04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Münir Göle’den ‘Yol Durumu’ Kendini anlatan yol hikâyeleri Münir Göle’nin yolculuk kitabı Yol Durumu. Anlattıkları, gezi rehberlerinin verdiği beylik bilgilerin dışına taşıyor. Göle’nin kitaba aldığı tüm mekânların özgün bir öyküsü var. Hepsi düşündürüp merak uyandırıyor, çoğu zaman da gülümsetiyor. Yolağzından yol sonuna dek keyifle okunan satırlar, yolculuk için gerekli olan arzuyu harekete geçiriyor. Ë Ali BULUNMAZ içbir yol ya da yolculuk, yola çıkmadan yazılamaz. Yol çağırırsa gitmek gerekir. Sonunda notlar, yazı ve izlenimlerin toplamı çıkmalar gelirse ne âlâ. Yolculuk sabırla, adım adım gerçekleşen bir şeyse, onu kaleme almak da aynı oranda hatta belki biraz daha fazla sabır gerektiriyor. Münir Göle, Yol Durumu isimli kitabına önsöz niyetine yazdığı “Yolağazı”nda “her gittiğim yerden anlatı çıkaracağım diye zorlamadım kendimi, anlatı çıkan yerleri bu kitaba almakla yetindim” diyor. Burada bir belirleme daha var: “Yabancı bir yerde olmak, yolcunun kendi içindeki yabancılaşmayı harekete geçirir çoğu kez (...) Yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. Dışarıdan düşleri, düşünceleri, duyguları, duyumları topluyordur; içerilerde bir yer arıyordur, o yerin olmadığını bilse bile. Yalnız kalmaya ihtiyacı vardır, yol sonuna kadar.” Yalnız da olsa kimi zaman yanında bitiveren bir yol arkadaşı da bulunsa, Göle, yola çağırıyor; “her yol sizi bekliyor” diyor. konu edildiği gezide olduğu gibi: “Her yolcu kendi kuytusundaki bir hayaletin peşi sıra düşer yola.” Göle’nin en ilginç anlatılarından biri Brezilya’daki küçük balıkçı köyüne gidişiyle ilgili. Yıllardır önyargıyla bu ülkeye uğramayı reddeden gezgin, farklı ve klişeden uzak bir tutamak bulduğunda hemen bavulunu hazırlıyor. Yağmur ormanlarının orta yerinde ücra bir otelde konaklayıp değişik bir şey deneyimliyor. Bununla da kalmayıp kimi tanıdıklarına burayı önerişinden keyifli bir hikâye daha doğuyor. Ayrıntıları anlatmak yersiz ama Brezilya gezisine dair öykü bittiğinde şu soruyu sorabiliyorsunuz kendinize: Burada tatil yapmak ister miyim? DÖNÜŞÜ OLAN YOLLAR “Patagonya”yı çoğu zaman uzaklık ve ıssızlıkla eşleştirip, işin içine biraz da ironi katıp kullanıyoruz. Ama orası da dünyada bir parça, ayrıksı belki fakat yeryüzünden ayrı değil. Kim gitmek ister Patagonya’ya? Kâşif, araştırmacı ya da çevreci? Peki, ya gezgin veya meraklılar? Göle, ikinci gruptan ve Patagonya’nın ona çağrıştırdıkları da okunası: “Yer değiştirenlerin kimi iz bırakmaya kimi iz silmeye çalışır. İzlerin ötesinde, çok daha geniş bir zaman ve mekânın ortasında, zamansızlığın, mekânsızlığın ve ait olmamanın özgürlük duygusu var Patagonya’da. Kimini kaçıran, kimini çeken ama herkesin içinde kesin, silinmez bir biçimde yer eden bu duygu, her kişinin hikâyesinde olduğu gibi tarihiyle, geçmiş ve hissettirdikleriyle Honduras da özel bir coğrafya Göle için. Genel anlamda Latin Amerika’nın, yazarı çeken bir yanı var. Gerisi için sözü Göle’ye bırakmak en iyisi: “Kimi coğrafyalar vardır, kişinin kendi doğup büyüdüğü topraklardan çok uzak olmalarına, daha ötesi kültürel kimliğine bütünüyle ters düşmelerine karşın, o kişiyi kendine çeker, çağırır. Bunu basit bir kopma, uzaklaşma, pusulayı yitirme arzusuyla açıklamanın yetersiz olduğuna inanıyorum. Latin Amerika benim için böylesi bir çekimin kaynağı oldu, küçüklüğümden beri.” Kitapta yolculuklar çıkıyor karşımıza, yollar, kişiler, mekânlar. Ama Göle’ninki korsanların, dönüşü olmayan yolculuklarına benzemiyor. Korsanların geçmişini eşelerken değindikleriyle, hem zihinlere önemli bilgiler kazıyor hem de yolculuğun ya da gezginliğin felsefi ve tarihsel anlatımına yeni bir sayfa ekliyor. Korsan ona göre “denizin üzerinde devinirken zamansızlığa demir atıyor, nereye gittiğini bilmiyor, amacı yok; onun öyküsü toprağın altında veya denizin dibinde sonlanıyor; mirasını bırakacağı kimse olmadığından, hem geçmişle hem de gelecekle arası iyi değil.” Denizlerden Kıta Avrupasına geçiş yapılınca, yeraltının yerüstünden daha geniş olduğu Prag’a uğruyor gezginimiz. Şatolar, kale ve köprülerle çevrelenmiş kente dair hikâyeleri uzun uzun anlatıyor Göle. Bu arada Prag’ın kelime anlamını H Münir Göle KUYTUDAKİ HAYALET KIPIRDANINCA Doğum sancıları süren bir romana esin kaynağı olan ve Johannes Vermeer’in hayata merhaba dediği kente uğruyor Göle. Dolayısıyla, eğer sıralı şekilde ilerleyecekse okur, onun ilk durağı Delft. Kentin sokaklarını adımlamak, aynı zamanda Vermeer’in hayatını eşelemek anlamına da geliyor. Ailesini, arkadaşları, yakınları ve çalışma ortamını... Daha önemlisi Vermeer’in resimlerinin arkaplanına da el uzatıyorsunuz Göle aracılığıyla. Bir sonraki durak “gerçeğin, düşselin uzantısı olduğu” İrlanda. Göle’nin yanında bu kez kızı ve onunla paylaşamadığı bir öykü var. Anne Bonney’in hikâyesi. Ünlü bir öykü, adı da “Üç Gümüş Kaşık.” Babakız gezilen İrlanda’da ikiliye eşlik ediyor öykü. Göle’nin yazılarında yalnızca anlatmış olmak adına anlatımlar yer almıyor. “Gidin, görün” biçemi de değil bu. Aktardıkları, önemli gördüğü; kendini anlatan hikâyeler aslında. Endülüs’e uzanış ise tarih kokuyor. Tarık bin Ziyad’dan fethe, köle pazarlarından aşka kadar tarih sayfalarında geziniyor okur. İsveç sehayatinde, Dalarö’yü adımlayışı ona şöyle yazdırıyor: “Dış dünyaya olan ilgimi askıya almak, duyarlığımı yitirmek, derin bir acıyı iliklerime dek yayarak uyuşturmak, her türlü eylemden uzak durmak, kendimi yitirmek, geçici bir hiçliğe demir atmak arzusunu taşıyorum” (s. 30). Her yeni yolculuk ve onun anlatımı, derinliği olan sözler içeriyor. İtalya’nın Vicenza kentinin mimarı Palladio’nun SAYFA 14 Göle, Brezilya’daki dağ otelinde kalıp kalamayacağınızı soruyor (Solda). Johannes Vermeer’in evi kitabın ilk durağı (Ortada). Honduras’ta bir yolağzı (Sağda). kendi derinliklerindeki bir iç gerçeğe karşılık geliyor kuşkusuz. Bu iç gerçeğin ne olduğu, nasıl yaşandığı, benzerliği ya da farklılığı değil önemli olan. Bir sonsuzluğun başlangıcı olmasında kilitleniyor her şey” (s. 62). Honduras da Patagonya’ya benziyor. Benzerliği yaratan, adının bile pek çok insan tarafından bilinmemesi ve haritayla buluşan elin ne yöne gideceğini şaşırması belki de. Ama Göle için Honduras, kaçış hali anlamına bürünüyor. Kitapta soluk alıp veren hemen her yol da öğreniveriyoruz. Prag, su kıyısına kurulan, yaşam ve ölüm arasında gelgitlerle dolu bir kent olmuş tarihte. Kısacası burası ve ötesi arasında bir “eşik.” Göle’nin yaşadığı ülke İsviçre için sürpriz bir ifadesi var: “Burada hayat yok.” “Hayat”tan kastettiği, alaysı biçimde vurguladığı karmaşa; kuralsızlık ve belki de kural tanımazlık hafiften. Tekdüze, sıradan ve yarın öbür gün ne olacağını bilerek ya da büyük oranda tahmin ederek yaşamak... Cenevre’den söz açınca kentin “iç dengeyi sağlama” özelliği giriyor devreye Göle’ye göre. Kendisinden yola çıkıp, “yerleşik yabancı” kavramını da kurcalıyor: “Yerleşik yabancı, bir yandan turist gibi bulunduğu yerin güzellik ya da çirkinliklerini bir mesafeden izler, öte yandan o yeri iyi tanımanın, dilini konuşup âdetlerini bilmenin keyfini sürer. Bu sayede, kişi o yerin içine özgürce dalabilir, içeri kayabilir, orada saklanabilir, kaybolabilir, yok olabilir” (s. 108). En sonda mezarlık ziyaretleri, ölüm ve yolculuk arasında kurulan bağlantı “gitmek ölmektir biraz, ölmek de gitmek” cümlesiyle kitabı bitiriyor. Münir Göle, Yol Durumu’nda yalnızca yol hikâyeleri anlatmıyor. Bunun ötesinde, gittiği yerlerden damıttığı ve anlatmaya değer öyküleri paylaşıyor bizlerle. Kısacası “anlatılacak bir şey yoksa yolda, anlatmam” diyor. Şişkin, balonlara bindirilmiş metinler yazmam demeye getiriyor. Dikkat çeken bir başka şey, her anlatının fotoğraflarla beslenmesi. Üstelik hepsi de Göle’nin objektifinden çıkma. Yol Durumu, yolculuğun kendisi üzerine bir kitap diğer yönüyle. Gezilen yerlerin tarihi, bugünü, edebi, sanatsal ve düşünsel kimliğinin yanı sıra seyahat eylemini, yolcu ile turist arasındaki ayrımı da belirginleştiren bir niteliğe sahip. Çoğu zaman sorduğumuz bir soruyu da yanıtlıyor beri taraftan: Nasıl başlar yolculuk? Onu tetikleyen ne? Kitabın başlarındaki ifade, yolculuğu kışkırtan her şeyi ortaya koyuyor: “Her yolun başında önce arzu vardır. Arzu, gidilecek yere yöneltilir ama öncelik arzunun kendisindedir. Arzu harekete geçirir, yer ve hedef belirler, tek amacı doyuma ulaşmaktır. Arzu iyice yerleştikten sonra yola çıkılır. Arzu aradıklarını istediklerini bulur çıkarır yol boyunca; kendi sahnelerini yaratır, ayin alanlarını seçer, oyun sahaları, zevk mekânları bulur. Arzu, yol boyunca tek başınadır, kendisinden başkasını düşünemeyecek kadar bencildir, yanındakilere aldırmaz, yolunu sürer” (s. 32). Bu satırlardan da anlaşılacağı üzere Yol Durumu, yolculuğun felsefi anlatımı bir yerde. Yani Münir Göle yazdıklarıyla, yolculuğun felsefesine veya düşünsel yönüne de yelken açıyor. ? Yol Durumu/ Münir Göle/ Yapı Kredi Yayınları/ 120 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1037
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle