Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ali Sirmen'le ‘Sevgiliye Mektuplar’ı… ruz) Nereden nereye gelindiğine tanıklığınız anlamında sorumu yinelesem, ki kitabınızda bunlar da var… Peki o zaman elzem bir örnek vereyim: Uğur Mumcu ile Yeni Ortam'da çalışıyoruz. Uğur o sıralarda Cihangir'de, Güneşli Sokak'ta bir yer tutmuş, ben de Etiler'den arabamla geliyorum. Yazılarımızı yazıyoruz, “canına okudum, mahvettim” diye karşılıklı yorumlar yapıyoruz o sıralar Nihat Erim'di sanırım konumuz. Sonra yazılarımızı birbirimize veriyoruz, düzeltmeler yapıyoruz. Sonra da arabaya binip gidiyoruz. Böyle yaşıyorduk, böylesine mutlu, umutlu. Biz çok mutlu yaşadık. Çünkü biz, bir ara dünyayı değiştirebileceğimize inanıyorduk ve dünyayı değiştirebilmek için hareket ettiğimize inanıyorduk. Düşünün, bu şehrin lacivert suları vardı, denizinde yüzüyorduk ve o dünyayı daha güzel hale getirmeye çalışıyorduk. Olmadı. Kaybettikleriniz derken, o savaşı kaybettiniz mi gerçekten… Bu ağır bir ifade olmuyor mu, yaptıklarınızı, mücadelenizi yadsımaya girmiyor mu? Hayır, yaptıklarımızı yadsımıyorum, gerçekleri doğru görmek lazım, 'kazandık, kazandık' diye 10 Kasım’larda çocuklara yaptırılanlara bakıyorum bir kere... 10 Kasım’larda çok sıkılıyorum. Kitabımda da vardır, Atatürk gelip geçici bir olay mıydı, bunu sormak lazım. Atatürk'ten bugüne Türkiye Cumhuriyeti'nde ne kaldı? Bunları görelim ki buna göre davranalım. Görelim ki, AKP daha iyi örgütleniyor, daha başarılı, daha iyi çalışıyor. Bunu görmezsek kayıplarımızı geri alma ihtimalimiz kalmaz, imkânsızlaşır. 'ATATÜRK'Ü OSMANLI YETİŞTİRDİ, BİZ TAYYİP İLE ABDULLAH'I' Daha da açıklık getirelim, gerçek Atatürk yorumunuz nedir? Atatürk bir toplumun 200 yıllık birikiminin sonuç vermesi, dışa vurulması; bir toplumun kendine olan özgüvenini kazanması, çağını yakalamak için müthiş bir silkinişidir. Atatürk reformlarına baktığınızda, bunların aynı zamanda, Osmanlı’nın uzun birikimlerinin sonucu olduğunu da görürsünüz. Osmanlı’nın başaramadığını başarmıştır Atatürk. Dikkat edelim, Atatürk'ü Osmanlı yetiştirdi, biz Tayyip Erdoğan'la Abdullah Gül'ü yetiştirdik. İlk konservatuvar, ilk Güzel Sanatlar Okulu Osmanlı'da açıldı, ilk laik girişimler Osmanlı'da yapıldı, Bütün bunları görmek lazım. Atatürk tek başına gökten zembille inmiş, dehasıyla birlikte her şeyi sihirli değnekle değiştirmiş birisi değildir. Doğru zamanda, doğru yerde yetişmiş doğru bir insandır. Son Osmanlı hanedanının en yaşlı kişisi Ertuğrul Osmanbey'dir. Ertuğrul Osmanbey 'atalarım hep yenilik için mücadele etti' diyor, 'ulemayla mücadele etti' diyor, 'bırakınız bu geçmişte kalan şeyleri, bırakınız hilafeti, cumhuriyete ve laikliğe sarılınız' diyor… Evet ama bunu 'şimdi' söylüyor… Tabii tarihi devamlılık derken o yani, bu sürekliliği gösteKİTAP SAYI Ali Sirmen’den mektup var !.. 'Sevgiliye Mektuplar', Ali Sirmen imzalı… Yaşam, siyaset, dostlar, anılar, güneşli günler üzerine... Uzak ve yakın tarih, vatan üzerine… Her an ve her şey üzerine… “Yaşam her yerde ve her zaman güzel midir?” En çok, bunu sorgulayan okumalı. Ve unutma 'sevgili' okur, bu mektuplar sana… Ali Sirmen'le 'Sevgiliye Mektuplar' ve 'her şey' üzerine konuştuk. nedir, ne değildir? Sormamak mümkün değil. Bu tip sorular bolca var kitapta. Bundan büyük keyif duyuyorum çünkü. Siyaset yazılarımız yaşamımızın sadece bir kesiti, bu yazılar ise bütün yaşamımız. Deneme dedik ama sadece 'deneme'ye değil, kimi yazılarda öykü ve şiire de yaklaşıyorsunuz... Bazılarında var bu ama çok azında. Bir tanesi “Çanakkale'de Can Olan John…” adını taşıyor mesela, “Ne zaman Çanakkale'ye gelsem, Samim Lütfü'nün 3 Kasım 1985 Pazar günü Cumhuriyet'teki yazısında anlattığı 'Can olan John'un öyküsü takılır aklıma” diye başlıyor yazım. Arkadaşlar adresini alıp röportaj yapalım bile demişlerdi bu Samim Lütfü ile. Oysa öyle bir şey yok tabii, o kurguydu. Öte yandan baskın yönüyle, yazarının kendini gönüllüce açık ettiği, gerçek anılara dayalı bir kitap “Sevgiliye Mektuplar”... Böyle diyebiliriz. Hapiste olduğum yıllarda daha çok hissettiğim, daha iyi anladığım bir şey var, o da yazmanın insanı rahatlattığı. Düşünün içeridesiniz, yaşamdan dışlanmışsınız, yaşamı düşleyerek ve yazarak paylaşıyorsunuz. “Sevgiliye Mektuplar”da bunun da etkisi oldu. 'MUTLU BİR HAPİSLİK GEÇİRDİM. TİYATROSUNU YAZACAĞIM' Hapisteki yıllar demiştiniz... Kitapta da yer alıyor hapishane anılarınız. Hapishane yıllarınızın size nasıl bir etkisi olduğu söylenebilir? Mutlu bir hapislik geçirdim ben. İyi, ilginç arkadaşlarım vardı. Hatta onu bir oyun şeklinde yazmayı planlıyorum. Hapishanede, Barış Derneği dolayısıyla geçirdiğimiz günlere dair bir komedi olacak. Çok komik olaylarla doluydu hapishane yıllarım ya da biz gülüyorduk, bilmiyorum. Ne zaman sahneye konulur hale gelebilecek.. Bu yaz gibi düşünüyoruz. Biçeme dönersek, tamam siz keyif duyuyorsunuz ama 'Sevgili okur' ne dedi, nasıl tepki verdi bu biçeme? Okurla da bu konuda çok iyi anlaşıyoruz diyebilirim. 'SİYASETİN DIŞINDA DA BİR YAŞAM VAR' Köşe yazarlığında giderek güçleşti mi bu? Yo hayır öyle değil. Uzun süre aynı siyasi kısırdöngü dışına çıkılamayınca boğdu, daral getirdi gibi. En çok da bana. 41 yıldır köşe yazarlığı yapıyorum. Bu işin bir kötü tarafı var; köşe yazısı başlamalı ve bir sonuca varmalıdır. Halbuki ben sorgulamayı seviyorum, bu kitapta da daha çok sorgulama vardır. Ama köşe yazısında, örneğin, “hâkim ve savcı adaylarının mülakatla alınması, yargı bağımsızlığına aykırıdır” gibi, küçük bir bölümde bir şey anlatacaksınız ve bir düşünce geliştireceksiniz. Halbuki ben sorgulamayı severim. Bu hep öyle oldu. Oysa yaşam her yerde güzeldir. Kitapta da vardır, hapishanede bile güzeldir. Siyasetin dışında da bir yaşam vardır. Yıllar önce “Erguvanlar” adlı yazımda da demiştim; eğer dertlerin bitmesini, Türkiye'nin selamete kavuşmasını beklerseniz, erguvanlara bakamadan ölürsünüz, kaçırırsınız. Unutursunuz hatta. 