Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Kitaplar Adası”na Fethi Naci’yle başlamıştım ilk olarak, “Fethi Naci Dünyadır” başlığıyla. Beş yıl sonra aynı duygularla selamlıyorum onu. Nice yıllar benim güzel ağabeyim, size de nice mutlu yıllar efendim... itaplar Adası”ndaki yazılarıma beş ayrı alt başlık açmaya yönelirken (29.3.07) tasarlamıştım daha “Deneme Eleştiri Zamanı”nın ilk yazısını Fethi Naci’ye ayırmayı, nisanın bir haftasında. Onu sekseninci yaşında esenlemeyi, ötesinde 2007’yi “Fethi Naci Yılı” gibi bir başlıkla selamlamayı kurmuştum. Düşüncemi çevremdeki dostlarıma, kimi yazar arkadaşlarıma da açmıştım hatta. Çok geçmedi, Fethi Naci’nin bu güzel yaşı çevresinde öbeklenen bir iki etkinlik gerçekleştirildiğine tanık olduk hep birlikte. Ne ki biraz aceleye getirilmiş, bundan ötürü pek de derinlik taşımayan buluşmalar olarak göründü bu etkinlikler bana. Sonra sönük, sinik bir iki cılız yazı. Hayır, böylesi belirgin yaşlar çevresinde düzenlenen etkinliklerin ille de derinlik yansıtması gerekmiyor elbette, ama o zaman da belirgin bir coşku taşımak zorunda değil midir bunlar? Derinlik yansıtmıyor, coşku da taşımıyorsa niye yapılsın o zaman sekseninci yaş kutlaması? Bir tarihte, “aman tövbe” demişti, “vasiyetimdir” diye eklemişti, “benden sonra ‘Fethi Naci Eleştiri Ödülü’ falan konulmasın sakın!” Şimdi onun bu konudaki görüşüne bakarak böylesi kutlamalara sırt dönebileceği, en azından ilgisiz kalacağı kestirilebilir kolayca. Fethi Naci, üzerinde en çok yazı yayımladığım yazarlardan biri, Adam Sanat’ta, Cumhuriyet Kitap’ta yer alan yazılarım onu bulmadıysa yakındır, bir küçük kitap oylumunda yani. Fethi Naci’nin okumadığım kitabı, yazısı da kalmadı sanki yazına özgülenmiş. Cumhuriyet Kitap’taki son dönem yazıları da kitaplaşabilseydi keşke. Bir yazımda değinmiştim buna, bir de öykü üzerine yazdıklarının da ayrı bir kitapta toplanmasının işlevli, yararlı olacağını belirtmiştim. Beş yıl önce, 2003 başlarında yayımladığım birkaç yazımdan kalkarak kimi aktarmalar yapmakla yetineceğim burada yalnızca. Böylelikle 2007’yi uğurlarken, yılın bu son yazısını, yazınımızın gelmiş geçmiş en büyük bir iki emekçisinden, ustasından birine özgüleyeceğim kendimce, bu arada “Deneme Eleştiri Zamanı”nın bundan sonra da sürecek bölümleri için bir ilk yazı çıkarmış olacağım. “Roman Zamanı”, “Öykü Zamanı”, “Oyun Zamanı” üzerine azımsanmayacak yazı kaleme aldım da bu başlıkta yazmakta geciktim nedense, “Çocuk Yazını Zamanı” üzerineyse tek satır yazmış değilim henüz… Ama önümüzdeki haftalarda peş peşe yer açacağım “Çocuk Yazını Zamanı”na da. (Oysa Cumhuriyet Kitap, bana göre şu son yılların en önemli etkinliğiyle çoktan selamladı okuru: “Cumhuriyet Kitap Çocuk Gençlik”. İleride bağımsız bir çocuk gençlik ekine dönüşebilecek bölümün emekçilerine de başta Nilay Yılmaz olmak üzere yazar arkadaşlarımız Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu grubuna sevgiler yollayayım şuracıktan hazır yeri gelmişken.) ce üreten denemeciler ya da eleştirmenler, ortaöğretimde, yükseköğretimde roman sanatına, Reşat Nuri romancılığına ilgi duyacak öğrenciler için tam anlamıyla bir başucu kitabı Reşat Nuri’nin Romancılığı. “K M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Deneme Eleştiri Zamanı Fethi Naci’li yıllar liktir, YKY, 2002, 52, 53) türünde övgü alırsa ne yapar? Üzerinde bunca yazı kaleme aldığım Fethi Naci için, onun yazınımızda taşıdığı değer üzerine gönül isterdi ki şimdiye dek pek çok kitap yayımlanmış olsun, üniversitelerin ilgili bölümlerinde ona yönelik tezler yapılsın. Hadi bunları geçtim, ağırbaşlı, derinlikli, en azından ciddiye almamız gereken nice çalışmayla karşılaşıyoruz roman, öykü, eleştiri alanında, ama Fethi Naci’ye ne ölçüde gönderme yapılıyor bunlarda? Birileri, bir şeyler çok hafif ya, hangisi, hangileri? Fethi Naci mi, Fethi Naci’yi görmezden gelişin dayanılmaz çekiciliği mi? Şu notlarımı bilmem paylaşır mısınız benimle: 1. Fethi Naci’nin Türk romancılığına sağladığı katkıya karşın, hiçbir yazar, onun eleştiri anlayışı, roman sanatına yaklaşımı üzerine tek kitap olsun yayımlamaya yönelmemiştir. 2. Bu yapılmadığı için, özellikle genç romancılar, görece Fethi Naci’nin ardından gidebileceği varsayılan, dahası bu yolda ilerleyeceği umulan yazarlar, onun eleştiri anlayışıyla yöntemini roman sanatı bağlamında düşüncelerini topluca değerlendiren bir kaynaktan yoksun kalmıştır. 3. Bu anlamdaki kaynak eksikliği, Fethi Naci’nin Türk yazını içindeki yerinin, taşıdığı değerin anlaşılmasını güçleştirmiş; böylelikle gençlerle arasına duvarlar girmiştir. ROMAN YAZILARIMLA SANA BİR SES VEREBİLSEYDİM EĞER... Roman Yazılarımla Sana Bir Ses Verebilseydim Eğer… Reşat Nuri’nin Romancılığı (YKY, 2003) üzerine kaleme aldığım bir yazıda, Fethi Naci’nin bizlere roman sanatına değgin söylediği düşünülebilecek kimi akıl notları çıkarmaya çalışmıştım: 1. “Romancının hareket noktası, bir bireyin somut yaşamı” (155) olmalıdır. Çünkü “bir roman kişisini tanımak için başvuracağımız tek şey, romanın kendisidir; roman dışından tanık bul(unamaz).” (86) 2. Roman, yazın diliyle kurulur. Yani gündelik, kullanmalık ya da röportaj diliyle değil. Ancak bu dil, yıllara direnecek bir sağlamlıkta kurulmalıdır. 3. Romancı, bireyin somut yaşamını yazınsal dile aktarmakla işinin bittiğini düşünmemelidir. Bilgi ve gözlemden kalkıp, belli bir birikime ulaşıp işlevsel ayrıntılara, yan anlamlara gereğince yer verilmezse roman yine eksik kalacaktır. 4. Romanda mizahtan yararlansa da rastlantıdan, toplumsal doğruların kesinlemelerinden, bu yönde çizgileştirilen kimi “tip”lerden, açıklamalardan kaçınıl ELEŞTİRİ ANLAYIŞIMLA SANA BİR SES VEREBİLSEYDİM EĞER... Yazınımıza belki de çok güzel öyküler armağan edebilecekken eleştiriye kaymasında Fethi Naci’nin, Ataç’ın onu övüşünün payı olsa gerek! Yirmi beş yaşında bir delikanlı, Ataç’tan, “Bay Fethi Naci bir konu üzerinde şöyle yüzeyden düşünmekle, öteden beri ağızlarda dolaşanları söylemekle yetinmiyor, bir araştırma seziliyor onda, derine gitme özeni seziliyor,” (Fethi Naci; Dünya Bir GölgeSAYFA 24 malıdır. 5. Romancı, romanında yorulmamalıdır; dikkatini yitirmemeli, dalgınlığa düşmemelidir. Tam tersine, “hiç acele etmeden, büyük bir sabırla, bir dünya kur(malıdır).” (171) 6. Romancı, dramatik çatışmayla romanını kamçılayabilir, ama melodramatik bir anlatımla, romanına tuzaklar kurmaktan öteye gidemez. 7. Romancı, kimi roman kişilerine, onların mesleklerine, bu yöndeki tutumlarına karşı özel ilgi gösterse de, bunu toplumsal gerçeklik paydasından yalıtmamalıdır. 8. Romancı, herhangi romanında kullandığı bir olayı, ilişkiyi, kişiyi vb. başka romanlarında yinelememeye özen göstermelidir. Diyelim aynı bir uzama (örneğin doğa parçasına) yer veriyorsa, bunları değişik biçimlerde, apayrı işlevlerle işlemelidir. 9. Romancı, benöyküsel anlatımla romanına güç katabilir. Temiz bir dille yazarak, romanlarında geniş coğrafyalara uzanarak da ilgi uyandırabilir. 10. Romancı, halkın kimi değerlerinden yana olmasa da bunları açıkça gösterebilmeli, yazınsallığını yitirmeden bunları belgeleyebilmelidir. 11. Romancı, okura güvenmezlik yapmamalıdır. Fethi Naci’nin, yazınımızın kare asından biri olarak gördüğü Reşat Nuri için getirdiği saptamalar, bunlardan roman sanatına değgin çıkarılabilecek akıl notları kimi ilgilendirmez? Öyleyse romanla ilgilenen okurlar, romancılar, ötesinde roman üzerine düşün ÖYKÜ YAZILARIMLA SANA BİR SES VEREBİLSEYDİM EĞER... Sait Faik öykücülüğü üzerine yazılmış kitap yok değil elbette, ne ki Fethi Naci’nin Bir Hikâyeci: Sait Faik (Alıntılar için Gerçek Yayınevi, 1990; Yeni basımı için bak.: YKY) adlı yapıtı çok başka… Çünkü Fethi Naci, kitabında çok derinden kavrayan yazar tutumuyla yansıtıyor onu bize… Sanki Sait Faik üzerine bir incelemeyi değil öykülerini okuyoruz onun. Öylesine içten, öylesine sarsıcı… Sait Faik öykücülüğünü merak edenlerin kesinlikle okumaları, Sait Faik öykülerinin yanı başında bulundurmaları gereken bir yapıt bu. Öyküye gönül verenler, genç öykücüler de bir başucu kitabı olarak alabilirler bunu. Fethi Naci, ne güzel anlatır bize Sait Faik’i… “Sait Faik, kendinden önce gelen hiçbir hikâyecimizden yararlanmadan gerçekleştirmiştir hikâyelerindeki, Türk hikâyeciliğindeki yeniliği. Hani akrabası, kimi kimsesi olmayan damatlara ‘çöpsüz üzüm’ derler ya, Sait Faik yeni Türk hikâyesinin çöpsüz üzümüdür.” (27) “Evet, Sait Faik (.), gelmiş geçmiş (.) en büyük hikâyecimiz(dir).” (108) Fethi Naci, birinde Sait Faik’in öykücülüğünü anlatacaktı Ankara Öykü Günlerinde. Salon tıklım tıklımdı. Ankara Öykü Günleri’nin hiçbir etkinliğinde öylesine kalabalık görmemiştim ben... Bu, hiç kuşkusuz Fethi Naci’ye duyulan sevginin bir ifadesiydi aynı zamanda... Nitekim konuşmasını bitirdiğinde, yanımdaki genç öykücü, kolumu çekiştirmiş, “Ay, bu adama bayılıyorum ben,” demişti, ardından yüzüne, gözlerine yansıyan bir muziplikle eklemişti: “Öyle tonton ki, gidip yanaklarını sıkıvermek geliyor içimden!” Genç, güzel öykücünün bunu yapması olanaksızdı. Çünkü konuşmasını bitirir bitirmez, Fethi Naci’yi çepeçevre kuşatmıştı gençler, sevilen üniversite hocalarının kürsüsü çevresinde saygı çelengi oluşturulur ya, öyle... Peki ne demişti Fethi Naci, o güzelim konuşmasını bitirirken? “Yahu ne diyim size, Sait Faik’i sevmeyen varsa hâlâ içinizde, tu Allah belasını versin onun!” Salon yalnız kahkahaya boğulmamış, hep birlikte çılgınca alkışlayıp ayağa kalkmıştı. Sonra da Mülkiyeliler Birliğinin bahçesine, rakı sofrasına dek Fethi Nacilerine yoldaşlık etmişti gençler... “Kitaplar Adası”na Fethi Naci’yle başlamıştım ilk olarak, “Fethi Naci Dünyadır” başlığıyla. Beş yıl sonra aynı duygularla selamlıyorum onu. Gerçekten Fethi Naci, yazınımıza bir büyük dünya taşımıştır, görebilen için. Ama ne demişti 1980’lerde o: “Türkiye’de ne kadar futbol varsa o kadar roman var.” Buradan kalkarak şunu ekleyeyim ben de: Başarılısıyla, başarısızıyla Türkiye’deki roman verimi, Fethi Naci’ye dayanır, ama onu okuyanlar sınıfı geçer, okumayanlarsa genellikle sınıfta kalır. Bütün bunlar ortadayken, onun yazınımızdaki yetkeliği sürerken nasıl oluyor da bunca dışta tutulabiliyor Fethi Naci? Eh, bu kadar roman cehaleti, ancak Fethi Naci’yi okumamakta diretmekle mümkündür herhalde. Fethi Naci, romandaki, eleştirideki yol göstericim, ustam değil yalnız, ağabeyim. Evet o, benim ağabeyim… Gireceğimiz her yeni yılda, o yine yazınımızın yetkesi, benim de ağabeyim olarak kalacak, bizlerden, benden sonra da… Nice yıllar benim güzel ağabeyim, size de nice mutlu yıllar efendim… ? KİTAP SAYI 932 CUMHURİYET