03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Server Tanilli ile ‘Yaratıcı Aklın Sentezi’ üstüne ‘Türkİslam sentezi ile yaratıcı aklın sentezi çatışıyor’ Server Tanilli’nin “Yaratıcı Aklın Sentezi” adlı kitabının çıkış noktası, başlıca amacı, felsefe meraklılarına, daha da özel olarak, başta lise ve üniversite gençliğine, temel bir felsefe kültürü vermek. İnsan zekâsının anlamlı bir ürünü olan felsefenin, dinden bağımsız yürütülmesi ve “özgür aklın sorgulaması”na dayanmasının son yıllarda yükselen bir değer olduğuna dikkat çekiyor Tanilli kitabında. Server Tanilli ile “Yaratıcı Aklın Sentezi” adlı kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR izin ünlü eseriniz “Uygarlık Tarihi”nden sonra, ikinci sırada, öyle görülüyor ki “Yaratıcı Aklın Sentezi” bulunuyor. Sizi bu kitabı yazmaya götüren ne oldu? Şu: Felsefe meraklılarına, daha da özel olarak, başta lise ve üniversite gençliğine, temel bir felsefe kültürü vermek. Son yıllarda, ülkemizde, gençliğimizin ufkunu aydınlatmak yerine daha da karartmak amaç olunca, dinden bağımsız yürütülen ve “özgür aklın sorgulaması”na dayanan felsefe cephesine silah taşımak elzem oldu... MÜSLÜMAN DÜNYADA DURUM Sözlerinizden, felsefe anlayışınız da anlaşılıyor. Yine de soralım: Felsefe nedir size göre? Felsefenin amacı, kısaca doğa, toplum ve insan, giderek evren üstüne tutarlı, sistemli ve bütünlüğüne bir görüşe varmaktır. İnsan zekâsının bulduğu bu anlamlı uğraş, dinden bağımsız yürütülür ve “özgür aklın sorgulaması”na dayanır. Matematikten fiziğe, teknikten sanata, tarihten politikaya ve hukuka değin bütün bir bilgi birikimini yeniden ele alıp, “eleştirici aklın süzgeci”nden geçirerek bir bütün içinde yoğurmak... Ne görkemli bir uğraş değil mi? Gerçekten öyledir!.. Eski Yunan’dan beri süren bu uğraşa, çağımızda yeni olarak ne eklendi sizce? “Daha insanca bir düzen kurma”nın kaygısı! Öyle olunca, felsefe, çoğu kez sanıldığının tersine, bulutlarda dolaşan, soyut ve anlaşılmaz bir dille örtülü esrarlı bir şey değil, daha güzel, daha insanca bir dünya yaratmayı amaç edinmiş, açık ve aydınlık bir aranıştır. Akla dayandığı için, ister istemez bilime de dayanan; bu niteliği ile her türlü dogmatizme ve bağnazlığa karşı oluş... Tabii böyle olunca da, felsefenin, dostlarından çok düşmanları da belirdi... Öyledir! Çünkü, felsefe aklın bitmeyen sorgulaması olduğundan, işin ucu bir yerde “yerleşik düzen”e, onun kavSAYFA 10 S ram ve kurumlarına, giderek onun sahiplerine gelip dayanır, yani düşmanlar peydahlanır. Felsefe tarihinin, eski Yunan’dan başlayarak adım başında koğuşturulmuş filozoflarla dolu oluşunun nedeni budur. Ancak, ne olursa olsun, felsefe ve filozoflar direnmiştir, direnecektir... Müslüman dünyada durum nedir? Müslüman dünyada, yükseliş yıllarında bile, felsefe, eski Yunan düşüncesi ile vahyedilmiş Kuran arasında sıkışıp kalmıştır. İslam felsefesinden söz edildiğinde “hikmet” deyiminin kullanılıp, “filozof” teriminin “rint, dinsiz”, ya da “kayıtsız” demekle bir tutulmasının bir anlamı olsa gerek. Tekkelerin öncülük ettikleri “tasavvuf” ise, bir sistem halini almaktan uzak bulunduğu gibi, ancak dinin izin verdiği bir çerçeve içinde dönüp dolaşmıştır... Çağdaş felsefe kavramı tabii Ba “İnsanı insan yapan sonra da varlığını sürdüren, emektir: Doğaya karşı mücadelesini alet yapıp üreterek kazanırken, hayvanlıktan da kopup ayrılıyor insan; ellerin oynağın rol pek önemli bu süreçte. Ayrıca, doğayı değiştirirken kendisini de değiştirmiş oluyor. İnsanın insan olması gibi, bütün bir tarih de bunun sonucudur.” tı’dan geldi.. Evet, Tanzimat sonrası aydınlara borçluyuz bu yeniliği; İkinci Meşrutiyet’le de, yine aydınların mücadelesi sonucu, üniversitelere ve liselere gelip girmiştir felsefe. Cumhuriyet Devrimi ise yeniliğe dürüstçe sahip çıktı.. Öyle! Çünkü Cumhuriyet’i kuranların, eserleri geleceğe kalsın diye, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” kuşaklara ihtiyacı vardı. O yeni kuşakların yetişmesi ise “eleştirici düşünce”nin anahtarlarını elde edinme ile mümkün olacaktı; böylece felsefe de başı çekecekti. Bu tavır bir süre devam etti ve birkaç kuşak yetiştirdi, ama sonra dönüşler, sapmalar oldu... Dediğiniz gibi oldu: 1950’lerle, liselerde felsefe okuyan kuşakların yanı sıra, “molla eğitimi” de gündeme girdi; imam hatip okulları alıp başını gitti. 1980’lerle ise, liseler dahil “zorunlu din” dersi eğitime sokuldu. Öte yandan, “Türkislam Sentezi”, 1923 Devrimi’nin karşıtı olarak, beyinleri yıkadı... Sizin, “Yaratıcı Aklın Sentezi”ni yazmanızın amacı bu bağlamda da gayet net. Ülkemizde, açıkça “Türkİslam Sentezi” ile “Yaratıcı Aklın Sentezi”nin çatışmasını görüyoruz değil mi? Söylediğiniz gibi, açıkça böyle! Çağdaş kuramsal tavırlara bakıldığında ne görüyoruz? Kısaca şöyle: Dünya görüşleri arasında, başta Musevi, Hıristiyan ve İslam “dinci dünya görüşü” geliyor. Onu, “bireyci dünya görüşü” izliyor. Son olarak, “Marksist dünya görüşü” geliyor. Yığınla sorunların ortasında, büyük insanlığın istediği, “Daha insanca bir dünya”dır. Marksizmin vaat ettiğine gelince... Yıllar önce J.P. Sartre şöyle diyordu: “İnsanlık tarihinin tek geçerli yorumu diyalektik maddeciliktir; çünkü gerçekliğin kendisi Marksisttir ve Marksizm hiç olmazsa çağımız için aşılmaz durumdadır”. Türkiyeli bir insan olarak, buna, çağdaşlığın emri adına ne ekleyeceksiniz? Şu üç “asgari” ölçütü: Milli bağımsızlığa inanmak, laik olmak ve demokrat olmak. Konudan konuya atlamak gibi sanılmasın aslında hayli ilintili olduğunu düşündüğüm bir soru yöneltmek istiyorum: “Doğa, insan ve kültür” adına ne diyeceksiniz? İnsanın yeryüzünde ortaya çıkışı ve kendi kendisinin bilincine varışı diye bir olgu var. Ama hangi anda gerçekleşmiştir bu? Bugün biliyoruz ki, insan soyu birden ortaya çıkmadı; tersine, milyonlarca yıl süren bir süreç boyunca, daha “önceki hayvansal türler”den doğdu. Bu biyolojik evrimden insanlı sosyal tarih”e geçiş de önemli bir temel dönüşümdür. Tarihsel süreçte bir “ilerleme” de gerçektir. Bütün bunlara şunu da ekleyeceğiz; bir ırkın ötekisine üstünlüğü gerçekdışıdır; hepimiz kardeşiz! Emek üstüne düşünceleriniz de çok önemli... İnsanı insan yapan sonra da varlığını sürdüren, emektir: Doğaya karşı mücadelesini alet yapıp üreterek kazanırken, hayvanlıktan da kopup ayrılıyor insan; ellerin oynağın rol pek önemli bu süreçte. Ayrıca, doğayı değiştirirken kendisini de değiştirmiş oluyor. İnsanın insan olması gibi, bütün bir tarih de bunun sonucudur. Ama asıl yaratıcı da olsa emeğin nasibi ne olmuş? Çağımızda hangi sorunlarla yüz yüze? Emeğin gerçek saygınlığı ya da “kurtuluş”u aslında neye bağlıdır? İşte çağımızın en önemli soruları! “Dil”in de felsefeye getirdiği sorunlar var.. Dil, bir kültürün öğesi olduğu kadar bütün bir kültürün de taşıyıcısı olduğuna göre gerçekten çetin sorunlara yol açıyor felsefeden başlayarak... Düşünmenin diyalektiği daha da çetin sorunlara yol açıyor... Birbirine zıt iki felsefe görüşüne, “idealizm” ile “materyalizm”e yol açtığı günden başlayarak, algı, bellek ve imgelem; tek başına bilinç; aklın payı ve doğru düşünce sanatı olarak mantığın yol açtığı tartışmaları hatırlayınız! Bir düşünme yöntemi olarak “diyalektik”, değerini ve “önemini” bugün de koruyor mu size göre? Kesini “biçimsel mantık” bir yere kadar “önemini” sürdürür; ama “sınıfsal zıtlıklar” söz olduğunda, hangi düşünme yöntemi ile çözeceksiniz? Bu noktada yanıtı malum gibi görünen soru/sorunsal da aslında “bi¥ lim, neyi anlatıyor?” olsa gerek... CUMHURİYET KİTAP SAYI 1037
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle