27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Metin Eloğlu’ndan ‘İbresiz Bir Pusula’ geldiğinden’ söz açmış olmasıdır. Şiiri çevrenin değil, çevreyi şiirin tamamlayıcı öğesine dönüştürür. Eloğlu’nun şiiriyle ilgili kaydedilmesi gereken bir başka nitelik de asla şiirinin önüne geçen şairlerden olmamasıdır. Yaşadığı dönemin şairleri başta olmak üzere çevresinde yer alan isimlere ithaf edilen şiirlerini topladığı ‘Yumuşak G’, abecenin bütün harflerini içerir. A harfinde yer alan ilk şiir Edip Cansever’edir. Alıntıların şiire ettiği haksızlıktan kaçınmak için en iyisi şiirin tamamını okumak: A Edip Cansever’e Şiir dilinde bir sivri uç ? Enver TOPALOĞLU odern Türkçe şiir birikiminin köşe taşlarını oluşturan şairlerden kimilerinin kitap olarak yayımlanmış, elden ele dolaşan şiirlerinin gördüğü ilgi, yayıncıların iştahını kabartmayı sürdürüyor. Söz konusu şairlerin yaşadıkları dönemde kitaplarına almadıkları ya da kitaplaşamamış yapıtları dergilerden, yazıldıkları defterlerden, kâğıtlardan bulunup, sökülüp yayımlanıyor. Şairinin yaşarken kitaplaşması konusunda çekingen kaldığı, uğraşmadığı yapıtlarının yanı sıra yarım kalmış, bitirilmemiş şiirlerinin yayımlanması, tartışmalara neden oluyor. Bu tartışmalar, artık aramızda olmayan şairlerin, çekmecelerden ya da unutulmuş dergilerin sayfalarından kazınırcasına ele geçirilen yapıtlarının, daha çok piyasa ve pazarın beklentilerini karşılamak üzere yayımlandıkları sürece biteceğe benzemiyor... Günümüzün kültürel ortamı göz önüne alındığında, şairinin ölümünden sonra ortaya dökülen bu tür yayınların edebiyat tarihine, değişik şiirsel deneyimlere, birikime ilgi gösterenlerin dışında kimseyi de ilgilendirdiği yok… Onlarınsa zaten, aradıkları yapıtlara kaynağında ulaşmalarının önünde hiçbir engel bulunmuyor. Sonradan ortaya çıkan yapıtlar hiç yayımlanmasınlar denemez elbette. Ama başka türlü yayımlansa… Örneğin bir anmalık olarak; değişik biçim, değişik bir tasarımla… Şairin, öykücünün, romancının vd. yaşarken kitaplaşmış yapıtlarının yanında yer aldığında farklılığı açıkça görülecek biçimde… İtici gelen bir başka uygulama da kitapların üstüne yazılan ‘hiç yayımlanmayan’ ibaresi. Bu ifade saygısızlık ölçüsüne varacak kadar ürpertici o ölçüde de itici. Ayrıca her şeyden çok bir sanat yapıtı için olmayacak biçimde pazarı ve pazarlamayı hedeflediğini açık eden üslubuyla da dikkat çekici. Bu bile yeteri kadar iticilik içeriyor zaten. Oysa gün ışığına çıkmamış yapıtları derlenip toplanarak yayımlanan şairi, zamanın okuruna keşfettirecek, sevenlerine bir armağan olarak sunulabilecek yaklaşım da gözetilerek hazırlanabilir böylesi yayınlar. Bunlar ilk elde düşünebilecek olanlar. Daha fazlasınıysa, yaratıcılıklarını yayıncılık endüstrisinin hizmetine sunanlar bulup tasarlayabilirler sanırım. ELOĞLU VE ŞİİRİ Metin Eloğlu’nun ilk şiiri 1943’te İzmir’de yayımlanan Kovan dergisinde çıkar; ilk kitabı ‘Düdüklü Tencere’ ise 1951’de yayımlanır. Dilinin sürprizleri kadar yaşamöyküsünde de önemli duraklar bulunan Metin Eloğlu, şiire başladığı kırklı yılların ortasında siyasi suçlu olarak iki ay tutuklanan, bu nedenle Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki resim öğrenimi yarım kalan bir şair. Tutukluluğu sona erdikten sonra askere alınmış, ancak birçok kez kaçmış ve askerlik süresini beş yılda tamamlamıştır. Eloğlu bu yanıyla da bir bakıma ‘vicdani ret hakkı’nı kullanan ilk ve tek SAYFA 14 M Metin Eloğlu’nun 1951’den 1984’e kadar yayımlanan yapıtları, 2003 yılında ‘Bu Yalnızlık Benim, Toplu Şiirler’ adıyla bir araya getirilerek kitaplaştırıldı. Eleştirmen Mehmet H. Doğan, ‘Bu Yalnızlık Benim’in yayımlanmasından sonra yazdığı tanıtma yazısında, Eloğlu’nun yirmi yıla yakın süre sonra yeniden okurla buluştuğunu belirterek bir hayli sevindiğini dile getiriyordu. Aradan dört yılı aşkın bir süre geçtikten sonra Metin Eloğlu’nun bir kitabı daha yayımlandı. Şairin toplu şiirlerini de yayımlayan Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitap, ‘İbresiz Bir Pusula’ adını taşıyor… Kitabın kapağındaki başlığın altında da şairin kitaplarına girmemiş şiirlerin bir araya getirildiği belirtiliyor. Arka kapaktaysa, kitabın daha çok dergilerde kalan şiirleri kapsadığı vurgulanıyor. cumhuriyet dönemi şairi olarak nitelenebilir. Eloğlu, Garip şiirinin ortama iyice yerleştiği dönemde şiire başlamış, İkinci Yeni olarak tanımlanan modern şiirin ellili yıllarda başlayan dalgasının ortasında kalmıştır. Bir yandan Garipçilerin şiirde getirdikleri espri anlayışını kendi mizacına uygun biçimde işlerken, bir yandan da İkinci Yeni şiirinin öznel, özgeci, imgeci, yenilikçi modernist poetikasını izlemiştir… Ancak her iki şiir kutbuyla da alışverişi bundan öteye götürdüğü söylenemez. İki farklı çizgide yükselen şiir dalgasına karşı bilinçli olarak uzak durmuştur. Eloğlu’nun Garip’le arasına koyduğu mesafeyi anlatmak için, örneğin ‘küçük adam’ kavramının onun şiirindeki yerine dikkat çeken Turgut Uyar’ın sözlerine kulak verebiliriz. Uyar’ın saptamasıyla Metin Eloğlu’nda, “Küçük adam soyut, düşünülmüş, (isterseniz kurgulanmış diye okuyun, ET ) tek tip ve anonim değildir”. İkinci Yeni diye tanımlanan şiirin de içinde olduğu kadar dışında kalmış az sayıda şairden biridir. Ahmet Oktay, Can Yücel isimleri anımsanabilir. Bir parantez açarak belirtelim: Oktay’ın İkinci Yeni’den uzak duruşunun nedeni, başka bir şiir anlayışını sürdürmeye niyetli Mavi grubunda yer almasındandır. Eloğlu tek başınadır, denebilir ki kararlılıkla, bir yerlere yaslanmadan ayakta kalma uğraşını benimsemiştir. Korkusuz yalnızlardandır ve ancak o sayede dilini öznelleştirebilme cesaretini göstermiştir. Değil mi ki öznel bir dil şiirde bile cesaret işidir. Akranı ve ahbabı da olan başka ünlü birçok şair, o dönemde İkinci Yeni şiirinin her anlamda yüksek dalgalarının üstünde yer almaktadır. Metin Eloğlu, Garip sürecine olduğu kadar İkinci Yeni dalgasına karşı da belli bir mesafede durmayı yeğlerken, önceliği her dönemde gelişerek ‘kendisi, kendi sesi’ olmanın, ayrıksı kalabilmenin imkânlarını araştırmıştır. Şair Eloğlu’nun önemli bir özelliği, konuşma diliyle olan ilişkisidir. Denebilir ki dilin kendisi başlı başına bir malzemedir onun için. Ama dilin günlük ortamdaki konuşulma haliyle daha çok uğraşır. Türkçenin İstanbul ağzı, bütün girdi çıktısıyla şiirinde sergilenirken kişisel kullanımına bağlı olarak dili eğip bükmeyi, şiirin gereği olarak görmüştür. Bireysel ve sosyal sorunların ifadesi için ilk şiirinden son şiirlerine kadar, dilde açmadık kapı bırakmamıştır. Şiirinde izlek edindiği günlük sorunlar güncelliklerini aşarak tipikleşir. Hanidir şiiri, yaratıcı öznesi hiç yokmuş gibi okuma alışkanlığı oluştu. Bir zamanlar da tam tersi söz konusuydu. Şiirin, şairinin kim olduğuna bakarak okunması kadar şairi hiç olmamış gibi okunması da doğru değil elbet. Her iki tutumun da okurun şiirle iletişimine katkı sağlamak yerine engeller oluşturduğu açık. Metin Eloğlu şiiri, yaratıcı öznesinin izlerinden kopartılarak okunamayacak yapıtlardan. Her şiirde şairin, yaratıcı özne olarak sesi, düşüncesi, duyarlılığı yansır. Kısaca canlı bir şiirdir Eloğlu’nun şiiri. Bu canlılığı sağlayan önemli unsurlardan biri de ‘izlediğinden’ çok ‘içinden Şu yabanıl hergeleler var ya; hergele, yabanıl at anlamındadır zaten Diyeceğim, dündüyse bir güzelim taya bindim; Ne koşum, ne gem, dizgin, yular, üzengi, eyer de ne? Hergele koşuntusunun kıtlığına kıran mı girdi; afallamaktır işim. At nemize? diyeceksiniz; Atmat değil ki söz konusu ettiğim, çağ şimdilerinde; Insanoğlu basbayağ. Yumuşak G’yi uyakça ola ilk Dıranas değerlendirmişti; O çoğumuzun pek sevdiği yapayalnız şiirinde. Metin Eloğlu şiirleri ‘salt okur’dan ilgi görmüş, beğenilmiş, sevilmiş ve okunmuştur, ama daha çok ilgiyi eleştirmenler, incelemeciler göstermişlerdir. Aslında bir olağandışılık yok bunda. Çünkü Eloğlu şiiri, şiirsel düzlemde özellikle dilin bozulup yeniden kurulması ve kurgulanması bağlamında önemli bir kaynak oluşturur. Ece Ayhan’ın negatif ya da asimetrik, tersine çevirici tutumu kadar olmasa da Metin Eloğlu da verili dili yıkıp, bozup yeniden kurmasıyla dikkat çeker. Arasında kimi benzerlikler bulunan şairlerden Can Yücel’in Türkçenin sahasını geniş tutarak, zaman zaman Osmanlıcanın kimi sözcüklerinin kültürel kodlarına yaslanan şiir diline karşın Metin Eloğlu, İstanbul Türkçesiyle varsıllaştırır şiirini. Eloğlu’nun şiirinde verili dil, bir sök yap, bir yapboz işlemi nedeniyle son derece dinamiktir. Dil sürekli yıkılır ve yeniden kurulur. Her defasında yeniden kurulan dil, yeni bir dildir. Eloğlu’nun şiir mirası onun serüveninin başından sonuna kadar dile yönelik bir uğraşla dolu olduğunu sergiler. Metin Eloğlu’nun dikkat çeken bir başka yönü de toplumsal duyarlılığı ve şiirini yükselten espriye, ironiye bağlı mizacıyla aynı özellikleri taşıyan şairler içinde önemli bir yer tutmasıdır… Aşağıdaki dörtlük 1971’de yayımlanan ‘Dizin’ adlı yapıtından: “Kimi kaskatı güller elbette yalan Kimi düş gülleri elbette gerçektir Kimi kar tanecikleri hemeninden buğu Kimi kar taneleri eridikçe kirlenir” Bir an geri dönse hiç geri dönmemiş bir şair olarak, sanırım yine hiç çekinmeden, “Nerde kaldınız” diyerek cebindeki son sözcüğü fırlatırdı âlemin yüzüne. Sonra geldiği rüzgârla basıp giderdi içinden odların, odunların, Ayşemayşe’lerin… ? İbresiz Bir Pusula/ Metin Eloğlu/ Yapı Kredi Yay./ 104 s. KİTAP SAYI 941 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle