24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Selçuk Altun’dan “Senelerce Senelerce Evveldi” Gri mürekkeple yazılmış bir aşk romanı Bir ‘kitapçoksever’ olan Selçuk Altun, ancak ‘donanımlı ve etkin okurlar’ın kabul edildiği özel bölümler oluşturmuş romanında. Bu kitap belki de yazarın edebiyat ikonası olarak görüp tapındığı tanrısı Edgar Allan Poe’nun iki yüzüncü doğum günü için tasarladığı bir armağan; Poe’nun vahiy ettiği edebi yolu şiar edinip, yirmi birinci yüzyılın hızdan başı dönen dünyasıyla baş edebilen bir müridin teoriyi kurguyla sınaması? Armağan paketinde Nâzım Hikmet’ten, Ahmed Arif’ten, Elias Canetti’den, Marcel Proust’tan alıntılar, barok müziğin ruha şifa ezgileri, caz hüznü ve Arjantin’in büyülü sesi Gardel’in tangoları var. ranlığı arasında sözcüklerle kanıtlayamayacağım bir kan bağı sezilebilir. Kemal Kuray üzerine yüklenen başarı projesini eksiksiz yerine getirir; Hava Kuvvetleri’nin en genç, en birinci, en övünülecek jet pilotu olur; ancak, bir gün uçağı yere çakılırken açtığı paraşütle farklı bir dünyaya iner. Hiçbir fantastik öğe kullanılmamış olmasına karşın, romanın bundan sonraki bölümlerinde zaman ve mekân gerçekliğiyle oynamadan, yalnızca olay kurgusuyla fantastiğe geçilmiştir artık. Okur, matematiksel dengesi sıkı bir formüle oturan olayların üç beş bilinmeyenli denklemini çözme çabasıyla ilerlerken, kendini çoğul anlatıların içinde, fantastik bir boyutu solurken bulacaktır. ‘Gerçeğin önemi’ giderek azalır. Romanın anlatıcısı metin boyunca karşılaştığı sıra dışı olayları, yaşamındaki ani değişimleri, yaşamına hızla girip çıkan farklı insanları, ansızın gidiliveren farklı coğrafyaları duygulanım bozukluğu olan psikiyatri hastaları gibi garip bir tepkisizlikle yaşamaktadır. Anlatıcı iç dünyasına yabancı gibidir. Bu, küreselleşen dünyanın ‘aynılaştırılmış proje insanına’ özgü bir duygulanım sorunu mudur, romanda çok da derinine girilmeyen örselenmiş çocukluğun matlaştırdığı bir ruh hali midir, yoksa romanın çoğul ağırlık merkezli yapısını korumak için yazarın bilinçli olarak kullandığı bir teknik midir? Sorunun yanıtı ‘metne katılan okur’a göre değişir elbette. nındayken, küreyi birazcık çevirip Prag’a İkinci Dünya Savaşı’nda aşk özverisinin sınandığı bir sahneye ya da Buenos Aires’in gomero ağaçlı caddelerine gidebilir; iç içe geçen labirent yolculuklarda sunulan şifreleri çözebildiği oranda yolculuğun tadını çıkarabilir. POE’YA ARMAĞAN Bir ‘kitapçoksever’ olan Selçuk Altun, ancak ‘donanımlı ve etkin okurlar’ın kabul edildiği özel bölümler oluşturmuş romanında. Bu kitap belki de yazarın edebiyat ikonası olarak görüp tapındığı tanrısı Edgar Allan Poe’nun iki yüzüncü doğum günü için tasarladığı bir armağan; Poe’nun vahiy ettiği edebi yolu şiar edinip, yirmi birinci yüzyılın hızdan başı dönen dünyasıyla baş edebilen bir müridin teoriyi kurguyla sınaması? Armağan paketinde Nâzım Hikmet’ten, Arif Damar’dan, Elias Canetti’den, Marcel Proust’tan alıntılar, barok müziğin ruha şifa ezgileri, caz hüznü ve Arjantin’in büyülü sesi Gardel’in tangoları var. Romanın anlatıcısı Üsteğmen Kemal Kuray Z. Mezarlığı’nın yanındaki L. Mahallesi’nde doğup büyüyor. Onun yaşamöyküsüyle açılıyor roman. İnandırıcı bir öykü anlatılmasına karşın, bu karakteri, harflerden yoğrularak oluşturulmuş, gerçekliği şüpheli, yalnızca roman evreninde soluk alabilen bir robot gibi duyumsuyorum. Başarısız baba ve hırslı hala tarafından bir sınıf atlama projesi olarak görülen Kemal için çocukluk hiç de hayırla anılan bir dönem değildir. “Beni her görüşünde gülümseyen gözlerinin sıcaklığıyla yetinmişimdir” diye betimlenen yetimhane kökenli anne siliktir. Mezarlıktaki karanlık ve yalnız oyunlarla başlar hayat. Babasının belediye memuru olarak görev yaptığı mezarlıkta bir başına mezar taşlarıyla oynayan Kemal’le, Edgar Allan Poe’nun trajik çocukluk yaşantılarından köken alan tekinsiz kaFARKLI YAŞAMÖYKÜLERİ On altı farklı yaşamöyküsünün panoramasını çizmeğe çalışalım: 19142007 arasını kapsayan bir zaman diliminde geçiyor olaylar. İstanbul, Mahmudiye, Tirebolu, Ayvalık uzanımlı Türkiye coğrafyasından taşıp, Buenos Aires, NewYork, Boston, Baltimor’a kadar uzanıyor. Bu romanda para hiç sorun olmuyor. Çalışan hep kazanıyor, hatta çalışmayan daha bile çok kazanıyor. Miras yoluyla rantiye geçinenler, ticaretin hasını yapan akıllı tüccarlar, paradan para kazananlar, bankada yirmi bin doları olup, İstanbul’daki altı dairenin kirasını almayı, “eh işte kimseye muhtaç olmadan yaşıyoruz,” diye kanaatkârca karşılayan kişiler söz konusu. Eleştirelim mi? Parası olanların hayatına dair edebiyat yapılamaz mı? Modernizm bu konuları altyapı/üstyapı ilişkileriyle birlikte ele alırken, postmodern bakışın yalnızca görüneni ortaya koymakla yetinerek, ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 943 Ë Birsen FERAHLI irminci yüzyılın son çeyreğinde biri bir düğmeye bastı ve sanki dünya daha hızlı dönmeye başladı. Değişimin kurbanları, yitikleri olduğu kadar; değişimle baş etmeye çalışanlar ve baş edebilenler de vardı elbette. ‘Hız’ı tanımak, o ritmin içinde yer almak, dünyayı, duygu ve düşünceleri, insanı, parayı, aşkı o düzlemden algılamak ve varoluşa bunların biçimlendirdiği bir zihinle bakmak… Eskiye ağıt yakmaktansa, yeniyi, olmakta olanı yazıya, edebiyata yansıtmak… Selçuk Altun’un son romanı ‘Senelerce Senelerce Evveldi’yi okurken böyle bir düzlemi göz önünde tutmak gerekiyor belki de. Bir yandan bankacılık, yayın kuruluşu yöneticiliği, holding yönetimi, makro ekonomik dengeler gibi ‘hipergerçeklik’ alanlarında yaşarken; öte yanda edebiyat, müzik ve resimden ibaret bir başka hayat oluşturmuş Selçuk Altun. Onu, Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki yazıları ve daha önce yayımlanan beş kitabıyla tanıdık. Düzen ölçütleri kıstas alındığında, ‘kazananlar’ cephesinde yer alan bir yazar çok sık karşılaşılan bir durum değil. Bu nedenle, o konumun algısıyla kotarılan metne başlarken baskın duygum meraktı: Ne yazmış? ‘Senelerce Senelerce Evveldi’ Beckett’in sözcükten adam (homos logos) tanımına denk düşen Üsteğmen Kemal Kuray’ın orkestra şefliğinde, on altı enstrümanla çalınan çoksesli bir anlatı. Üstkurmaca, metinlerarasılık, çok yönlü optik (tek bir olayı/düşünceyi/olguyu farklı kişiler aracılığıyla farklı bakış açılarından birkaç kez odağa getirmek), çoğulculuk gibi postmodern tekniklerle biçimlenen roman evreni, okurun avucuna bırakılmış bir küre gibi. Okur, günümüz İstanbul’unda Beyoğlu’nda bir kafede ya da kitapçı dükkâ Y SAYFA 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle