25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

sağlamduruşlu yazarlar, bırakın uzakta beklesin hepsi dış kapıda. Dürbünlerle, tanık olacak turistler güneşin, rüzgarın, yağmurun, buzun vahşi yaşamla birlikte çalıştığına somut şiire dönüştürmek için cesedimi. Tanık olacak turistler, etçil bitkilerin beynimi yediğine, büyütmek için kendi beyinlerini yüreğimi yediğine, arındırmak için kendi yüreklerini dilimi yediğine, inceltmek için kendi dillerini Ben ölünce, hâlâ yolda olacak ışınlarım … ulaşmak için sana. Gülümseyip kabul edeceğiz, başımızı eğerek kaval kemiklerimle flüt çalıyorken maymunlar av denemeleri yapıyorken vahşi yavrular, kafatasımla ufacık yaratıklar sığınıyorken kemiklerime diğerleri kutluyorken sevişmeyi, ürüyorken iskeletimde kemikleşmiş okurlar tartışıyorken şiirin geleceğini. AZİZ TUTU’NUN DUASI Teşekkür ederim size, Tanrım lekesiz, dumansız devrimimiz için: Bağışladık, unuttuk, vazgeçtik; özgürüz artık – hepimiz, Siyahlar ve Beyazlar ! Söz veriyorum size, Tanrım saf ve görkemli demokrasimiz için: Kutsal Anayasamız’la kutsal İnsan Hakları Kurulu’yla kutsal Mahkemelerimiz’le elçileri olacağız İsa’nın, daima – hepimiz, Siyahlar ve Beyazlar ! Dua ediyorum size, Tanrım: onarın kanalizasyon sistemimizi, geri getirin beyinlerimizi; Suçluların, PW Botha’nın asla, bir son gündemi olmayacak onların. Kutsayın Gerçek ve Uzlaşma Kurulu’nu – üfürükçüsünü yaraların ! Kutsayın en bilge Gökkuşağını – bilinçlerin ortaklığını! Amin, Mucizeler Tanrısı, Amin, Amin. ULUORTA duydum açıldığını arka kapının. tekerlekli bir el arabası gibi, kaldırıp başımı dayandım dirseklerime. biri içerdeydi… zenci büyücüler, elektronik güvenlikler derin uykuda olmalı köpekleriyle, komşu bekçiyle ! ayaklar, eller kürek gibi çekiyor uzun gövdeyi tam yatak odamıza yerden üç metre yukardaki. üveybabam mı? hayır, olamaz…! asla bilmezdi nerede olduğumu, hatta, aldırış etmezdi hiç beni huzur içinde bırakmak için ölmeden önce. giysi dolabının önünde, sessizce havada bekleyen bir uzay gemisi gibi, çevirdi ağarmış başını bir tavuk benzeri: yalvardı, “lütfen, maboi,” gözyaşları boğuyordu o tüylü yüzü, “bağışla beni, bağışla beni maboi.” asla yanlış yapmamıştım bu adama ne de kin beslemiştim ona. anlamış görünüyordu düşüncelerimi teşekkür ediyorken bana, kayıp gidiyorken arkaya doğru bir okyanus yaratığı gibi, rahatlamış. titriyordum, yuvarlanıyordum horlayan karımla. anlatınca sabahleyin ona aval aval baktı, güldü kendi kendine sonra: “şairler, düşseverler” SAYFA 29 Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Angifi Proctor DLADLA/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘Bağışladık, unuttuk, vazgeçtik; özgürüz artık’ Güney Afrikalı şair, oyun yazarı, Angifi Dladla, 24 Kasım 1950’de Mpumalanga bölgesindeki oThaka kasabasında doğdu. Zulu ve İngilizce yazdığı şiirleri, ulusal ve uluslarası birçok dergilerde, seçkilerde yayımlandı. 1980’lerin Olağanüstü Durumu’nda, ırk ayrımcı güçlerin baskısından, zorbalıklarından kaçınmak için Muntu wa Bachaki adını aldı. 1995’de SanlamTribute yarışmasında bir üçüncülük ödülü, bir de Odyssey Theatre Poetry ödülü sahibi. Tarih ve dil öğretmenliği yaptı, Boksburg Hapishanesi’nde tutuklulara yazma ve tiyatro dersleri verdi. Katlehong’daki Akudlalwa Communal Theatre grubunu oluşturdu. 1987’de Johannesburg’daki Bachaki Theatre Ensemble’in de kurucuları arasında yer aldı. Bu topluluğun ilk oyunu, Top DownThe Law Of Nature, Güney Afrika tarihinde ilk kez, Bantu eğitimine nüfuz eden bir oyundu. 