04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Altan Öymen’den ‘Öfkeli Yıllar’ “Sayın Başbakan’ın kitabımı okumasını isterim!” Ë Erdem ÖZTOP ltan Bey, Bir Dönem Bir Çocuk ve Değişim Yılları’ndan sonra yeni kitabınız Öfkeli Yıllar biraz geç okurla buluştu, neden? Tamamen pratik sebeplerden. Gazetede daha sık yazmaya başladım. Haliyle aktüaliteye girdiğiniz zaman geçmişi yazmaya ayrılan vakit daha az oluyor. Diğer yandan da, araya bazı sağlık problemleri girdi. Bu kitap diğer ikisine nazaran daha hareketli; tabii bunda sebep, dönemin hareketli olması… Tabii. Bundan önceki kitapta Türkiye’de ilk iktidar değişikliği gerçekleşmişti. CHP 27 yıllık iktidardan sonra seçimi kaybetmiş, yerine Demokrat Parti geçmişti. Değişim Yılları’nda o geçişi anlatmıştım. 1945 sonundan itibaren bizde demokrasi tecrübesi başlamıştır. Şimdi, ‘öfkeli yıllar’ da DP iktidarının ilk yıllarına rastlar. Orada, kitabın adındaki gibi, ‘öfke’ unsuru hızla artmaya başladı. Başta o kadar değildi gerçi… Örneğin başlarda, basın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu vurguluyorlardı. İktidarı devralınca da aynı çizgide kalma ihtiyacı hissettiler. Hatta Basın Kanunu’nu biraz daha liberalleştirdiler. Ama iki sene sonra çok ağır maddelerle basın hürriyetini iyice daralttılar. Sadece basın özgürlüğü değil, iktidarın muhalefete tahammülü de azaldı. Muhalefetin yurtiçindeki propagandalarını fiilen daralttılar. Hatırlarsınız, İsmet Paşa’yı Balıkesir’e sokmadılar, halkın galeyanı adı altında, DP’lilerin çıkarttığı olaylar yüzünden!.. 1954 seçimleri geldi peşi sıra. DP, demokrasi açısından sağladığı geri gidişlere rağmen daha büyük bir zafer daha kazandı. İlk seçimde yüzde 52’ydi, yeni seçimde yüzde 57’ye çıktı. Halk beni seçti diye, şikâyetçi olduğu konularda öyle tedbirler aldı ki, bunlar demokrasiyi iyice sınırladı. Örneğin, Kırşehir’i cezalandırdı; Osman Bölükbaşı’na oy verdi diye. Yargıtay mensupları ve öğretim görevlileri dahil, hükümet tarafından emekliliğe hak kazandığı gün, yaş haddini doldurmasına gerek duymadan, bir gün içinde görevlerinden alma yetkisi tanıyan bir tasarıyı kabul etti. Yargı üstünlüğü, hukukun bağımsızlığı gün geçtikçe daha da tahrip edilmeye başlandı. Seçim Kanunu’nu kendi lehinde değiştirdi. Hal böyle olunca, iktidarmuhalefethalk çatışmaları daha da arttı. İşte soruda sözünü etSAYFA 16 Usta gazeteci ve politikacı Altan Öymen, 2002 yılından bu yana kendi kişisel anılarıyla birlikte dönemin siyasi olaylarını ve süreci hikâye tadında okurlarıyla buluştuyor. İlk iki cildini bir solukta okuduğumuz Öymen’in yeni kitabı Öfkeli Yıllar da çıktığı günden bu yana gündemde. İlk bir ayında sekiz baskıyı geride bıraktı. Bu yeni kitabında Öymen, Demokrat Parti’nin ilk döneminden başlayarak, nasıl da ülkeyi öfkeli yıllara taşıdığını anlatıyor. Öfkeli Yıllar’ın içinde Öymen’in gazetecilik deneyimlerine, ilk aşk kıpırtılarına da tanık oluyoruz. Altan Öymen’le yeni kitabından hareketle, günümüzde artmaya başlayan öfkeli dönem üzerine söyleştik. tiğiniz hareketlilikten birkaç örnek! Siz, öfkeli yıllarda dönemin muhalif Ulus gazetesinde muhabirsiniz. Yaptığınız haberlerle, yükselişiniz devam ediyor. İktidarda Demokrat Parti’nin bulunmasından ötürü pek çok gazete tavır ve yön değiştirip, iktidar yanında yer alıyor. Bu durum sizi ve gazetenizi nasıl etkilemişti o yıllarda? O zaman da bugünkü gibi bir kutuplaşma yaşandı. Basın toplantılarına herkes davet edilirken, zaman içinde ayrım yapmaya başladı iktidar. Belirli gazeteler çağrılmaya başlanmıştı. Sadece partiler arası bahar havası yaşandığı dönemde çağrılıyorduk bizler. Sonra da Ulus gazetesi kapanıyor… 1953 Aralık’ında CHP’nin bütün malvarlığına el konunca, Ulus da kapatıldı. Biz de bir akşam gazetenin kapanışını duvarlara protesto yazıları yazarak yaptık, ertesi sabah Nihat Erim’in çıkardığı Yeni Ulus gazetesine geçtik. Küçük bir odada, gazete çıkardık. Daha sonra 1955’te Tercüman gazetesine geçip, Ankara temsilcisi olmuştum. Tercüman gazetesi muhalif değildi, beş ortaklı bir gazeteydi. Ama zamanla o da muhalif bir çizgiye geldi. A “KİTABI YAZDIKTAN SONRA, AYNI ŞEYLERİN TEKRAR EDİLDİĞİNİ GÖRDÜM” Bu kitapları yazarken, belli bir kesimi gözettiniz mi örneğin? Bence gazetecilik okuyan gençlerin başucu kitabı olmalı! Haklısınız. Tabii bir de politikacıların okumasında büyük fayda var, diye düşünüyorum. Çünkü öyle örnekler var ki, bunlar geçmişteki hataların bir benzeri neredeyse! Bunların hata olduğu bugünlerden geçmişe doğru bakınca belli, aksi iddia edilemez! Çünkü iktidarın da, memleketin de bir işine yaramamış, tam tersi olayların çıkmasına sebep olmuş! Sebebi ne olursa olsun, atılan adımların sonuçlarına bakılarak ders alınmasında fayda var. Az önce sözünü ettim; Kırşehir Kanunu, olacak şey mi! Bir şehri başka bir partiye oy verdi diye cezalandırıyorsun. İl iken ilçe yapıyorsun. N’oldu sonuç? Halkın tepkisine yol açtı ve Bölükbaşı 57 seçiminde gene seçildi. Olaylar çıktı. Bunların bugün farklı şekillerde de olsa, artık tekrar edilmemesi lazım! Ama ne yazık ki, bazı hatalar tekrar edip duruyor. Bir meslektaşım sormuştu: Bugünkü yılları yazsaydınız, başlığınız ne olurdu diye? Yanıtım, Öfkeli Yıllar2, oldu! Hakikaten, bu yeni kitabımı yazarken, bugünle bu kadar benzeşeceğini tahmin etmiyordum. Değişik zaman dilimlerinde oturup yazdım bu kitabı, yazdıktan sonra, aynı şeylerin tekrar edildiğini gördüm. Özellikle, eski hataların yapılmaması adına, hangi politikacının okumasını istersiniz? Sayın Başbakan’ın “Yeni kitabımı yazarken, bugünle bu kadar benzeşeceğini tahmin etkitabımı okumasını is miyordum. Değişik zaman dilimlerinde oturup yazdım bu kitabı, yazterim özellikle! dıktan sonra, aynı şeylerin tekrar edildiğini gördüm” diyor Öymen. Bazı gazetelerde bugünkü gibi(!) etliye sütlüye karışmadan işleri idare ediyorlardı, değil mi? Evet. Vaziyeti idare edenler de vardı. Gazetenin ortaklarından Cihat Baban, iktidara karşı sert yazılar yazınca, ortaklar arasında sorunlar çıktı ve Baban ayrıldı. O ayrılınca ben de Tercüman’dan ayrıldım. Baban ayrılınca yeni bir gazete kurdu, ben de o gazetede yazıişleri müdürü oldum. O gazete de muhalifti. Sonra Ulus’a geri döndüm. Anlayacağınız, kısa bir zaman dilimi hariç, sürekli muhalif gazetelerde çalıştım. Yazıişleri müdürlüğü dönemimde de haliyle adliye kapılarını arşınladım sürekli. Siz sorunca hatırladım: Bir on sene içinde hep bu düzen devam etmiş, 60’a kadar. O dönemki en sert muhalefet de iktidara, karikatürler üzerinden yapılıyormuş sanırım? 1950’de DP iktidara gelince Basın Kanunu’nu biraz daha liberalleştirdi. Basın özgürlüğüne demokratik ilkeler kapsamında bağlı hale getirmişti. Oradan da birdenbire çark etmedi. 1954’teki kanununa kadar basın, nispi bir özgürlük içindeydi. Davalar açılıyordu ama bazı nedenlerle hapis cezasına vardırılamıyordu. Eldeki mevzuat buna izin vermezdi. Ceza Kanunu 159. Maddesi vardı, bugünkü 301. ve 161. maddeye tekabül eden. Bunlara binaen dava açıyorlardı. O maddeler biraz esnekti. Savcılar davayı açıyordu fakat bunlar mahkemeden dönüyordu. Çünkü yargıçların bağımsızlığı henüz engellenmemişti. Yargıçları emekliye sevk etme kanunu henüz çıkmamıştı. Beraat ediyordu gazeteciler, karikatüristler. Ta ki, bu işten memnun olmayan DP iktidarı, 1954’te yeni kanunlar getirdi ve gazeteciler daha sık hapse girmeye başladı. Az önce sözünü ettiğim ilk dönemde karikatürcüler tarafından Menderes, kadın kılığında da çiziliyordu. Hatta kedi (!) kılığında bile çizilmiş, Ratip Tahir Burak tarafından!.. Tabii, ortada bir kedi, boynunda fiyonk. Diğer kediler de ona sataşıyor! Altta da çizginin konusu: Mart Cilveleri. Ama birkaç yıl önce Musa Kart’ın kedisi cilveleşmesinin cezasını görüyordu! Dünyadaki en masum karikatürlerden biri Musa’nınkiydi. Kızılmaması gerekirdi. Yumağa bürünmüş bir kedi! Dava bile açıldı. DP’nin tırmanma döneminin en başındaki eleştiriler çok daha ağır olduğu halde reaksi ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1037
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle