22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ceyhun Gürkan, Özlem Taştün ve Oktar Türel’den ‘Küreselleşmeye Güney’den Tepkiler’ Küreselleşme ve ‘Güney’ 'Küreselleşmeye Güneyden Tepkiler' Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin 57 Eylül 2005’te Ankara’da düzenlediği, çok sayıda uluslararası katılımcının da yer aldığı aynı adlı sempozyumun bir ürünü olarak Dipnot Yayınları’ndan çıktı. ? Elif S. UYAR(*) oplam on sekiz makaleden oluşan kitap, neoliberal politikaların yön verdiği, oldukça değer ve amaç yüklü bir süreç olan küreselleşmeye ve bunun nicedir tarafsız, karşı konulamaz, alternatifsiz bir süreç olarak sunulmasına karşı çıkan, çoğu üniversite öğretim üyelerinden oluşan katılımcıların yazılı bildirilerinin bir derlemesi. Gerek ele alınan temaların genişliği (küreselleşme, emperyalizm, militarizm, yönetişim, neoliberal iktisat politikaları, direniş, bölgesel bütünlük projeleri vb.), gerekse Hindistan, Lübnan, Brezilya, İngiltere, Arjantin ve Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden katılımcıların kazandırdırdığı zenginlikle kendi alanında bir ilke imza atan çalışma altı alt başlıktan oluşuyor: Yeni Müdahale Biçimleri ve Meşrulaştırma: "Teröre karşı Savaş" ve Irak; Dünya Ekonomisi: Emperyalizm ve Bunalımlar; Güney’de Neoliberal İktisat Politikalarına Karşı Seçenek Arayışları; Türkiye’de Neoliberal Dönüşümün Çeşitli Yanları; Toplumsal Dönüşüm ve Sınıf Mücadeleleri: Fırsatlar ve Engeller; Direniş ve Uyumun Yeni Biçimleri: İdeolojik ve Sosyolojik Yönler. Bildirilerin büyük bölümü ‘küreselleşme’ olarak adlandırılan olgunun içeriğini sorguluyor. Bu içerik bir yanda küresel ölçekte eşitsiz büyüme, ilkel birikime dönüş ve militarizm boyutlarıyla, diğer yanda yerelde özellikle tarım üzerinde yarattığı olumsuz etkilerle inceleniyor. özellikle maden ve enerji şirketlerinin yatırımlarını korumak için başvurdukları yollar düşünüldüğünde, bu sürecin militarizmi körükleyen yanı da açığa çıkıyor. Militarizm konusunda Filiz Çulha Zabcı’nın özel güvenlik endüstrisinin önemli bir parçası olan özel askeri şirketleri ve bunların sömürgeci politikalar içindeki rollerini ele aldığı makalesi gerçekten çarpıcı. Zabcı burada emperyalizmle militarizmin göbek bağını bir kez daha göstermekle kalmıyor, içinde yaşadığımız sözde ‘teröre karşı savaş’ döneminde insanlık olarak yüz yüze olduğumuz tehlikenin boyutlarını da hatırlatıyor. Bu kapsamlı incelemenin karşımıza çıkardığı tabloya göre bugün savaş suçları ve işledikleri diğer suçlar konusunda kolaylıkla yasal denetimin dışına kayabilen, hiçbir siyasi ve etik kuralla sınırlandırılmadan sadece kâr güdüsü ile hareket eden, özel askeri şirket adı altındaki yedek ordular artık insanlığı denetlenemez / örgütlü bir şiddetle karşı karşıya bırakıyor. İSLAMİYETİN ALTERNATİFLİĞİ Diğer yandan, dönemi kendi yerelinden / yereldeki etkileriyle sorgulayan iki analiz ekonomik liberalleşmede bir başarı örneği olarak gösterilen Hindistan’ın durumunu aydınlatmaları bakımından dikkate değer. Bunlardan biri, Jayati Ghosh’un makalesi. Ghosh bu makalede Hindistan’daki yüksek oranda işsizliği, yeni politikaların çiftçiler üzerindeki olumsuz etkilerini, tarım dışı hasılanın hızlı artışına rağmen tarımın başlıca istihdam alanı olarak önemini korumasını, eyaletler arası ve kentkır arası eşitsiz gelişimi, gıda güvenliği koşullarının olumsuzluğunu ve yoksulluğun büyük ölçüde devamlılığını vurguluyor. Diğeri ise, Hindistan’daki en büyük kadın kuruluşu olan Tüm Hindistan Demokratik Kadın Derneği’nin (AIDWA) başkanı Subhashini Ali’nin yerel sorunlarla küreselleşmeye dayalı politikaları birbirine bağladığı ve kuruluşu adına nasıl bir mücadele yürüttüklerini özetlediği analizi. Ali, Hindistan’da kız çocuklarının rahimde veya doğumdan sonra öldürülmelerinin yaygınlaşması, kırsal kesimlerde giderek artan gıda güvenliği ve işsizlik gibi sorunları salt ülkenin toplumsal koşullarına ve geleneklerine bağlayan önermelere karşı çıkarak son 1015 yıl içinde küreselleşmeye özgü birtakım süreçlerin gelenekleri, yaygın inançları nasıl yorumlayıp bunlardan nasıl yararlandığını, neoliberal uygulamaların tüketimciliği körükleyen boyutlarını, bunların mevcut ataerkil normları nasıl pekiştirdiğini açıklıyor. Küreselleşmenin işte böyle yerel ve küresel ölçekte sorgulandığı / eleştirildiği sempozyumun diğer bir gündem maddesi ise –sempozyumda ilki kadar rağbet görmemiş olsa da alternatifler ve bunların nasıl uygulanacağı sorunu. Bu bağlamda Fuat Ercan küreselleşmeye muhalif ulusalkalkınmacı, solKeynesyen, antiemperyalist analizler ve Arjantin’de Kirchner, Brezilya’da Lula, Ekvador’da Gutiérrez gibi kitlelerin enerjisiyle iktidara gelen hareketlerin yöneldikleri merkezsol ya da Üçüncü Yol olarak tanımlanabilecek politik pratiklerin, Mustafa Şen ise sıklıkla neoliberal küreselleşmeye karşı eşitlikçi / özgürlükçü bir tepki 899 T olarak tanımlanan İslamcılığın alternatifliğini sorguluyor. Küreselleşmeye karşı alternatifleri sorgulamanın bir yolu da söz konusu alternatifleri kimin uygulayacağı sorununu, yani siyasal iktidar sorununu gündeme getirmek. Bu noktada Sungur Savran’ın önerisi, alternatifleri uygulama kapasitesine sahip olabilecek bir siyasi iktidarın sınıf karakterini tartışmak ve bu yolla alternatiflerin hangi siyasi koşullar çerçevesinde gerçekçi biçimde uygulanabileceği sorusunu gündeme getirerek, alternatif arayışı tartışmalarında eksik kalan ekonomipolitika bağını kurmak. Savran’ın altını çizmeye çalıştığı nokta küreselleşmeye / neoliberalizme alternatif bir ekonomik stratejinin merkez sol partilerle gerçekleşemeyeceği, devrimci bir işçi partisi iktidara yükselmeden herhangi bir alternatifin uygulanamayacağı. NEOLİBERALİZME KARŞI MÜCADELE Yine de burada karşımızda duran en önemli soru siyasal iktidarı ve hertürlü piyasa dışı iradeyi olumsuzlayarak en büyük saldırılardan birini ‘siyaset’ kavramına yapmış olan neoliberlizme karşı mücadelenin nasıl, ne zaman, kimler tarafından yürütüleceği sorunudur. Jamie Gough işçi hareketinin kuzeyde ve güneyde küresel olarak çok güç bir dönemden geçtiğini vurguladığı makalesinde, küresel ölçekte ortak eylemler geliştirme arayışının önündeki engelleri ve fırsatları işçiler arasındaki uzamsal engellerin kalkması / yapısal engellerin aşılması bağlamında tartışıyor ve neoliberalizmin yanında üretken bağlantıları güçlendirmeye yönelik bölgesel bütünlük projelerinin de emekçiler ve mücadeleleri açısından yarattığı engelleri vurguluyor. Burada Huricihan İslamoğlu’nun dikkatleri çektiği nokta anlam kazanıyor: Bugün neoliberalizm emek üzerindeki egemenliğini pekiştirmeye yönelik siyasi ve askeri bir strateji ile işbaşındayken, bize düşen, işçi sınıfının mücadelesinin önündeki yapısal engellerin ortadan kalkıp evrensel bir mücadele yürütmesini beklemenin yaratacağı gurur kırıcı teslimiyetçilikle siyasetsizlik ortamını onaylamak mıdır? Yoksa siyasal mücadeleyi sınırlı alanlar çerçevesinde ve küçük ölçekli de olsa ötelemeyerek neoliberal söylemin vurguladığı piyasanın siyasetüstü mantığına karşı direnmek midir? Bu noktada Metin Özuğurlu’nun tekil ve parçalı da olsa işçi mücadelesinin devamlılığını vurgulayan makalesinin, Huricihan İslamoğlu’nun bazen yenilgi kaçınılmaz olsa bile siyasi alanlarda yer almanın önemini vurgulayan çağrısının ve Ali’nin temsil ettiği kuruluş (AIDWA) adına Hindistan’da yürüttükleri mücadeleyi ve kazanımlarını özetlediği, artık siyasetin işe yaramadığına dair yaygın inancı sorgulayarak siyasetin hâlâ şimdi, burada, mümkün olduğunu gösteren bildirisinin bize ışık tutabileceği kanısındayım. ? (*) ODTÜ Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi. ŞİDDETLE KARŞI KARŞIYA... Küresel boyutta, örneğin C. P. Chandrasekhar küresel ödemeler dengesi ve gelişmekte olan ülkelerin ABD cari açığının finansmanındaki rollerini incelediği yazısında bugünkü küreselleşme sürecinin beraberinde getirdiği özel entegrasyon biçiminin nasıl bir yandan eşitsiz büyümeye, bir yandan da istikrarsızlığa kapı açtığını gösteriyor. Öte yandan, Prabhat Patnaik dönemin belirleyici bir özelliği olarak sermaye birikim süreçlerinde ele geçirerek birikimin giderek daha fazla paya sahip olmasına dikkat çekiyor. İlkel kapitalist birikime dönüş olarak da adlandırabileceğimiz bu eğilim karşımıza Üçüncü Dünya’da kamu sektörü elindeki varlıkların yok pahasına özelleştirilmesi, eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetlerin özel sektörün alanına aktarılması, madenler üzerindeki denetimin çokuluslu şirketlerin eline geçmesi, tarımın her yerde çokuluslu şirketlere açılması yoluyla köylü tarımının ortadan kaldırılması, ormanlar, su kaynakları ve meralar gibi ortak kaynakların özel mülkiyet olarak edinilmesi olarak çıkıyor. Çokuluslu şirketlerin CUMHURİYET KİTAP SAYI Küreselleşmeye Güney’den Tepkiler/ Hazırlayanlar: Ceyhun Gürkan, Özlem Taştan ve Oktar Türel / Dipnot Yayınları/ 364 s. (Tel. 0312 419 29 32) SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle