern sanatın kuramsal yoruma girişmektir” diyor. Estetiği “gerçekliği sanatsal özümsemenin bilimi” olarak gören Ziss, bilimsel öğretide estetiğin işlevini de şöyle belirtiyor: “Bilimsel öğretide estetik, dünyanın estetik özümsenmesinin bağlı olduğu yasaları genelleştirir. Bu yasalar sanatta daha tam, daha çeşitli ve doğrudan bir yolla ortaya çıktıkları için, estetik de, her şeyden önce, sanatın özünü ve genel yasalarını, sanatsal yaratıyı inceleyen bir bilim olarak kendini gösterir.” Ziss, estetiğin konusunun nasıl zenginleştirileceği üzerine de şunları söyler: “Estetiğin özerk bir bilim olarak kesin kuruluşu ile ilintilidir.” Yanı sıra, önemli bir ayrıntıyı da gözler önüne seriyor: “Terimin geniş anlamında sanatı estetiğin dışına atarak bu sınırları aşırı derecede daraltmak da doğru değil.” Estetiğin genel sanat kuramından ayrıldığını belirten Ziss, Rus estetikçiAvner Ziss, Vera Mukina’nın yapıtı için de “Rönesans idealinin söze geldiği, si G. Pospelov’un Mikelanj’ın David heykeli gibi, Vera Mukina’nın ‘İşçi ve Kolhozlu Kadın’ adlı kendi görüşüyle ör bu yontusu da yeni bir dünyanın imgesini somutlar” diyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1040