1988’de toplumsal yapılanma üzerinde yoğunlaşan Community Life Network örgütünü kurdu. 2003’de geçici olarak Genevo’da kaldı. Burada, geleneksel bilginin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını konu edinen Kgodumoduma adlı oyununu yazdı. Diğer oyunları: Mene Tekel, Mistess Magumbo, Dennis the Goat on Trial, Saragorah. Birçok etkinliklerde okumalar yapan şairin ilk şiir kitabı, The Girl Who Then Feared To Sleep ( Uyumaktan, O Zaman Korkan Kız ). Bir de, Wa lala, Wa sala, adlı kitabı var. Şair, Angifi Dladla, poetikası hakkında şu saptamalarda bulunuyor: “Yazmak, beni alçakgönüllü kılıyor; çünkü her şiir, peşinden sürüklendiğimiz bir yolculuktur. Yolculuk boyunca yeniden insanlaşıyor, olduğumdan daha mükemmel oluyorum. Bir başka biçime bürünüyorum yazarken; taş, karınca, papaz, asker, kadın, her şey… Bu özgürlük, beni Tanrı Bilinci’ne götürüyor, zira Afrika dinlerinde Tanrı, bir damla suda, bir karıncada; her şeyde vucut bulur. Şiir, bana yaşamın ve Tanrı’nın bir parçası olduğumu hatırlatıyor. Böylece, hiçbir şeyden korkmuyorum. Yaşama, şiirle övgüler düzüyorum. Şimdi’yi yazıyorum, geleceği değil. Geleceği, kendi kuşakları yazacaktır.” NOEL GÜNÜ KAHKAHALARLA GÜLEN YEDİ ASKER Yedi asker ziyarete gelmişti Noel Günü’nde, Noel Günü’nde, Armağanlar taşıyarak hepsi Noel Günü’nde, Noel Günü’nde, Zımbaladılar, astılar adamı çırılçıplak Barakasının direğine. Baş aşağı Kanaradaki bir leş gibi, sallandı durdu Noel Günü’nde, Noel Günü’nde, Çevirip işediler üzerine, Gülüyorlardı karısına kahkahalarla, şarkılar söylediler: “Üç gemi gördüm, yelkenli, yaklaşıyordu Noel Günü’nde, Noel Günü’nde…” Açtı fermuarını biri Gösterdi silahını Baksın diye, kocası. Kurumyüklü öfkeler püskürtüyordu çatı. Gülüyorlardı kahkahalarla kadına. “Ellerinizi çekin karımdan, şeytanlar çekin ellerinizi karımdan.” Kan tükürmüştü sıradaki askere Noel Günü’nde, Noel Günü’nde, Eğildiler okşamak için morarmış kalçalarını. Donundan kopan kanlı bezlerle tıkanmıştı ağzı. Tecavüz etmişti silahıyla, direnen kadına. Anlaşılmaz şeyler söylediler tatmin olmuş şekilde. Yol verdi asker diğer askere çözdü pantolonunu o da gösterdi silahını sonra baksın diye, kocası. Gülüyorlardı kahkahalarla kadına. “Şeytanlar,” diye, haykırdı adam, “ödeyeceksiniz bunu, ödeyeceksiniz…!” Zevkten kükreyerek, doldurdu kadını asker Noel Günü’nde, Noel Günü’nde, Kıkır kıkır gülüyorlardı adama. Yedisi de becerince yeterince, Bir el kalbin üzerinde, Silahın üzerinde, öteki, İşeyerek, dolandılar adamın çevresinde: “Nasıl bir kardeşlik bu İsa adına…” Bir bozukluk bıraktılar ücret olarak sidikler damlayan başının altına, ‘hoşçakal’, ‘hoşça kal…’ diyordu, kıkır kıkır her biri, daima ‘Yıkar(dı) bir el, diğerini.’ BEN ÖLÜNCE Ben ölünce dikmeyin bu gövdeyi, büyümeyecek asla, asla kömür olmayacak. Ben ölünce yakmayın bu gövdeyi, sıcacıktı zaten ışıtmıştı dünyayı. Ben ölünce uzatın onu, çırılçıplak, nehrin kıyısındaki bir kayanın üzerine. Ulusal Oyun Park’ında ait olduğu yere. Ormanları, nehirleri, madenleri vardır. Vahşi sesleri vardır, yalnızken duyduğum, bir yontu gibi kıpırtısız. Ben ölünce bırakın şamanlar, üfürükçüler tütsüler yaksın ruhları için vahşilerin. Bırakın şarkılar söylesinler, şairler, davullarla, omuzlarında torunlarını taşıyan yaşlışefler dans ediyorlarken çığlık çığlığa kutsal dansını Öteki Dünya’nın Ben ölünce gereksizce, yasımı tutanlarpolitikacılar, onların övgücüşairleri, gazeteciler, kamaremanlar, diğer yazarların önünü tıkayan SAYI 943 CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle