05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kuşağının en liriklerinden Güney Afrikalı şair, Isobel Dixon,1969’da Umtata’da doğdu, Karoo’da büyüdü, okula Stellenbosh ve Edinburgh’ta gitti. Şiirleri, Carapace, Scrutiny2, New coin, New Contrast, Fidelities, The Guardian, London Magazine, The Paris Review gibi yayın organlarında görüldü. İlk şiir dosyası, Weather Eye ( Tetikte ) ile 2000 yılı Sanlam Edebiyat Ödülü’nü aldı. Dosya, 2001’de Carapace Poets Yayınları tarafından basıldı. Ülkesinin görüntülerini, Roy Campbell şiirinin ilk dönemlerini çağrıştıran bir yalınlıkla dizelerine yansıttı. Bazı şiirleri, Almanca ve Flemenkçe yayımlandı. 2005 Olive Schreiner Ödülü’nü aldı. Marita van der Vyver’in romanı Wegkomkans’ı, Breating Space / Soluklanma Zamanı (Penguin, 2000) adıyla İngilizceye çevirdi. Londra’da bir edebiyat temsilcisi olarak çalışan şairin yeni kitabı; “A Fold in the Map” ( Haritada bir Katlanma ), İngiltere’de Salt, Güney Afrika’da ise Umizi/Random Yayınları’ndan bu yıl çıkacak. İLGİ ÇEKECEK BİR ŞEY (İSTİYORUM) Kumsaldaki aşk yazılarına değer veren biri değilim, sergilenmişim öylece ıstakoz gibi kızarmış mayolu kalabalığın gözünü dikip bakması için, ya da yalayıp geçmesi için dalgaların. Bir jeton istiyorum, katı, elimde. Sağlamlığı olan bir şey, kolayca kaybolan kırılan değil. Anlıyor musun? Mırıldanıyorsun, hırsım şaşırtmış seni, “Her neyse, nedir istediğin ilgi çekecek şey?” Pekâlâ, sorabilirsin. Bir hiçtir o tamamen, zamanların, uzun çocukluğumuzun bağlarından kurtulmuş. TETİKTE Ann ve Harwood için Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Isobel Dixon/ Şiirler/ Çeviren: ilyas Tunç ateşböcekleri yazın incecik, tiz sesleriyle doldurunca her bir günü, uyanırdın sıcaktan, çekerek dizlerine çarşafı, doğrulur, çıkardın dışarı, parlayan güneşe, ulaşmak için sessiz gölgesine dut ağacının, ya da guava dibindeki yürüyüşünü izlemek için karıncaların. Derken başlardı Annem evdeki gündelik işlere, kırbaçlayarak kapalı perdeleri, sonra güneşe karşı sürgülenmiş panjurları, susamış, sürüne sürüne bahçeden gelince sen, serin, karanlık bir mağaraya dönüşürdü evimiz, gün ışığının önünü kesen, gölgeyle kaplanmış bir yere dönüşürdü, yine de kapının merdivenlerde parlayan latin çiçeklerine açıldığı mutfak hariç, öterdi bir yandan sobanın üzerinde düdüklü tencere peşi sıra buharlı günlerin. Ve güneşin battığı akşamlarda, cırcır böcekleri sırlamaya başlardı geceyi, okuldan eve henüz dönmüş, tebeşir ve ter kokan Babam yapardı üzerine düşeni, denetimini, ön varendada, bilimsel gerçeklerin. Sıcaklık yeterince azalırsa eğer korseler çözülür, soyunurdu ev geceye. Hatta ardına kadar açık ön kapı şimdi en hafif esintilere, karşılamaya bütün baharat kokularını, yaseminlere, yardım yemeklerine, ve köpeklerini gezdiren bir komşu sesine, en biricik anına günün, yılın bu anına. Ne kadar düzenliydi yaşam o zamanlar. Bu nem ölçerler, sevgi düzenleyicisi tutuşan günlerin yarım bırakmıyor işini gerçekten. Nedense değişiyor kararım karşılaşınca havasembolleriyle. Bırak döneyim eve, yıldızları izlediğin, işleri doğru yürüttüğün yere. KURBAN Mızraklardır ellerin, dilin bir glayöl yaprağı. İğneli, kötücül sularla dolu. Unutmamalıyım bunu. Ne ki ılgındır bellek, parlıyor geri çekilince. Tökezliyorum öne doğru, biliyorum, kavurup bırakıyor beni yanılsama, sineye çekilmiş şeylerin tuzaklarına düşüyorum sonra, konuşulmuş, inanılmaz şeylerin ya da. Yağmalanmış toprakların utancıyım ben, ekinleri kısacık, ezilmiş, uygun keçilere. Gökyüzü, öylece berrak Ne kurban etmeliyim? Hayaletler duyabilirse, bırak, yol göstersinler öyleyse bana, korusunlar beni senden, cücelerin şeytan oğlundan. KİTAP SAYI 899 iskelesini yutan’ evrensel boşluktur. Bir şey oluşturmaz ihtiyaçtan başka, doğrusu, hediyelik eşyalar çözemez ki sorunu: yapmacık fotoğraflara hayır, hayır düzenli, ruhsuz anı defterlerine, solgun, kaya gibi, tuhaf necef taşlarına, küflü deniz kabuklarına hayır. Işıltılı uçurumlar, lüks oteller istiyorum, bunların hepsini. Garsonlar koşuyorlar zümrüt yeşili çimenlerde, becerikli ellerinde yükselmiş, dolu gümüş tepsiler. Çıkartma, atlıkarınca resimleri istiyorum, müzik kutuları, her yaz tezgâhlarında terleyen tıknaz kadınları da, yazaşkını, aynı zamanda. İstiyorum kocalarını onların, ağzı kulaklarına varan, yalakadenizim ben, iskelesini yutan. BEREKET Küçükken ben, annemin sessiz ümitsizliğine baş kaldıran beşimiz bir aradayken, tarihseldeğerli, kartal pençelerinin üzeri kabarcıklanmış, eski çinko leğenimiz dolmazdı hiç. Barajların kuraklık sızdırdığı, değirmenlerin dönmediği engin susuzluğumuzda çok pahalıydı bereket. Annem’in gülümsemesi gibi. Gerilir, sarkardı dudakları, öfkelenince bir hataya sanırdım ki benden bilmezdim, o zamanlar bir tokaydı bu, korumak için bizi kargaşadan. Onu; harcamaları fark ederdi hep, takıyorken kilitleri, kayışları: eldekiler, sıkıntılar, aspirin, lapa, yakıt, ekmek için alışveriş listeleri. Tuvalet kâğıdı bile katılırdı hesaba, ne kadar uzun haftalardı her bir ay. Kapatılmış bir kapaktı bu yüzden ağzı. Huysuz sanırdık annemi. Boş verilen işler, tırtıklanmış bisküviler en güzeli el ayak çekildiği zaman sakızımsı, değerli bir şey aşırırdı, çok harika günah, iri, arsız musluklardan boşalmış, sır sevgisi içinde bereketle sallanan göğüslerimizden, eski, uysal, işbirlikçikomplocularımızdan. Kabarcıklar kaplıyor artık çenemi. Keyif düşkünüyüm. Duş, bir çağlayan, sıcacık, su bol, boşuna akıyor, nerdeyse, burada. Açık bırakıyorum kaloriferleri. Özlüyorum dağılıp gitmiş kız kardeşlerimi, bütün bu banyo kavgalarını, ve sonra, gülümsemesini annemin, sıska, kurak ‘denizim ben, SAYFA 24 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle