03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D Metin Demirtaş eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Toplumcu bir ozanın dargınlığı İşte o zaman yara daha da derine işler.” BARIŞ KÖPRÜSÜ Bir açık hava toplantısında devrimleri korumayı onur bilmişsiniz. Böyle toplantıların sıkıdüzene alınması kolay değildir. Ama onların tek bir insan gibi soluk alması, yaşamayı tanımaya çalışan bu uçarı gençlerin ne denli bilinçli olduğunu düşündürüyor. Onlar bilinçli bir toplumun içinde sanıyorlardı kendilerini. Tek tek izlendiklerini nerden bilsinler. Günü gelince o kalabalıklardan koparılıp sorguya çekileceklerdi. “Bizler ki, Bağlanmıştık mümkünü zor bir hayale. Bizler ki, Hayatın acemisiMitinglerin eli bayraklı uçarı gençleri...” “51 Tevkifatı” Enver Gökçe’yi de içine aldı. Hapislerle, sürgünlerle, hastalıklarla geçen acılı, yoksul bir yaşama serüveni. Son yılları bir yaşlılar evinde ölümü beklemekle geçti. Metin Demirtaş, zor koşullarda kalan Enver Gökçe’ye her zaman yakınlık duydu. Neruda’yı dilimize kazandırırken sanki onunla bütünleşmiş gibi olduğunu gördü. Enver Gökçe’den el alan Metin Demirtaş, düşlem gücünde, ona da Neruda’nın el uzattığını düşünüyor: “Neruda görünüyor bir at üstünde, Üzülme kardeş diyor, Bilirsin şiirimiz yedi canlıdır, Parçalasalar, yaksalar da, Beni kederlendiren bu değil!” Derin bakışlı br göz gibi geçmişin sislerini dağıtıp kimi zaman kalabalıklara, kimi zaman bir anne evinin yoksul sessizliğine sığınıyor Metin Demirtaş: “Anne, üzgün günlerimde gelir sığınırdım, Yuvacığının yoksul sadeliğine, Avluda erik ağacının mayhoş serinliği, Sundurmada türlü Akdeniz çiçekleri, Sessiz türküsü sedirde dantellerin, Dindirirdi ruhumdaki fırtınayı.” ATAOL BEHRAMOĞLU’NUN YORUMU: Metin Demirtaş’ı en iyi anlayanlardan biri, onun kuşakdaşı olan Ataol Behramoğlu’dur. “Şiirin Kanadında Mektuplar” Metin Demirtaş’la şiirbilim üzerine görüşlerini paylaştıkları mektupları içeriyordu. O içtenlikli mektuplarda hiçbir özentiye kaçmadan şiire bakışın ayrıntıları vardı. Ataol Behramoğlu, onun iletişim kurma özelliğini belirtmek için “Köprü”ler kurmasını bilen bir ozan olarak düşünüyor: “Bizim kuşağın şiirden ötürü tukuklanan ilk ozanıdır. Adı, 60’lı yıllar toplumcu şiirinin belki en başında anılması gerekirken, belki de bizlerden bir iki yaş daha büyük olması nedeniyle, sanki 40’lı yıllar toplumcu şiiriyle 60’lı yıllar toplumcu şiiri arasında bir köprü gibi durur. Fakat bu köprü sözü yakışır Metin Demirtaş’a. Bütün yaşamınca güzel şeyleri birleştiren bir köprü olmuştur.” Ben de “Uzaklara Köprü Kuran Bir Ozan” olarak nitelendirmiştim onu. Antalya’nın Elmalı ilçesinde Akçay bucağında doğan bu iyi ozan, sanat enstitüsünü bitirmiş, daha 17 yaşında tornacı olarak işe başlamış, torna tezgâhından dünyaya bakarken içindeki değişimin ayrımına varmıştır. “Köprü kuran” özelliğiyle Metin Demirtaş’ı şöyle tanımlamıştım: “Gündelik yaşamın içinde geçimini sağlamaya çalışırken, çarşıların kalabalığına, doğanın yalnızlığına karışıp, çağının sorumlusu olduğunu bilen bir ozan vardır: Metin Demirtaş. Yaşadıklarını, gördüklerini, okuduklarını duyarlı bir dille damıtıp şiire dökmesini bilen bir ozan vardır: Metin Demirtaş.” Acılı, sıkıntılı yaşama koşullarından geçip de kirlenmemek, içinde hep iyi şeyler barındırmak, insandan umudunu kesmemek, Metin Demirtaş gibi kendini yeniden onaran bir ozana özgü yetenektir. Ataol Behramoğlu’nun yorumuyla tanıyalım onu: “Hiçbir kıskançlık, hiçbir bencillik tanımaksızın dostlarını birbirine tanıştırır. Bir yerde güzel bir şiir, güzel bir yazı okumuşsa, ister ki, o güzelliği herkesle paylaşsın.” DARGIN DURUŞ Metin Demirtaş’ın şiirinde yapay, zorlamalı imgeler yoktur. “Türkülerde Gezer Adları”, bu yargımı pekiştiren imgelerle yüklü. O imge dünyasını şöyle anlatmıştım: “Metin Demirtaş şiirindeki imgeler, dizelerin doğal akışına karışıyor, yapay bir izlenim bırakmıyor. ‘İçinde dağların göğermesi’, ‘derin yara almış umut’, ‘umudun parçalanması’, ‘güvercinlerin ürkütülmüş yalnızlığı’, ‘badem çiçeklerinin pembe dumanı’, ‘benek benek nar mendilleri,’, ‘yalanların gölgesinde yaşamak’, ‘kirli gökyüzü altında akan ırmak’ onun şiirlerinin dokusunda yama gibi durmayan, şaşırtıcı bir etki bırakmayan, kolay benimsenen imgelerdir” (Uzaklara köprü Kuran Ozan). Gündelik işlerin içindeki Metin Demirtaş ile şiirinde yaşayan Metin Demirtaş başka insanlar değil. Che Guevara yüzünden tutuklu kaldığı günlerde bile değişmemişti. Ataol Behramoğlu ona yazdığı bir mektupta diyor ki: “Ankara’daki yıllar önceki ilk karşılaşmamızı anımsıyorum. Guevara için yazdığın şiirden ötürü tutuklanıp yargılanmandan bir süre sonraydı. Bizim kuşağımızın şiirden ötürü tutuklanan, yargılanan ilk şairiydin. Karşımda öfkeli, sert, belki kibirli bir adam bulacağımı sanıyordum. Ama sıcak, yumuşak, şiir ve yaşam sevgisiyle dolu bir genç adamla karşılaşınca, şaşırmadım diyemem” (Metin Demirtaş’a Mektup). Toplumcu şiirdeki savsöz bildirisine alışanlar, “sehli mümteni” diyebileceğimiz, o kolay söylenmiş izlenimi veren ustalığı anlayamazlar. Metin Demirtaş kendiyle ödeştikten sonra bu dinginliğe varmış olabilir. Ama zamanlar katlandıkça acılar da katlanıyor. İnsanın kendiyle barışık olması yetmiyor. O zaman bu anlamsız gidişi dargın bir bakışla izlemek, onun şiirine bir ince üzgünlük eliyor. Anlatı şiirine kuşkuyla bakanlar Metin Demirtaş’ın şiirindeki üzgünlüğü tanıdıkça, bu anlamsız akışın bir gün düzeleceğine, bu dargınlığın, yerini sevince bırakacağına inanacaklardır. Buna inanmak, bunca toplumcu savaşımın boşuna olmadığı anlamına gelecektir. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Metin Demirtaş, içi acısa da, o gülümsemeyi eksik etmedi yüzünden. Belki bir umut, değişik görüşteki insanların bir arada yaşayacağı umudu, dargın da olsa, iyimserliğine engel değildi. YENİ TOPLUMCULAR Metin Demirtaş’ın “Yeni Toplumcular” kuşağında özel bir yeri var. Bozuk düzene, sömürüye başkaldıran Ahmed Arif, “mavzerine şiir doldursa bile” , öfkeli bir ozandı. “Yeni Toplumcular” kuşağının Metin Demirtaş’ı o dönemin ilk tutuklanan ozanıydı. “Che Guevara” adlı şiiri yüzünden iki kez yargılanmış, aklanmasına karşın, “içerde” geçirdiği zaman onun içini karartmamıştı. Hep iyi günlere kavuşmanın umudunu korumuştu. Yeni şiir kitabında, adı türkülere karışan o yitik insanları yeniden yaşatırken kimi eski şiirlerini de anımsamıştı ( TÜRKÜLERDE GEZER ADLARI, Evrensel Basın Yayın, 2009) . Nurhak dağlarında kurşunlara gelenler, ölene dek acımasızca dövülenler, öldürülen her gencin ardından yastığa acılarını sağan yüreği kırık anneler, açık hava toplantılarının uçarı gençleri, yaşlı bir öğretmen, bir kız çocuğunun ölümü, öte dünyaya göçen bir ozan sisli anılar arkasından göz alan, insanı şaşırtan görüntüler... “Onlar öldü” diyor Metin Demirtaş. Ama yaşamanın içinde belli bir duruşu olmayan insanın ölümünün anlamı kalır mı? Onlar nasıl gitti ölüme? “Yiğit ve sade” diyor Metin Demirtaş. Şiirde yaşamasa bile şu dünyada adı kalmalı insanın: “Onlar öldü. Öldürüldü. Uzun söz gerekmez. Her devrimci yaşarken zaten biraz, Hayata nişanlı, Ölüme sözlü.” İlhan Erdost dövülerek öldürülmüştü. Enver Gökçe yaşamanın yükünü taşıyamadı. Öte dünyada onlar birbirine komşu mu? Birbirleriyle söyleşip acılarını yatıştırıyorlar mı? “Merhaba İlhan! İşte Enver Abiyi de getirdik yanına. Şu dünyada, Ayrılık var, ölüm var, İlle de zulüm var Diyen ozanı. Gülüşünden su içişine kadar Halk olan ozanı.” Metin Demirtaş geçen zamandan görüntüler seçiyor. Geçen zaman anılarından bile silinmiş olabilir. Ama öyle anılar var ki, onları belleklerden kazısanız da çıkmazlar. Bir yaşlı öğretmenin oğlu içerden daha yeni çıkmış, öteki oğlu uzak bir hapishanede gün saymakta. İyinin, doğrunun yanında olmayı öğütleyen bir öğretmendi o! Kahvenin önünden geçişleri suskundu, onurluydu. Tavla oynayanlar oyunu keser, kimi ayağa kalkar saygıyla selamlar onları: “Keder etme diyor oğluna Kederin örselediği öğretmen. Böyledir bu işler... Düşmanı hep karşında sanırsın; Bir an sırtında birinin hançeri, Döner bakarsın ki, Alın terini savunduklarından biri! ötülük toplumunda acılar sürer. Yasaları kendince yorumlayanlar, kendi doğrularının dışında gerçek tanımayanlar nice güzel insanın ölümüne yol açtı. Ölümle acılar dinmiyor ki! Birbirine karışan sesler yankılanıp duruyor. Üzüntüler, kırgınlıklar, öfkeler birbirine karışıyor, bir ozanın dargın duruşunda şiirleşiyor. Yaşlılığa doğru, bir ozanın geçen zamana bakışı daha bilgece oluyor. Ama bağışlayan bir bakış değil bu! Öfkeye dönüşen acılar yatışsa bile, üzgün bir dalgınlık mı demeli, zamanın yazgısına inanmak mı demeli, işte öyle bir duyarlıkla yazılmış şiirler... Yaşlılığa doğru Metin Demirtaş, acıyı bal eyleyen şiirleriyle, damıtılmış bir acıya alıştırıyor bizi. Bir zamanlar onun için yazdığım bir yazıda şöyle bir yargıya varmıştım: “Çehof’un öykülerinde gülümseyen bir üzgünlük vardır. Metin Demirtaş’ın şiirinde, Tezli yeliyle gelen bir acı gülümseme var” (GÖSTERİ, Uzaklara Köprü Kuran Ozan Metin Demirtaş, Kasım 2004). K Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1037 SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle