Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şiir bizi geçer. Yeter ki işinin ehli ozan ayrıntıda unutulan şiirin gizlerine varsın. Yeter ki bireysel çalışmada kendinden kurtulmanın özgürlüğünü yaşasın. T ürkçenin şiir dili değişime uğradıkça şiir de kendine yeni bir yol arıyor. Yunus Emre’nin şiir dili için “Türkçenin süt dişleri” diyordu Cemal Süreya. Türkçenin değişerek gelişmesi sözcüklerin yeni imgeler oluşturmasına, yani anlatım olanakları kazanmasına yardımcı oluyor. “Sözcüklerle görme”nin değişmeceli anlamı, şiire bağımsız bir güç kazandırıyor. Çağdaş edebiyatımızda şiirin son 25 yılı, kişiliğini arayan bir dağınıklık içinde olduğu için eleştiriliyor. TURGAY FİŞEKÇİ’YE GÖRE SON 25 YIL Turgay Fişekçi, “Çağdaş Türk Şiirinin Doğuşu ve Gelişmeleri” üzerine; Ahmet Haşim ile Yahya Kemal Beyatlı’dan günümüze doğru şiirimizin geçirdiği evreleri anlattığı incelemede, son 25 yıla umutsuz bakıyor (ÇAĞDAŞ TÜRK YAZINI, hazırlayan Zehra İpşiroğlu, Toroslu Kitaplığı, 2007): “1980’ler, ’70’lere tepki içeren yeni bir politika dışı şiiri de beraberinde getirdi. Ancak artık yapılacak biçimsel bir yenilik de kalmamıştı. Ortaya ne yeni akımlar çıktı, ne de şiirin öncülüğünü yapabilecek büyük atılımlar. Yalnızca çok sayıda şair ortaya çıktı ve şiirdünyası sapla samanın birbirine karıştığı, çok sayıda şairin, değerlinin ve değersizin bir arada kendine yaşama alanı bulabildiği kaotik bir ortama dönüştü.” Turgay Fişekçi çağdaş Türk şiirinin geçirdiği evreleri gerçekçi bir yorumla değerlendiriyor. Gene de alıştığı gelenekten kurtulamayanlar her değişimi şiirin yozlaşması olarak nitelendirme kolaylığına düşebilir. Nitekim “Garip Şiiri” çıktığı zaman az mı alaya alınmıştı! Şiiri şiir yaptığına inanılan ölçü uyak düzeni, söz sanatları ustalığı bırakılıp yalın şiire ulaşılacağı gerçeğine varılabildi mi? Yoksa yeni bir biçem anlayışı içinde söz sanatlarına değişik bir yorumla mı bakmaya çalışıldı? Yahya Kemal Beyatlı ölçülü uyakla şiiri aşan bir bütünlüğe ulaşmasına karşın, Orhan Veli ile arkadaşlarının şiirini anlamasa da, şiirin değişik boyutlarını kabul etmek zorunda kalmıştı: “Ben eskiden tek bir çeşit şiir yazılır sanırdım. Şiirin başka boyutları da varmış.” Turgay Fişekçi ‘’Erenköyü’nde Bahar”dan iki dize anımsıyor. “Bunun hiçbir şair için kolay ulaşılacak bir Türkçe olmadığını” vurguluyor: “İstanbul’un öyledir baharı Bir aşk oluverir âşinalık.” İkinci dize belki dizgi yanlışıdır. Doğrusu şöyle olacak: “Bir aşk oluverdi âşinalık.” Kolay yıpranmayacak bir duyarlık saymalı bu sevi ilişkisini. Orhan Veli’nin Ahmet Haşim’e gönderme olarak söylediği; “Canan ki gündüzleri gelmez Geceleri hiç gelmez” dizelerinin değişik bir biçimini ben şöyle anımsıyorum: “Canan ki Degutasyon’a gelmez Balıkpazarı’na hiç gelmez.” Turgay Fişekçi, nice ozanın şiirini özümsemiş olmanın birikimiyle, kişilik özelliğini gösteren kısa tanımlamalar yapıyor. Bu tanımlamalar çarpıcı bir etki bırakıyor. Hep yanlış yorumlanan bir olay var: Yaşar Miraç “Trabzonlu Delikanlı” adındaki şiir kitabıyla 1980’de Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü kazandı. Bu ödülü sözde neden göstererek onun “Taliplerin Ağıdı” adlı kitabıyla askerleri eleştirdiği öne sürülüp Türk Dil Kurumu’nu karalamak istediler. Sanki “Taliplerin Ağıdı”na ödül verilmiş gibi gösterilerek Türk Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Şiirin Yol Ayrımı ği yaşatan ozanları şöyle sıralıyor: Ahmet Erhan, Aydın Şimşek, Behçet Aysan, Haydar Ergülen, Mahmut Temizyürek, Müslim Çelik, Orhan Alkaya, Salih Bolat, Şükrü Erbaş, Tuğrul Keskin, Turgay Fişekçi, küçük İskender... Gene de bu ozanlar; toplumcu gerçekçiliğin usta ozanları Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin, Kemal Turgay Fişekçi Özer, Ahmet Oktay, Ahmet Telli gibi ozanları, kendi şiir anlayışları içinde yorumlamasını bilmişlerdir. Cenk Gündoğdu, son çeyrek yüzyıldan 100’e yakın ozanı anarak, değişik anlayışları şiire alıştırdıklarını anlatıyor. O ozanlara daha bir o kadarını da eklemek olanağı var. 80’li yıllarda yazan kimi toplumcu ozanları onun anımsadıklarıyla bırakalım. Belki de şiir serüvenlerini pek önemsemediği daha nice ozanı bunlara eklemek gerektiğini düşünmemiştir. Cenk Cenk Gündoğdu’nun vardığı Gündoğdu sonuç yalnız 80’li yılların ozanlarını mı ilgilendiriyor? Dil Kurumu’nun bilerek orduyu küçültme“80 şairlerinin ‘politik’ olanları uzun ye yeltenen bir şiir kitabına ödül verdiği uzun yenilginin şiirini, itirazlarını, öfkeleridedikodusu yayıldı. Kaldı ki “Taliplerin ni, iktidar sahiplerine duydukları hıncı Ağıdı” da aklanan bir kitap oldu. yazdılar.” Kimi zaman şiir dışı olaylar bir ozanın “40 Kuşağı Toplumcuları” da aynı yeüne ulaşmasını kolaylaştırmış oluyor. nilgilerden geçmedi mi? Eskiyen nedir? Bunu açmak, son çeyCENK GÜNDOĞDU’YA GÖRE rek yüzyılın şiirindeki anlayışla karşılaştırSON 25 YIL mak gerekir. Cenk Gündoğdu şiirimizin son çeyreğini büyüteç altına alıp daha ayrıntılı in“KLİŞE VE DEFORMASYON” celiyor. HECE dergisi son iki sayısını basmaİçinde yaşadığımız koşullar, çalkantılı kalıp bir şiirin eskimişliğiyle yenilik adına bir toplumun bunalımı, 80’li yılların şiirine şiirde oluşan bozulmanın nedenlerine yansırken Cenk Gündoğdu; “şiirin yeni ayırmış. (HECE, Edebiyatta Klişeye bağlarla dünyaya tutunmaya başladığı Karşı Deformasyonun İşlevi, Kasım bir döneme akar o günler” demek gere2007, Aralık 2007). ğini duyuyor (ÇAĞDAŞ TÜRK YAZINI, Bu konu her zaman tartışmaya açık Son Çeyrek Yüzyıl’da Şiir ve Hayat, olacak. “Bir ozandan yarınlara kaç şiir Toroslu Kitaplığı, 2007). kalabilir?” diye düşüneceğiz. Kalıcı şiirin Cenk Gündoğdu, 80 kuşağı ozanlarıözellikleri neler olacak? nın, emekçi olmasalar da, toplumcu deHayriye Ünal, “Elimizde klişenin üzeğerlere saygılı olduklarını, ama savsöz şi rinde uzlaşılmış bir ölçüsü yoktur” diyor irine düşmediklerini anlatıyor: (HECE, ‘Hadi, O Eski Havaları Çal Yi“Bu doğrultuda şiirlerinde; yaşanan ne’, Aralık 2007). acıları, üzüntüleri, ölümleri... uzak çağrıBir ozan için geçerli ölçüt bir başka şım ve imgeyle ifade etmişlerdir... Aynı ozan için geçersiz oluyor. Bir ozan boyuyıllarda şiir yazan farklı anlayışlardaki şana kendini kullanıp tüketebilir. Bir akımı irler (daha çok sosyalist gerçekçiler) tara kullananlar onu yozlaştırabilir. fından, ‘sol eller yukarıya!’ denilmediği, Cemal Süreya “‘İkinci Yeni’ bir güverslogancı söylemdekiler dergilerine alıncin curnatasıdır” derken, o anlayışa tamadığı ve de ‘İslamcı/’Müslüman’ diye kılan yeteneksiz ozanların bir bozulmaya tarif edilen ya da mistik, metafizik şiir yayol açtığını da anımsamak gerek. zan şairlerle bir arada oldukları, aynı derAlıştığımız geçekleri bilimsel açıklamagilerde göründükleri için yine tepki almış larla anlaşılmaz duruma sokan yazarlar lardır.” da var, değer ölçütlerine kuşkuyla baCenk Gündoğdu değişmeceli bir şiirle, kanlar da. dolaylı bir anlatımla toplumcu gerçekçili“Bir ozandan yarınlara kaç şiir kalabi lir?” derken, zamana dayanmanın geçerli bir ölçüt olduğuna inanırız. Bir şiirin gücünü sezen ozan, o şiirin gerisine düşmüşse, şiir okuru o şiire uzak duruyorsa, Abdülkadir Budak’ın öne sürdüğü “Şiirin Son Kullanma Tarihi” dolmuş sayılmaz mı? (SİNCAN İSTASYONU, Aralık 2007). Selçuk Orhan, iyi şiirin olmazsa olmazı sayılan ölçütlere kuşkuyla bakıyor. Gerçek eleştirmenin zaman olduğuna inanmıyor. Etkilerden kurtulmanın söz konusu olmadığını söylüyor. Sözcük tutumu ustalığına da kuşkuyla bakıyor. Ne anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığı yalanına gülüyor. Gerçek şiirden tek sözcük bile oynatılamaz direnmesini saçma buluyor. Sözü işleme hüneri olan şiirde, gene de basmakalıp bir anlayışa düşülebileceğini dokunduruyor (HECE, Edebiyata İlişkin Yedi Yerleşik Yanlış, Aralık 2007). Selçuk Orhan’ın kuşkucu bakışı “iyi şiir” anlayışında Abdülkadir Budak’ın ezberini de bozuyor: “İyi şiir, o şiirden anlayan herkesi, her zevki ortak bir paydada buluşturmayı başarır çünkü” (SİNCAN POSTASI, Şiirin Son Kullanma Tarihi, Aralık 2007). YENİ İNSAN Yaşamanın dışına düşen insansız bir şiiri, ozanın kurgusu kurtarabilir mi? Fuat Çiftçi, şiirin açmazlarına çözüm yolu arıyor (ŞİİRİ ÖZLÜYORUM, EylülEkim 2007). Bu sorular karşısında; ne anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığı anlayışına kuşkuyla bakan Selçuk Orhan’ın sözlerini anımsadım. Tuncer Uçarol soruları başka sorularla yanıtlıyor: “Şiirde geleneksel izleklerin, sığ yaşamın, onları yineleyip durmanın dışına çıkmak gerçekten o denli zor mu? Şairlerde bu yönde, o pek övündükleri yaratıcılık gücü yok mu?.. Şiir kutsal aktarıcılık (vahiy) ya da esin perisini bekleme (ilham) değil de, kısa ya da uzun süreli de olsa bir yoğunlaşma işlevi değil mi? Bazı başka şairler, başka izleklerde başarılı şiirler yazıyor da, birçoğu neden çok bilinen o dar konu haritası (izlek hapishanesi) içinde dolanıp duruyor? Yaşamı, başka sözleri kullanma tekniğini, merak etmiyor? (ŞİİRİ ÖZLÜYORUM, Bugünkü Şiir Yaşam ve Teknik, EylülEkim 2007). Şirin bir yol ayrımında olduğu günümüzde iyi şiir nasıl ayakta kalacaktır? “Şiirimsi şeyler”den kurtulmak olanağı var mı? Ahmet Tüzün’ün şiire bakışında alışmadığımız bir gerçek var: “Bir taraftan bireyin sorunlarını toplumsal koşullarla birleştiren varoluş nedenine dönüştüren şiir, diğer tarafta ise modern şiirin olanaklarının ötesine geçmeye çalışan şiir. Esas sorun neyin öncelenmesi, hangi yaşamların karşılanması değil, iyi ve has şiirin nasıl ayakta kalacağıdır” (ŞİİRİ ÖZLÜYORUM, Şiir Nereye? EylülEkim 2007). Yeni arayışlar anlatı şiirinin boşluğunu dolduramadı. “Miadı dolan” anlatı şiiri unutulmuşluğa çekildi. İletişim ile bilişimin getirdiği olanaklarla değişen toplum, bu topluma alışmaya çalışan yeni insan kendini anlatacak şiirin özlemi içindedir. Toplumsal çalkantıların bulanık akışında o yeni insanı aramalıyız. Artık eski alışkanlıkları yinelemenin anlamı yok. Ayrıntılardaki gerçek bize kendimizi öğretecektir. Yaşama felsefesinden damıtılmış yeni gerçekleri gören sözcükler kendine özgü yeni bir şiir dili oluşturacaktır. Biz bu yeni oluşumların uzağında dururken, yeni insanı yorumlayan şiiri belki de bir başka “bozulma işlevi” olarak niteleyeceğiz. Şiir bizi geçer. Yeter ki işinin ehli ozan ayrıntıda unutulan şiirin gizlerine varsın. Yeter ki bireysel çalışmada kendinden kurtulmanın özgürlüğünü yaşasın. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 931