04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Sol elin yüzük parmağı ile yazılan bir gençlik romanı: Mavisel YENER RENK SİHİRBAZI Aytül Akal Bu haftaki renk sihirbazımız Ayşe İnan Alican Ölüme Çalım Ertan Doğan ve annesi... “Olabildiğince iyimserim ve bunu mutlu, renkli resimlerle yansıtmaya çalışıyorum” “1972 Haziran’ında Ankara’da doğdum. 1994 yılında H.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Anasanat Dalı’ndan mezun oldum ve aynı yıl Ankara’da, SiyahBeyaz gazetesinde karikatürist olarak işe başladım. Aynı görevi Günlük Haber ve Schwarz auf Weiss gazetelerinde de sürdürdüm. 1996’da Özgün yayıncılıkta grafik tasarım ve illüstrasyon çalışmalarını birlikte yürüttüğüm ders kitabı çalışmalarım oldu. 2003 yılında Birgün gazetesinin çocuk sayfasını hazırlamaya başladım. Boyalıkuş Çocuk İllüstratörler grubumuzla katıldığım karma sergiler oldu. Halen bağımsız olarak yaptığım çocuk kitabı resimlemeleri dışında, TÜBİTAK süreli yayınlarına yapılan çalışmalarla uğraşmaktayım. [email protected] / www.cizeriz.biz” ocuk kitabı resimlemeye ne zaman başladınız? İlk işim “Elma Kelebeği”, 1995’te... Sonra SiyahBeyaz gazetesinde karikatürist olarak çalıştım; güncel toplumsal, siyasal, kültürel konularla ilgileniyor, hemen her konuda karikatürler çiziyordum. İlginç bir deneyimdi bu çalışma, iki yıla yakın devam etti. Gazete kapandıktan sonra aynı yayınevinde okul kitapları illüstrasyon ve grafik tasarımları üzerine çalıştım. Bu iş didaktik bir işti ve beni asıl uğraş vermek istediğim okul öncesi kitaplarından epey uzaklaştırdı. Bu dönemde ders kitaplarının daha nitelikli olması için verdiğim çabalar boşa çıktı, mesleki doyum yaşayamadım pek. Özensiz hazırlanan ders kitapları konusu hâlâ içimde bir ukde, kalbimde bir yaradır. Bu iş tahammül gücümden daha uzun sürdü ve bu süreçte çizgim pek hoşnut olmadığım bir kalıba girdi ister istemez. İşten ayrılır ayrılmaz çizgime sinmiş olan bu kalıplardan arınmaya giriştim; delice denebilecek bir coşkuyla hem de. Çocuk kitabı resimlemenin çocuk kalmak isteyen bir ruhu, çocuk gözlü bir bilinci gerektirdiğine inanırım. Bu yüzden ustalaşmak yok bu işte, daima acemisinizdir; arzunuza biraz daha ulaşmak vardır yalnızca. Oyuna daha çok doymak da denebilir buna. İki yıl önce bir kızım oldu, Yağmur. Onu tanıdıkça çocuk evreninin fantastik zenginliğine hayran olmamak olanaksız. Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı daha iyi anlıyorum artık. En çok heyecan duyduğum çalışmam, Meral Akar’ın yazdığı ve yayına hazır olan “Hangi Ses Benimki” adlı okul öncesi çocuk kitabı oldu. Sanırım son dönemdeki işlerimden daha çok hoşnutum. Yaşlanıyor muyum, nedir? Yarattığınız tipler var mı? Nüfusları hızla kalabalıklaşıyor tiplerimin. Birgün Gazetesine çizdiğim “Kırmız“ bunlardan ilk aklıma gelenlerden. Bunların birçoğu, firmaların tanıtımlarında kullanılan tipler. Sanırım www.cizeriz.biz adresindekiler ilgilenenlere bir fikir verebilir. En çok nelerden esinleniyorsunuz? H içbir şeyin okumaya ve yazmaya engel olamadığını kanıtlayan genç yazar Ertan Doğan’ın ikinci romanı Ölüme Çalım, geçtiğimiz hafta okuruyla buluştu. Yazar “Ben de varım” adlı ilk romanında özyaşam öyküsünü anlatmıştı. Kitap, yazınsal bir kaygı gütmekten çok, engellilerin dünyasını anlatmak için kaleme alınmıştı. Engellilerin ilgilenildiğinde, olanak tanındığında neler yapabileceklerini gösteren bir kitaptı. Ertan Doğan, engellilere, “Mutlaka yapabileceğiniz bir şeyler, ‘Ben de varım’ diyebileceğiniz şeyler vardır” diyordu bu romanında. İnsanların engellileri fark etmediği, onlar yokmuş gibi davrandığı ya da onlara acıyarak baktığı bir toplumda, “Ben de varım” diyebilmek; Ertan Doğan’ın yaşama tutunmasının tek dayanağı. Ertan Doğan 1978’de Bursa’da dünyaya gelmiş. Erken ve zor bir doğum, kordon dolanması ardından gelen bir dizi yanlışlıklarla birleşince, beyne yeterli oksijen gitmemesi nedeniyle felçli doğmuş. Elini, kolunu, vücudunun hiçbir organını kontrol edemeyen Doğan’ın en büyük sıkıntılarından birisi de istemsiz kasılma ve hareketler. Doğuştan Serebral Palsi (beyin felci) hastası olan Doğan, ilkokulu hiç kalem kullanamadan Bursa’nın tarihi okullarından biri olan Hocailyas İlkokulu’nda bitirmeyi başarmış. Ertan Doğan, yaşamını tekerlekli bir sandalyede emniyet kemeriyle bağlanarak sürdürüyor. Ülkemizdeki okul ve kurumların, tekerlekli sandalyeyle ulaşıma uygun olmayan yapıları yüzünden ilkokuldan sonraki öğrenimine devam edememiş. Şimdilerde, İzmir’in Dikili ilçesinde yaşıyor. Yıllarca süren tedavilerin ve koşuşturmaların ardından iyileşemeyeceğini ve bundan böyle yaşamını bu şekilde sürdürmek zorunda olduğunu anladığında on sekiz yaşındaymış. Ertan’ın bedeni ne denli ağır bir hasar gördüyse de zekâsı bu devinimsiz bedene inat, şaşırtıcı derecede mükemmel çalışıyor. Hâkim olabildiği tek organı, sol elinin yüzük parmağı. Ertan Doğan; “Eğer hasta olmasaydım gazeteci olurdum!” istek ve inancıyla yola çıkarak yaşamında yeni bir dönemin kilometre taşını oluşturmuş. Elleriyle dokunamasa da yüreğiyle dokunmayı becermiş yaşama. Kendi yaşamöyküsünü yazmakla başlamış işe. O söylüyor, yaşama tutunmasında en büyük dayanağı olan annesi Memnune Doğan yazıyormuş önceleri. Sonra cep telefonunu kullanmayı öğrenmiş. Sol elinin orta ve yüzük parmağıyla telefonunun giden mesajlar bölümüne mesaj şeklinde yazıp kaydettiği yazılarını Mesajlar halinde annesinin telefonuna göndermiş. Annesi de bilgisayara geçiriyormuş bu yazıları. İlk kitabı olan, Etki Yayınları’ndan çıkan, “Ben De Varım” bu şekilde ancak tam on yılda oluşabilmiş. Ertan Doğan konuşurken zorlanıyor. Tekerlekli sandalyeye, istemsiz hareketler nedeniyle bir yerini yaralamasın diye ayakları bağlı oturuyor. Bir taraftan istemsiz hareketlerle çırpınan bedenini kontrol etmeye çalışırken konuştuğu sözcükler bazen anlaşılamıyor. Ama düşüncelerindeki duruluk ve kurduğu cümlelerdeki uyum ile edebi zekâ yönünden ne derece yetenekli olduğu daha ilk kitabında belli oluyordu. Kitabın kahramanı Soner’le birlikte, onun dünyasına giriyor okur; romanın akıcı dili, sözcüklerin imbiklerden geçirilmiş olması, bir solukta okunmasını sağlıyor. Kimi yerlerde boğazınız düğümleniyor, kimi yerde acı acı gülümsüyorsunuz… tıpkı yaşam gi bi… Ben de Varım’da Ertan Doğan’ın altını ısrarla çizmek istedikleri var. Doktor hataları yüzünden sakat kalmasın insanlar, diyor Ertan Doğan. Engellilerden korkmayın, onlara acımayın ama yaşam standartlarını yükseltmek için desteğinizi esirgemeyin, diyor. İnsan onuruna yakışacak bir yaşam istemenin, sağlıklı insanların olduğu kadar engellilerin de en doğal ve en vazgeçilmez hakkı olduğu unutulmasın istiyor. Belki de en önemlisi sağlam bir bedenimiz olmasa bile, hiç düşünmeden ot gibi yaşamaktansa, düşünen bir beyne sahip olmanın da üretmek için yeterli olduğunun anlaşılmasını istiyor. Ben de Varım, toplumun duyarsızlığına, engellilerin yok sayılmasına bir haykırış bir isyan! Ertan Doğan’ın, Cevahir Yayınları’ndan çıkan ikinci kitabı “Ölüme Çalım” dumanı üstünde bir roman. İlk romanında kimi yerlerde didaktik anlatımlar, iletiler verme kaygısı görülürken ikinci romanda edebiyatın sularına yelken açmış bir Ertan Doğan karşılıyor bizi. Ölüme Çalım’da da karakterlerinden biri engelli. Roman, İstanbul, Ayvalık ve Dikili üçgeninde geçiyor. Engelli karakterin adı Berkant Cengiz. Annesi trajik bir olay sonrasında Berkant’ı doğururken iç kanama nedeniyle ölüyor. Doğum sırasında Berkant’ın beyni de hasar gördüğü için Cerebral Palsy hastası olarak tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürüyor. Yaşamda bir tek babası, bir de onu çocukluğundan beri yalnız bırakmayan dostu Devrim var. Annesi öldükten sonra babası üç kez daha evleniyor ve en son evliliğini Güneydoğu kökenli bir kadınla yapıyor. Berkant analıklarının içinde yalnızca sonuncusuyla sorun yaşamıyor. Kitapta bir de kanser hastası bir popstar var. Olaylar Berkant ile popstar Çağatay Işıl’ın yaşamlarını birleştiriyor. Ölüme Çalım, sürpriz gelişmeleriyle okurun bir solukta okuyacağı bir kitap. Roman kişilerinin derinlerdeki kaygılarını, acılarını, sevinçlerini, beklentilerini, umutlarını aktarırken başarılı bir dil tutturmuş yazar. Ertan Doğan, engelli kahramanlarına karşı eşitliksiz bir tutum sergilemişti ilk romanında. Oysa ikincisinde bunun olmaması önemli bir ayrıntı. Doğan, yazarak sıkıntılarını aşan, bu yanıyla kendisini yeniden yarattığının bilincinde olan biri. Yazarlığın, bireye kazandırdığı “yaratma gücü”nü, kendi bedensel acılarını damıtmada, dönüştürmede kullanıyor... Hedef kitlesini özellikle genç okurlar olarak belirlememiş, herkese seslenmiş Ertan Doğan. Ancak, iki kitabı da “gençlik romanı” olarak anabiliriz. Gençleri anlamak isteyen herkese önerilebilecek bu iki romandan sonra Ertan Doğan’ın yazacağı üçüncü kitabı dört gözle bekliyorum doğrusu. Yazmak böyle bir şeydir, yıllarca emek harcarsınız, kimi zaman okurun onu bir solukta tükettiğini düşünürsünüz; ama güzel olan “ölüme çalım” atmaktır. Ertan Doğan’ın engeli bırakın yazılarına engel olmayı, tam tersi yapıtlarını zenginleştirmiş, ölüme çalım olmuş tam anlamıyla. Gerçek engeller yüreklerde olanlardır, gerisi aşılır! İyi okumalar! ? *Ben de Varım, Ertan Doğan, Etki Yayınları, 223 s, 2006 14+ *Ölüme Çalım, Ertan Doğan, DemosCevahir Yayınları, 312 s, 2009, 14+ www.maviselyener.com Ç Çocukluğumdan. Belleğimde güçlü bir izi var çocukluk yaşantımın, silinenlerse imge düzeyinde canlı hâlâ. Bir de bitmez tükenmez bir doğa ve doyumsuz bir masal düşkünlüğüm var. Yaşadığım şu hayatta güzel ya da çirkin olan her şey, doğadaki doku ve desenlerle ve masallardaki imgelerle birleşiyor bir biçimde. Çocuk yüzleri, özellikle gözleri, merak, arzu ve heyecan, mutluluk, mutsuzluk, sevinç ya da üzüntü ifadesinin dolaysız hallerini yansıtıyorlar her zaman. Şimdi Filistin’li çocukların yüzlerine bakarken hem çok ağır bir keder hem de biz yetişkinlerin kaybettiği gizlenmiş bir umut görüyorum. En çaresiz anlarında bile sanki anne az sonra gelecek ve onu kucaklayıp saracak duygusu var yüzlerinde. Ya da ben öyle okuyorum. Olabildiğince iyimserim ve bunu mutlu, renkli resimlerle yansıtmaya çalışıyorum. Yazarların öğüt dolu öykülerine çocukların en keyifli biçimde nasıl katılabileceğini düşünerek, dahası bunları içimde canlandırarak çiziyorum. Hayalinizde nasıl bir kitap var? Çocuk bilinci görsel bir bilinç. Kendi dünyalarıyla yaşam arasındaki ilişkiyi ilk olarak kitaplardaki görsel imgelerle kuruyor zamane çocukları. Benim arzuladığım, evrensel bir çocuk. Bu çocuğu anlayan, eğlendiren, düşündüren, heyecanlandıran resimler yapmak. Süreç çizerle bitmiyor kuşkusuz; yayınevinden çocuğun eline geçene kadar, birçok amaç ve kaygının belirlediği karmaşık bir süreç var. Şimdi, yarattığım tiplerin üç boyutlu haliyle çocuklarla buluşması ve onların kendi hayal güçleriyle uydurdukları hikayelerde birer kahraman olarak yer almaları, en yeni hayalim. Bunun ilhamını kızım Yağmur’dan aldım. Nesnelere dokunarak, onlara her yönden bakarak, konuşup didişerek oynayan çocuklar, oyun denen sihirli dünyanın muhteşem yaratıcıları olarak büyüyorlar. Onların dünyası bizimkiden daha az sıkıcı olsun istiyorum. Bu da bir katkım olabilir. Benim çocukluğumdaki gibi cisimlere, kâğıda, boyaya bulaştırarak çocuğu resme katan el boyaması kitaplar en çok tercih ettiğim işler. Elinize aldığınız metinde en çok neye dikkat ediyorsunuz? Özgün bir metin olmasına, heyecan verici bir yaratıcılık sergilemesine, hangi kültürden çıkarsa çıksın evrensel değerlerle dünyanın her köşesindeki çocuğa birşeyler anlatabilmesine bakarım, desem uzun olacak. Sahici, kibirsiz, çocuğu erken büyütmeyen, çocuğun bir dahi olduğunu düşünerek yazılan metinler, desem... Çizgileriniz yurtdışında yayımlandı mı? İlk kitabım, Handan Derya’nın yazdığı Elma Kelebeği’nin, Kültür Bakanlığı’nca yurtdışı baskısı yapıldı. Şu an üzerinde çalıştığım kitabın da yurtdışı baskısı yapılacak. ? www.aytulakal.com SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle