Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Bir soylu ozan anısına İ yi ki ödüller var. Siyaset günlerinin gerginliğini yumuşatan o sevinç olmasa iç sıkıntısı sürüp gidecek. Bir şiiri kurarken çekilen çilenin ödüllendirilmesidir bu! Neden şiir? Edebiyatın değişik alanlarında da ödüller veriliyor. Özellikle bir roman ödülü nice emeklerin değerlendirilmesidir. Gene de şiir ödülleri çoğunlukta. Yerine göre tek bir şiir bile bir roman birikimini geçer. Kaldı ki bir şiir kitabı ozanın bütün dünyası demektir. Bir ödül kimin adına veriliyor? Güven duyulan bir seçici kurul var mı? Bu sorulara açıklık getirerek konuya girmek yararlı olacak. Kültür etkinlikleri ile onun bir uzantısı sayılan ödüller yerel yönetimlerin görevi sayılır. Ama bu etkinlikleri siyasetin aracı olmaktan kurtarmak her zaman kolay olmaz. Kültür etkinlikleri siyasetin üstünde bir anlam kazanırsa daha etkili olur. Bu bakımdan yayıncılık kesimine çok iş düşüyor demektir. Umarım “Kırmızı Yayınları”nın açtığı yol iz bırakır da, edebiyatın gelişmesine yarayan ödül şölenleri yaşarız. İÇİ YANAN BİR OZAN Metin Altıok, 2 Temumz 1993 Madımak yangınından kurtulamadı. “İçi yanma”nın, “dumanaltı” olmanın değişmeceli anlamları var. Metin Altıok, Madımak yangınının kızgın dumanlarını solumak zorunda kaldı. İçi yandı. Onu, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Yanık Merkezi’ne yetiştirdiler ama, kurtaramadılar. İçi yana yana, 9 Temmuz 1993’te ölüme sığındı. Demek 15 yıl geçmiş aradan. Öfkesini içine gömen bir ozanın suçsuz üzgünlüğü vardı yüzünde. Metin O üzgünlüğü gülümsemeye dönAltıok üştüremeden, dargın ayrıldı aramızdan. Füsun Akatlı, iyi insana yakışan olgun bir davranış içinde, Metin Altıok’la tanıştığı, evli olduğu yılları anlatıyor. Kendinin gerisinde durup o soylu ozana bakıyor. Kızları Zeynep’in öfkesinde bir umut arıyor insan: “Bir ortaçağ karanlığında babamı kaybettim. Metin Altıok şiirleriyle hep yaşayacak.” Cenaze töreninin soylu bir ozana yakışır gibi yapılması gerekirdi. Töreni İşçi Partisi düzenliyordu. Metin Altıok’un Aydınlık gazetesinde köşe yazıları vardı. Zeynep Altıok’un İşçi Partililerden isteğidir: “Lütfen babamı bir militan gibi değil bir şair gibi gömelim, isyanı, nefreti, öfkeyi onu uğurladıktan sonraya erteleyelim. Sıvas olayını lanetleyen her gösterinizde en önde yer alacağıma söz veriyorum. Ama yarınki törenin bir şairin cenaze töreni gibi olması gerek. Bunu babamdan ve benden esirgemeyin.” Metin Altıok’un cenaze töreninde bir başka şaşırtıcı olay vardı. Olayı Füsun Akatlı şöyle anlatıyor: “Tabut getirildiğinde hepimiz yeni bir şokla şaşkına döndük. Metin’i Kürt bayrağına sarmışlardı. Evet, Kürtler onun sevgili dostları, kardeşleri idi, ama o ne Kürt’tü, ne de hele hiç ‘Kürtçü’. Zeynep bir kere daha paramparça yüreğinin son gücüyle tabutun yanı başına adeta uçtu. ‘Çıkarın bu bayrağı’ dedi, ‘Babam sarılacaksa Türk bayrağına sarılır, yoksa çıplak tahta tabutta götürürüz onu.’ Sakin, vakur, fakat çok kararlıydı. Parti bayrağına da razı gelmedi.Türkçe’nin şairine Türk bayrağı çok yakışmıştı” (Gölgesi Yıldız Dolu Zeynep Altıok, “Bendeki Metin” Füsun Akatlı, Dünya Kitapları, 2003). ESKİMEYEN DERİN DUYARLIK Metin Altıok, anlamı açık görünse de, çok katmanlı bir anlam derinliği olan şiirden yanaydı. Dilin, gerçekliği aşan gücüne inanıyordu: “Çünkü sözel varlık nesnel varlıktan farklı olarak insan tarafından yorumlanmış varlıktır. Bizi kuşatan nesneler dünyasında her şey tam bir karmaşa içerisindedir. Biz bu karmaşaya dille bir düzen getiririz. Dışımızdaki dünyayı ancak böyle bir intizam içinde kavrarız.” (Şiirin İlk Atlası, ‘Dil, Şiir ve Anlam’, Kırmızı Yayınları, 2006). Metin Altıok’u “İkinci Yeni”den ayıran en önemli özellik “imge” anlayışındaki tutarlılıktır: “İmgenin bir iç mantığı olduğu unutulmamalıdır. Aksi halde imge kolayca saçmaya dönüşür. Oysa saçma ile imge birbirinden farklı kavramlardır Şiirin en önemli yapıtaşı olan imge insan duygusallığını özüne uygun olarak uyaran ve onu harekete geçiren bir duygu zembereğidir. Saçmanın mantıksız ve anlamsızlığına karşılık imge bir özel anlam ve mantık taşır. İmgeyi sağarsınız fakat saçmanın içi boştur” (Dil, Şiir ve Anlam). “İkici Yeni”nin önemli ozanları Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya Metin Altıok’un yakın arkadaşlarıydı. Ama Cemal Süreya’nın sözünü anımsarsak “o güvercin curnatası”nda, “imge” anlayışı insanı yoran ozanlar da vardı. Metin Altıok şiiri, Gülten Akın ile Cemal Süreya”dan gelen duyarlı bir damardan besleniyor. Melih Cevdet Anday’ın onu soylu bir ozan olarak görmesi, sıradan sözlere bile duyarlı bir biçim kazandırdığı içindir. O biçim bütünlüğü, “kafesle kuş” örneğinin ötesinde bir derinlik kazanır. BİR OZANI YENİDEN KEŞFETMEK O hep Füsun Akatlı’yı sevdi. Ondaki büyük insanı, küçük çocuğu. Bir zamanlar kendimizi pek mi önemsedik de yanlışlara düştük? Necati Cumalı “Kalktım İzmir’e gittim, Yüreğim darala darala” der ya,“yüreği darala darala”, kendinden kurtulmak ister gibi, Bingöl’e gider o! Nebahat Çetin’le evlenmesi; yıllarca Bingöl’de yaşamasını, Doğu insanıyla bütünleşmesini, iyi bir felsefe öğretmeni olmasını kolaylaştırmış mıdır? Kendinden kurtulmak için içkiye sığınmayı alışkanlık haline mi getirmiştir? Sonra Ankara’da, Nebahat Çetin, ölümün ağırlığı mahalleyi sardı da, hangi tükenmişlik içinde yatağında ölü bulundu? “Uzun bir hesaplaşmayla susmak”, ilk sevgilinin “çocuk gözleri”ni, “gözlerinden geçen bulutu”, “eski cumbalı evleri” anımsamak; insanı biraz düşündüren, eskimeyen duyarlıklardır, üzgünlükle yüklü duyarlıklar. Cemal Süreya bu duyarlığın yanlış anlaşılmamasını istiyor: “Bir hüzün var Metin Altıok’un şiirlerinde. İç kapayıcı değil, iç açıcı bir hüzün.” Bir soylu ozan üzerine şiir ödülü düzenlemek; anısını canlı tutmaya, kimi gerçekleri yeniden anımsamaya yarayabilir. Ödülü kazanan Haydar Ergülen’in yorumuyla, “içinde yürek denen pusulayı eskitmeden sürdürdüğü bir yolculuğa yazılan” Metin Altıok, gene de yolunu yitiren bir “Gezgin”di. O yitik yol yanlış bir ölüme, yanlış evliliklere gördü onu. Yüreğinin sesini dinleyerek yanlış yaşadı. Kendini nasıl tanıdı, dil yolculuğu onu nereye , nasıl bir şiire götürdü? “Ben Metin Altıok, adanmış yüreği imgelerin. Türkçe’nin gece gelen uykusuz mahalle bekçisi. Şiir omuriliğimdir benim, duyarlığımın temelidir. Sözcük evrenine açılan penceremdir. Ben o pencereden bakmaya çağırdım herkesi. Şiiri bir yaşam biçimi haline getirmeye çalıştım. Çünkü şiir bir disiplindir.” “Kırmızı Yayınları”nın düzenlediği “Metin Altıok Şiir Ödülü”, onun açtığı pencereden Metin Altıok şiirine yeniden bakmayı, anısını canlı tutmayı sağlayacaktır. Sıvas yangını yalnız iyi bir insanı, soylu bir ozanı almadı aramızdan; umutlarımızı da körelterek bizi yalnız bıraktı. Ödüller o umudu yeniden canlandıracak. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Bir zamanlar “Madaralı Roman Ödülü” seçici kurulundaydım. Fikret Madaralı kim? Köy Enstitülerinin kuruluşunda emeği geçen bir öğretmen. Yalova’da geniş arsalar almış. O arsalar değerlenince zengin olmuş. Böylesi zenginlikler Köy Enstitülerinin emek anlayışıyla bağdaşmıyor. Gene de Fakir Baykurt‘un özendirmesiyle bir roman ödülünün konması, edebiyatın yararına olmuştur. Adalet Ağaoğlu 1980’de “Bir Düğün Gecesi” romanıyla “Madaralı Roman Ödülü”ne değer görülmüştü. Ağaoğlu bu ödülü almak istemedi. Köy Enstitüleriyle ilgisi olmadığını, herhangi bir öğretmenin ödülünü almayı anlamsız bulduğunu söylüyordu. Bu ödülün; diliyle, kurgusuyla gelişen çağdaş roman adına verildiğine inandırarak Adalet Ağaoğlu’nun ödülü almasını sağlamıştık. Günümüzde biraz parası olan, ama önemi olmayan bir ozan, daha yaşarken, kendi adına şiir ödülü koyabiliyor. Bu anlayış edebiyatın başka alanlarını da kapsıyor. Onurlu bir yaşama serüveninden sonra aramızdan ayrılan, düzeyli şiirleriyle yaşayan bir ozanın anısına şiir ödülü konması anlamlıdır. Böyle bir ödülü alan bir ozanın kazandığı onur bile yeterlidir. Gönül ister ki böyle bir ödülü düzenleme yalnız ailesine bırakılmasın, güvenilir bir kurum ödülü ele alsın. Bunca yayınevi var. Arkasında banka desteği olan İş Bankası Kültür Yayınları Attilâ İlhan’ın bütün kitaplarını yayımlıyor. Ayrıca Attilâ İlhan anısına bir de şiir ödülü koymuş. Bu ödül 2007 yılında kondu. İlk ödülü Hüseyin Alemdar kazandı. Artık bir gelenek oluşturan Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Ödülü de geçen yıl Sezai Karakoç’a verilmişti. Sezai Karakoç bu ödülü almadı. Tören yapılmasını da istemedi. Ödülü küçümsediği için değil. Ödüle değer gösterilmeyi yeterli bulduğu için. Ama Can Yayınları’nın Erdal Öz anısına koyduğu ödül, bu kurumlarla karşılaştırılınca, gerçekten büyük ödüldür. Erdal Öz Can Yayınları’nı nice emeklerle kurdu. Şimdi o kuruluşu yönetenler Erdal Öz’ün anısını onurla yaşatıyorlar. 2008 Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü alan Gülten Akın, son şiir kitabından yola çıkılsa bile, şiire adanmış bir yaşama serüveni için bu ödüle değer görüldü. “KIRMIZI YAYINLARI”NDAN DA BİR ÖDÜL Fahri Özdemir, Ankara’da başlayan yayıncılık uğraşından sonra İstanbul’da “KırSAYFA 28 mızı Yayınları”nı kurarak önemli bir gelişme gösterdi. Kısa zamanda 100’e yakın nitelikli kitap yayımladı. Yayıncılık kesiminin geçirdiği bunalıma karşın “Kırmızı Yayınları”nın çıkışı şaşırtıcıdır. Daha önemlisi, Metin Altıok’un bütün şiirlerini (Bir Acıya Kiracı), şiirbilimle ilgili yazılarını (Şiirin İlk Atlası) kitaplaştıran yayınevi, bu soylu ozanın anısına bir ‘Şiir Ödülü de koydu. Bu yıl konan şiir ödülünü “Özgün Kediler Gazeli” adlı şiir kitabıyla Haydar Ergülen kazandı. Haydar Ergülen sıradan bir ozan değil. “Tam edebiyat insanı” dediğimiz bir derinlikle edebiyatı kavrayan bir ozan. Haldun Taner, Milliyet gazetesi yazarlarından olduğu için olsa gerek, Milliyet, Haldun Taner’in anısına verilen öykü ödülünü gelenek haline getirdi. Çınar Yayınları, kuruluşunun 25. yılı nedeniyle, kurucusu Rıfat Ilgaz anısına “Çocuk Edebiyatı ‘Öykü’ Yarışması” düzenledi. “Kırmızı Yayınları” örnek alınarak kimi önemli yayınevleri yeni ödüller koyamaz mı? Örnekse “Bilgi Yayınevi”, Memduh Şevket Esendal ile Halikarnas Balıkçısı’nın bütün eserlerini yayımladığına göre, aileleriyle anlaşarak, onlar anısına ödül koyamaz mı? Aynı anlayıştan yola çıkarak, Yapı Kredi Yayıncılık Nurullah Ataç anısına bir “deneme ödülü” koysa, eleştirel deneme anlayışının gelişmesine yardımcı olmaz mı? Köy enstitülü yazarları edebiyatımıza yeniden kazandıran Literatür Yayınları‘nın Fakir Baykurt anısına bir roman ödülü koyarak Anadolu gerçeğine yeni bir bakış kazandırması gerekmez mi? Yerel yönetimlerin de edebiyatın gelişmesine yarayan ödülleri var. Altın Portakal Şiir Ödülü’nü özellikle anmak isterim. Buca Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olan Ali Rıza Ertan, 35 yayında, besin zehirlenmesinden ölüverdi. Buca Belediyesi onun anısını yaşatmak için, şiir ödülü koydu. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 953