'AH ŞU HALK DALKAVUKLARI…' Unuttu mu halk? Halkın bir şeyi unuttuğu filan yok. Hiçbir şeyi umursadığı, hiçbir şeyin farkında olduğu da yok. Pek iftihar edilecek durumda değil halkımız. Neden? Halk neden farkında değil, işlerine öyle geldiği için mi? Halk dalkavukları atar tutar, halkımız şöyle, halkımız böyle diye. Halk dalkavuklarını hiç sevmem. Bu, cahil, iyi eğitilmemiş bir halktır ve Cumhuriyet iddiasını gerçekleştirememiştir. Cumhuriyet kendi yurttaşını yetiştirmeyi becerememiştir. Bu halkı, kentte de yaşasa, köylü olmaktan kurtaramamıştır. Daha netleştirmek adına hangi “dönemleri” kastederek kuruyorsunuz bu cümleleri? Türkiye Cumhuriyeti kendisine çok partili diyen ama aslında çoğulcu olmayan teksesli çok partili düzenle birlikte çökmeye başlamıştır. 'DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLECEĞİMİZE İNANDIK' 41 yıl önceki Ali Sirmen'le bugünkünü karşılaştırır mısınız? Karşılaştıramam o gençti. (Gülüyo ? Gamze AKDEMİR olitik yazılarınız, yorumlarınızla bildik sizi hep. Yaşama dair, dertlere, sevinçlere, hatta 'sıradan'a dair yazılarınızı da keyifle okuduk. Sinemadan müthiş keyif alan Ali Sirmen'le ekranda buluştuk, pek sevdik. Yaşam denilen türde yazılarınızın toplandığı kitabınız “Sevgiliye Mektuplar” ile sil baştan değilse de tekrar tanıyoruz sizi. Uzun yıllardır köşe yazarı olmanın getirdiği bir ihtiyaç mıydı bu? Öyleydi doğrusu.. Her gün siyaset yazmaktan çok sıkıldım. Bir de siyaset yazıları kuru, kötü. Hele Türkiye'de konular da hiç değişmiyor. Yani 50 yıldır Türkiye hâlâ yargıç bağımsızlığını tartışıyor, çok aptalca. O nedenle haftanın bir günü başka konularda, ölümden, aşktan, yaşamdan, sanattan, kitaplardan söz eden yazılar yazsam daha iyi olur diye düşündüm. Ve onu da bilinmeyen meçhul bir sevgiliye seslendirdim. Meçhul sevgili kim? Okur? Bu nasıl başladı? İlk başladığında herkes bunu merak ediyordu, hatta Erdal İnönü dahil kim bu sevgili diye sordu. İzmir Kitap Fuarı'nda bir hanımın, “Çok teşekkür ederim her gün bana mektup yazıyorsunuz” demesiyle ortaya çıktı fikir. Özellikle Cumhuriyet gazetesi yazarlarının şansı bu. Belirli bir okurunuz var ve o okurla belirli bir ilişki kurabiliyorsunuz, bundan daha iyi bir sevgili düşünmek de mümkün değil. 'DENEME'Yİ DENEDİM' Okurla konuşmasının yanı sıra sorular soran bir üslup da içeriyor kitabınız… 'Deneme'ye göz kırpan yazılar… 'Deneme'yi denediğim yazılar, doğru. Sorular konusuna gelince ondan vazgeçemem, sormadan, sorgulamadan yapamam. Mesela mutluluk, mutsuzluk SAYFA 16 P Ali Sirmen ve Gamze Akdemir. ? CUMHURİYET 932